Fransa Bisiklet Turu anıları
Fransa Bisiklet Turu (Tour de France), bisiklet sporunun en prestijli yarışlarından. Bu yıl 99’uncusu düzenlenecek. Okuyucumuz Dr. Deniz Tezeren, gçen yıl yarışlara seyirci olarak katıldı. Turun dağ etabını anlatan Tezeren, “Yarış heyecanının yanı sıra Alp dağlarının doğal güzelliklerini görmek, asırlık ağaçların arasında yürümek, temiz havayı solumak, değişik kültürlerden gelen insanlarla tanışmak bu etkinliği unutulmaz kıldı” diyor.
Bisiklet sporunun en önemli etkinliği kabul edilen Fransa Bisiklet Turu (Tour de France), bu yıl 30 Haziran Cumartesi günü başlayacak, 22 Temmuz tarihine kadar 3 hafta sürecek. Önümüzdeki sene turun 100’üncüsü yapılacak. Her sene değişmekle beraber üç haftalık turun genellikle bir haftadan fazlası dağlarda geçiyor. Dağdaki en zorlu etap “Kraliçe Etap” olarak adlandırılıyor. Etapların geçeceği kasabalar, köyler, şehirler rengarenk süsleniyor, sevimli animasyonlar, balonlar, dev maket bisikletler yol kenarlarına yerleştiriliyor. Col du Galibier, Cole de I’Iseran, Alp d’Huez turun zorlu etaplarına ev sahipliği yapan önemli geçitlerden bazıları. İçlerinde Alp d’Huez 21 dönüşü, eğimi ve biri açık hava stadyumunu andıran uygun seyir alanları ile en fazla seyirciyi çekiyor.
Benim bisiklet sporuna olan merakım yakın arkadaşlarımın sayesinde oldu. Bir gün Fransa Bisiklet Turu’nu ayrıntılarıyla anlatan Caner Eler’i dinledim, bütün tatillerimin şekli ve hayata bakış açım değişti. Bisiklet yarışları sadece bir spor izyeyicisi olarak takip ederken başka güzelliklerin, duyguların, manzaraların farkına vardım. Son 4 yılda Tour de France ve Giro Italy’yi 9-10 gün süreli seyahatlerle takip ettim. Zorlu dağ etaplarını izledim. “Rest day”lerde (dinlenme günlerinde) çevredeki tarihi yerleri ve doğal güzellikleri keşfettim, Fransa ve İtalya‘yı gezdim.
Tour de France‘ın zorlu, epik dağ etaplarını yaklaşık 1 milyon kişinin izlediği biliniyor. Dolayısıyla böyle günlerde değil otel ve pansiyonlarda, kamp yerlerinde bile yer bulmak zor, hatta imkansız. Bu durumda dağda herhangi bir yerde çadırda veya otomobilde kalmayı göze almak gerek. Temmuz ayında bazı etapların kar yağışından dolayı iptal edildiği bile oluyor. Sıcak ve güneşli bir havada, yüzünüze güneşten koruyucu kremler sürerek şortla başladığınız günü, dağların tepesine ulaşınca bere, atkı, eldiven ve kabanla bitirebilirsiniz.
21 günlük turun en gözde etapları Alplerde ve Pirenelerde. Türkiye’den ulaşım kolaylığı nedeniyle biz Alp etaplarını tercih ettik. Bu etapları izleyebilmenin olmazsa olmaz koşulu otomobil kiralamak. Bu dağlara ulaşmanın başka yolu yok. Birer açık hava stadyumuna dönüşen dağlarda konuşlanılacak yer, zirveye yakın olan ve eğimin en acımasız olduğu yerler. Tabii bu noktaya otomobil ile ulaşabilmek mümkün değil. Çünkü dağın zirvesine çıkan yollar genellikle 1-2 gün öncesinden kapatılıyor. En iyi ihtimalle yarış günü sabah sekize kadar vaktiniz var. Bu durumda sabah olabildiğince erken vakitte dağın eteğine gelip otomobilinizi park etmeniz gerekiyor. Yarışı iyi bir yerden izlemek isteyip 3-4 gün öncesinden karavanlarıyla dağa çıkanlar çok. Etabı güzel bir yerden izleyebilmek için sırt çantanıza yeterli yiyecek, içecek ve giyeceği alarak 8-10 kilometrelik dağ tırmanışını göze almanız gerekir. Bazı durumlarda teleferikle de dağa çıkabiliyorsunuz, ama kaçıracağınız çok şey oluyor.
‘TURUN ŞEYTANI’NI HERKES TANIYOR
Zorlu hava koşulları altında saatlerce süren bu yorucu ve keyifli yolculukta yalnız olduğunuzu düşünmeyin. Binlerce insan -küçük çocuklar dahil- çoğu bisikletli olmak üzere size eşlik ediyor. Bu etkinlik bir yüzyıldır büyük bir heyecan ve disiplinle tekrarlanıyor. Değişik ülkelerden gelen yüz binlerce kişi, bir yandan sisli, gizemli dağın her kıvrımına konumlanarak yarışı izlemeye hazırlanırken, bir yandan da keyif yapıyor, müzik dinliyor, sabahın erken saatlerinden yarış öncesine kadar parkurda bisiklete biniyor.
