En yeşil ve en masalsı Türk yurdu
Resmi adıyla Kırgız Cumhuriyeti, bize göre Kırgızistan… Orta Asya’nın yedi bağımsız Türk devletinden biri ve en yeşil olanı. Eşsiz Tanrı Dağları’yla büyüleyici bir coğrafyası olan Kırgızistan’ın komşuları Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan ve Çin. Kırgızistan’a nefes kesici güzellikteki dağlarında yürümek, o yemyeşil doğasını görmek ve mis gibi havasını ciğerlerime çekmek için yola çıktım.
Uçağımız sabaha karşı Bişkek Havaalanı’na indi. Cep telefonlarımız için yerli mobil hat alma işini iki dakikada çözdük. Para bozdurmayı şehre bıraktık. Servislerimiz bizi aldı ve doğruca Cengiz Aytmatov’la ünlenmiş Issık Gölü’ne doğru yola koyulduk. Kırgızların ‘bozüğ’ dediği çadırlarda konaklayacağız ve gölde yüzeceğiz. Yer yataklarında yatmamıza rağmen çadırlar bir hayli konforlu. Issık Kırgız dilinde ‘ılık’ anlamına geliyor. Etrafı karlı dağlarla çevrili ve hep ılık. Asıl merak ettiğim, masallar diyarı Arashan Vadisi. Yani Kırgızistan’ın en ünlü trekking rotası. Normalde gezginler Karakol şehrine geliyor ve buradan yürüyerek 2.800 rakımdaki Arashan Vadisi’ne varıyor. Biz Ruslardan kalma eski bir kamyonla gittik. Aracın tekerlekleri benim boyumdaydı. Öyle bozuk yollardan gittik ki tutunmadan sabit kalmak imkânsız. Rehberimiz Erniest bir noktada “Kötü yol bitti, daha kötü yol başladı” dedi. Bir kahkaha koptu haliyle. Bir ara aracın tekerlekleri sulara girip çıktı, yüreğimiz ağzımıza geldi.
ÇOCUKLARA BALON VE TOKA
Dağlara tırmanırken muhteşem manzaraların içinde tam iki saat gittik. Arashan Vadisi uzakta gözüktüğünde aracımız durdu ve kendimizi dışarı attık. Yol boyu yayık ayranı gibi çalkalanmıştık. Manzara ilkokulda çizdiğimiz resimlere benziyordu. Dağlar, bulutlar, yemyeşil ormanlar, içinden geçen bir nehir. Vadiye yürüyerek indik. Sonra da o ormanın içinde başladı asıl yürüyüşümüz. Her yer yemyeşil. Bir bozüğ’de bitti o günkü rota. Atların sağılışını izledik. Ne zaman uzak diyarlara gitsem çocuklar için hediyeler götürürüm. Bu sefer de oğlanlar için üflemeli su balonları, kızlar için de tokalarım vardı yanımda. Şeker, çikolata ne varsa yüklenmiştim. Hiç dilini bilmediğim çocuklarla balonları kovaladık. Kahkahalarımız yeri göğü inletti. Hepsine nazar boncuğu taktım. Bizden bir hatıra da kalsın, değil mi?
TERMAL VE BUZ GİBİ NEHİR
Dönüşümüzde buz gibi ırmağın kenarından çıkan termal su bekliyordu bizi. Akıldan geçen önce termale girmek, sonra da buz gibi nehre atlamaktı ama nehrin debisi çok kuvvetliydi, göze alamadık. 2.800 rakımda donuyor olmamızla bir alakası yok yani. Yine çalkalana çalkalana döndük geri. Akşam konaklayacağımız otelde bizi bir sürpriz bekliyordu. Kimseyi ayakkabıyla içeri almıyorlarmış... 45 numara plastik terliklerimizle yemeğe giderken hepimiz pek havalıydık.
Karakol bölgesinde gezmeniz gereken yerler hiç çivi kullanılmadan ve Çin mitolojisine göre yapılan Dungan Camisi ve tamamen ahşap Rus Ortodoks kilisesi. Sonra da doğru ilginç yer şekilleriyle Tanrı Dağları’ndaki Comok Kanyonu’na... Kanyondaki Jeti Ögüz (Yedi Öküz) Vadisi’ndeyiz. Uzaktan fırlamış gibi duran kırmızı kayalara hayran olmamak elde değil.
Jeti Ögüz Vadisi
Ve tabii Skazka yani Masal Kanyonu. Skazka Rusça, masal anlamına geliyor. 50 som giriş ücreti olan kanyon, Karakol’a 100 kilometre uzaklıkta ve Issık Gölü yolu üzerinde. Bölgedeki kayalıklar hep bir şekle benzetilmiş. Kimi ejderhanın sırtı, kimi Çin Seddi olarak anılıyor. Hepsinin de bir efsanesi var. Örneğin ejderha sırtı, bir ejderhanın köyün en güzel kızına âşık olması ve o kızın ejderhaya hayır demesinden meydana gelen olaylar zincirini konu ediniyor. İşin doğrusu rüzgâr, yağmur ve buzun binlerce yılda kırmızı kumları aşındırarak yarattığı doğa harikası bir yer kanyon. Dünyada çok az yerde karşılaşacağınız ‘gökkuşağı kaya’ oluşumlarını görmek, renkten renge giren dağları izlemek gerçekten de doyumsuz.
