Felix Mendelssohn Bartholdy'a, memleketi Leipzig'ten mektup...
Maestro, iki hafta önce yaş gününüzü kutlamak için Leipzig’deki evinize uğradım. Soğuk, yağışlı havaya rağmen dünyanın dört bir yanından ziyaretçiniz vardı: Sizin gibi gezgin ruhlu müzikseverler… Uyuyordunuz, yüzünüzdeki dinginlik müthişti. Genç yaşta son nefesinizi verdiğiniz odaya girdiğimde, karşılaştığım sürprizi uzun süre unutamayacağım.
Bay Mendelssohn, doğum günü hediyesi getiremedim. Yerine, kulağınıza üç güzel haber fısıldayacağım...
Sizden sonra iki dünya savaşı geçiren şehriniz felaketlere karşın özgün dokusunu korumuş. Parkları, meydanları, tarihi yapıları yerli yerinde. Evet, bir kısmı bombardımanlarda harap olmuş, fakat yerlerine aynıları yapılmış. Çok sevdiğiniz, inşaatı biter bitmez taşındığınız apartmanınız restore edilmiş... Mektuplarınızda “Şehrin dışında, bahçeli, yürüyüş yapılabilen parka yakın” diye tarif ettiğiniz binanın çevresi eskisi kadar boş olmasa da, ferah, parkınızdaki meşeler tablo kadar güzel.
Şehre gelme nedeniniz sapasağlam ayakta. Son 10 yıldaki krizlerde Avrupa’nın birçok salonu, orkestrası kapandı. 26 yaşında müzik yönetmenliğine, şefliğine atandığınız Gewandhaus Konser Salonu ve orkestrası varlığını sürdürüyor. 800 yıl öncesinin kumaş tüccarları loncası hamilikten çekilse de şehir müziğe sahip çıktı. Orkestra üyelerine zam için yöneticilere dokunaklı mektuplar yazardınız. Yeni binanın müzisyenleri müreffeh yaşıyor. Dostunuz Schumann’la kurduğunuz Almanya’nın ilk konservatuvarı, Leipzig’e bugün de gurur veriyor.
Ölümlerinden sonra neredeyse unutulan Bach’ı, Schubert’i hatırlatmak, kayıp eserlerini gün ışığına çıkarmak için çok uğraşmıştınız. Başardınız. Artık Leipzig, Bach şehri. Kente ayak basan turist kafileleri, diktirdiğiniz Bach heykelinin önünde fotoğraf çektiriyor önce. Rehberler sizden bahsediyor. Bach’ın müzesi, çalıştığı ve mezarının bulunduğu kiliseler müzikseverlerle dolup taşıyor.
Gözünüzü kapattıktan 3 yıl sonra Yahudi avına çıkan, müziğinizi karalayan Richard Wagner’i, bu şehirde doğmasına karşın, uzun süre affetmedi Leipzig’liler. Gewandhaus’daki heykelinizi söken, eserlerinizi yasaklayan Naziler bugünlerde yine ortaya çıksa da, Leipzig’de sağduyu hâkim.
Size gelmeden önce, 200 metre ilerideki Gewandhaus’a uğradım. 31 Ocak’ta eserlerinizden oluşan konserle doğum gününüz kutlanmış. Görevinizi devralan 11’inci şef Kurt Mazur artık hayatta olmasa da, şehirde isminize başlattığı yaz festivali sürüyor. Bach, Schumann festivalleri kadar ilgi çekiyor.
5 çocuğunuzla yaşadığınız 8 odalı daireniz, muhtemelen hayattayken hiç görmediğiniz kadar tertipli, sessiz. Ziyaretçiler sükûnet içinde geziyor kapıları açık odaları. Tek ses elektronik rehberlerin kulaklığından taşan konuşmalar. Piyano odası konser salonuna dönüştürülmüş. Ayda birkaç konser düzenleniyor. Oturma odasındaki yemek takımlarına, biblolara aile öykünüzü yansıtan esprili notlar iliştirilmiş. Dolabın her çekmecesinde, farklı bir öykü çıkıyor ziyaretçinin karşısına.
Duvar sobası, kitaplık, piyano, etejer ve çalışma masasının daralttığı ince, uzun çalışma odanızda dostunuz Schumann’la ve âşık olduğunuz soprano Jenny Lind’le sohbetinizi hayal ettim. O müthiş Mi Minör Keman Konçertosu’nun düzeltilerini ayakta çalışma sehpasında yapmış olmalıydınız. Duvarların dili olsaydı keşke.
HAYRET NİDALARI
Son durağım 38 yıllık yolculuğun noktalandığı yatak odanızdı. Koridorun sonuna yürüdüğümde, kapıda ölüm maskınızla karşılaştım. Hiç sevmediğiniz yüzünüz, ne kadar ince ve zarifti oysa. Huzur ifadesi öylesine etkileyiciydi ki gözümü alamadım.
Son nefesinizi verdiğiniz odaya girdiğimde dünyanın dört bir yanından ziyaretçi kafa kafaya vermiş, hayret nidalarıyla duvardaki suluboya resimleri inceliyordu. Birazdan ben de katıldım koroya...
Fingal Mağarası Uvertürü, İtalyan ve İskoç senfonisinde sesle çizdiğiniz dev tabloların içinde kaybolmuşluğum vardı. Resim yeteneğinizden habersizdim. Bir karışlık kâğıda sığdırdığınız detaylara hayran kaldım: Kulelerin, meydanların taşları, evlerin tuğlaları, gölgesiyle birlikte yağmur boruları, çatılardaki hasarlar, insan figürlerindeki aksesuvarlar, her ağacın özenle çizildiği göz alabildiğine uzanan ormanlar... Saatler, günler alacak yüzlerce detay...
Üstat, siz değil miydiniz saman alevi gibi parlayıp sabırsız kişiliğiyle kendine zarar veren? Çok öfkelendiğinizde kendinizi kaybedip İngilizce konuşmaya başladığınızı okumuştum. 1847 Mayıs’ında, bu odada, beyninizde patlayan son bombanın fitilini sabırsızlığınız ateşlememiş miydi? Peki, bu detayları hangi sabırla boyamıştınız?
Köpük köpük akan şelale resminizin yanına, bölgenin fotoğrafı yerleştirilmişti. En yoğun hayret nidası odanın bu bölümünden geliyordu... Ben İsviçre Alpleri manzaralarınıza takılıp kaldım. Küçük köyler, geniş çayırlar, sarp dağlar, karlı zirveler öylesine etkileyiciydi ki, bir süre sonra resimlerin içinde yolculuk etmeye başladım. Leipzig’den Lucerne’e, Amalfi Sahilleri’ne kadar uzandım.
Heyecanla resimden resme geçerken birden karşıma yarısı boyanmış bir İsviçre manzarası çıktı. Yolculuklardan dönüşte izlenimlerinizi evinizde kâğıda aktardığınızı biliyordum. Demek ki ömrünüz bu resmi tamamlamaya yetmemişti...
Bir mektubunuzda ölümü tanımlarken “Keder ve ayrılıklar bitse de müziğin sürmesi umut edilir” demiştiniz.
Bay Jakob Ludwig Felix Mendelssohn-Bartholdy, umarım gittiğiniz yerde müzik sizinle birliktedir.
207’nci yaş gününüz kutlu olsun...