Bu insanlar içinde en ilginci büyük gruplar halinde gelen ve Alp d’Huez’i mesken edinen fanatik Hollandalılar. Portakal rengi tişörtlerinin içinde dağı açık hava diskosuna çevirip, ritmik danslar eşliğinde şarkılar söyleyerek kendilerine özgü gösterilerini sergiliyorlar. Fanatik seyirciler arasında, Andy ve Frank Schleck kardeşlerin destekçileri Luxemburgluları, Contador’un takipçileri İspanyolları, Cadel Evans için gelen ve şişme kanguru maketleri ile gezinen Avustralyalıları, Thor Hushovd fanları çılgın Norveçlileri sayabiliriz. Gerçek ismi Dieter Didi Senft olan ve “Turun Şeytanı” olarak bilinen kırmızı renkli şeytan kostümlü, kocaman mızraklı fanatik Alman Senft, Giro İtaly ve başka bisiklet yarışlarını da yakından takip ediyor. Herkes tarafından tanınan bu kişi tura ayrı bir renk katıyor.
BU SPORUN SEYİRCİSİ OLMAK ÇOK ZOR
Saatler süren yürüyüşten sonra yarışı en iyi ve en uzun süre izleyebileceğiniz bir yere konuşlanıyorsunuz. Bu yer, genellikle dağın zirvesine ulaşan yol kıvrımlarını olabildiğince gören sarp bir yamaç oluyor. Bütün bu zorluklar, çok ağır bir sporla uğraşan bisikletçilerin çektikleri sıkıntıyı paylaşma duygusuyla birleşiyor ve bu empati, olayı daha anlamlı kılıyor. Aynı zamanda dünyanın her köşesinden gelmiş pek çok insanla tanışıyorsunuz. O kadar insan hepsinin elinde yiyecek içecekler gün boyunca bir şeyler atıştırıyor, merakla, sabırsızlıkla ve saatlerce dağlarda sporcuları bekliyor.
Tur karavanının uzaklardan görünmesi ilk heyecan dalgasını yaratıyor. Bu karavan, tur sponsorlarının reklamlarını yapmak için arkasında uzun bir araç konvoyuyla geliyor. 200’e yakın rengarenk süslenmiş araç, bisikletçiler geçmeden yaklaşık iki saat öncesinde, yüksek volümlü müzik eşliğinde bütün parkuru dolaşıyor. Süslenmiş araçların üzerindeki birbirinden güzel kızlar izleyicilere çeşitli hediyeler dağıtıyor. Çocuksu gibi görünen ama seyretmesi son derece keyifli bu gösteriden, en az yarışı izlemek kadar hoşlananlar olduğunu Caner Eler’in anlatımlarında duymuştum. Doğrusu ben de öyleyim. Karavanın geçişi yaklaşık 45 dakikayı buluyor. Yarışın çekimlerini yapan helikopterlerin seslerinin duyulması bisikletçilerin yaklaştığnın habercisi oluyor. Parkurun güvenliğini kontrol eden öncü motosiklet ve araçların arkasından yaklaşık 5-6 kilometre uzaklıkta ilk bisikletçinin belirmesiyle heyecan doruğa ulaşıyor. Dürbün ve yarış radyosunun yardımına rağmen, bu aşamada sıralamayı çözebilmek için büyük çaba harcanıyor. Bisikletçiler yaklaştıkça her şey daha netleşiyor. Yolun kıvrımlarında lider bisikletçilerin yaptığı ataklar ve geçişler büyük tezahüratlarla karşılanıyor.
Nihayet rengarenk formaları ile bisikletçiler önünüzden geçiyor. İşte tam bu sırada günlerdir bu anı bekleyen fanatik seyirciler, bisikletlerin yanında uzun süre
koşarak yokuşların sporculara verdiği yükü adeta paylaşmak istiyor.
Yarış konvoyunun geçip gitmesi ile herkes komut almış gibi itina ile ne kadar çöpü varsa toplayıp organizasyon tarafından çeşitli yerlere yerleştirilmiş poşetlere atıyor. Dağda tek bir çöp kalmıyor. Dağdan aşağı inerken kestirme iniş yollarını çok iyi bilen Fransızları takip etmeniz size vakit kazandırıyor. Nihayet iki üç saatlik yürüyüş sonunda otomobilinize ulaşıyorsunuz. Sonrasında yola koyulabilirsiniz. Ama önünüzde kocaman bir konvoy var. Saatlerce trafikte santim santim ilerlerken güneş batışına da tanık oluyorsunuz. Bir sonraki etaba ulaşabilmek için önünüzde bilinmezliklerle dolu bir 100-150 kilometre var. Gece boyu karanlık, virajlı, hiç bilmediğiniz yollarda inanılmaz bir yolculuk yapıyorsunuz. Şanslıysanız gece yarısı yol kenarında bir kampta aceleyle kurulan çadırda geçirilen gecenin ardından, sabah erkenden yine dağa tırmanmaya başlıyorsunuz. İşte, dünyanın en zorlu sporlarından birinin seyircisi olmak da, bir o kadar zor!