Bahar Gündoğdu konakladığı bozüğ’ün önünde.
Gece yine bozüğ çadırlarımızdaydık. Çok sevdim ben bozüğ işini. Kırgızlar zaten bizi yedirerek çatlatmaya ant içmiş gibiydi. Bir sofradan kalkıp diğerine oturduk. Kırgız müzikleriyle harika dans dolu bir gece oldu. Sabah, Kırgızlar için çok önemli olan avcı bir kartalı avlanırken izlemeye gittik. Çok merak ediyordum... Kartalın adı Karagöz’dü. Avlanırken gözleri açık ama bizim kolumuza koymadan önce gözlerini kapatıyorlar. Kedi gibi sevmememiz konusunda da uyardılar. Gözlerini açsak saldırabilirmiş. Neticede bir avcı. Elime taktığım deri bir eldivenin üstüne kartalı koyduklarında önce taşıyamadım. Kocaman... Sonra kanatlarını bir açıyor! Benden büyük neredeyse. Öyle muazzam.
Avcı kartal Karagöz
Her şeyi programdaki gibi bir bir yaparak ilerledik. Artık şehirlerden, medeniyetten uzaklaşmanın zamanı diyerek yola koyulduk. Tanrı Dağları bizi bekler.
3.016 rakımlara tırmandı aracımız. Hava giderek soğudu. Güneş tüm yakıcılığıyla tepemizdeydi halbuki. Yine bana bozuk yollar, yine bana esmer günler... ‘Son Göl’ denen yere vardığımızda artık hava oldukça serindi. Yeşil düzlükler, düzlüklere serpilmiş gibi duran bozüğler, başıboş atlar, ardında dağlar ve bir göl. Evet... Kocaman bir göl. ‘Başka bir gezegene geldim’ dedirtiyor müthiş atmosfer.
ELEKTRİK, İNTERNET YOK
Son Göl’de elektrik yok, internet çekmiyor, su taşımayla. Kırgız kadınları daracık bir alanda hamurlarını açıyor, birileri de buz gibi gecede soğuktan ölmeyelim diye bozüğün içindeki sobayı yakıyordu. Soba tütünce üstümüz başımız ne varsa komple tezek kokmuştu ama kimsenin umurunda değildi.
Ertesi gün dağlara doğru 3.330 rakımdaki Jalgız Karargâhı geçidinde 12 kilometrelik yürüyüşümüz başladı. Çok zorlu değildi. Yine manzaraların eşsiz olduğunu söylemem gerek. Yürüdüğümüz dağları 5 günde ve atla geçmeye gelen de oldukça fazlaydı.
O zaman ata binmeden olur mu? Ata binmenin bedeli 300 som. Bir 300 som da grup olarak rehbere ödedik. Bana denk gelen sütçü beygiri yürümüyordu ama rehberi görünce korkusundan koşuyordu. Sinek bulutlarının içinde kaldığım da oldu yolda. Tanrı Dağları’nda, ya duran ya deli gibi koşan, sineklerden durmadan silkelenen bir atın üstünde, Tanrı’ya oldukça yaklaştığım anlar oldu. Tur bittiğinde de asıl gözdem olan ata atlayıp asıl yapmak istediğimi hızlandırılmış olarak yapıverdim. Son gece herkes uyuduktan sonra tepemde dolunay, ay ışığında otlayan atların arasından, suları ışıldayan göl kenarında yürüdüm.
Artık dönüşe geçtik. Sonraki durağımız Bişkek. Medeniyete dönme ve alışveriş çılgınlığına kapılma zamanı. Bişkek’te ünlü Osh Bazaar’dan keçe almayı, gitmişken at eti ve kımız denemeyi unutmayın. Eğer zamanınız varsa Bişkek’e bir saat uzaklıktaki Ala Arça Milli Parkı’na giderek Kırgızistan’ın yemyeşil doğası içinde gezip nehirlerini, şelalelerini görebilirsiniz. Bişkek’e 85 kilometre uzaklıktaki Burana Kalesi ve ilginç heykelleri de görülmeye değer.
NASIL GİDİLİR?
Kırgızistan’a Obatrek trekking grubuyla gittim. Uçak bileti ve kişisel harcamalar hariç yeme, içme, konaklama ve tüm transferler için 550 Euro ödedim. Türk vatandaşlarına vize uygulanmıyor ve aşı şartı da yok. Aşı olmamış yolcuların uçuştan 72 saat öncesine ait PCR testi yaptırması zorunlu. Daha önce 2 doz aşı olanların PCR yaptırmasına gerek yok. Ülkeye giderken herhangi bir form doldurmanız da gerekmiyor.