Ege’nin kadim bahçesinde, ölmez ağacın peşinde
Uluslararası Zeytin Konseyi’nin (IOC) girişimi ve UNESCO’nun kararıyla zeytin ağacı, Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne eklendi ve 26 Kasım’ın ‘Dünya Zeytin Günü’ olarak kutlanması kararı alındı. Bu özel gün yaklaşırken ölmez ağaca bir şükran borcu olarak dünyanın en eski zeytin işleklerinden birine, Urla’daki Klazomenai’ye düşürdüm yolumu. Bu kadim ağaca bir kez daha âşık oldum.
Dünya Zeytin Ağacı Günü, sosyal medya kutlamalarıyla geçiştirilecek sıradan bir gün değil. Simgesel ağaçta somutlaşan barış, bilgelik, umut gibi yaşama direncimizi arttıran değerlere sarılma, güçlendirme günü aslında. İnsanlık tarihindeki yeri binlerce yıl öncesine uzanan zeytin ağacı, tarih boyunca bereketin ve yaşamın kaynağı olarak görülmüş. Mitolojide yeryüzüne bir armağan diye gönderildiğine inanılan bu uzun ömürlü ağaç, Anadolu’da ‘ölmez ağaç’ adıyla tanınmış. Zeytin dalıysa asırlardan bu yana kültürler arasında birleştirici bir köprü ve barış sembolü olarak kullanılıyor.
Antik dönemde de olimpiyatlarda kazananların zeytin dalıyla ödüllendirilmesi, gelinlerin başına zeytin dalından taç takması bir gelenekti. ‘Kutsal ağaç’ kabul edilen zeytinin tarımının sadece iyi ve dürüst insanlar tarafından yapılmasına izin veriliyordu. Zeytin ağacına zarar verenler, ölümle cezalandırılıyordu. Antikçağ ozanlarının ve tarihçilerinin de yazılarında ve destanlarında zeytin ağacını onurlandırdıkları biliniyor.
Bu toprakların eski sahibi
Homeros “Bir gün Ege kıyılarında gezerken yorulup ulu bir zeytin ağacının gölgesine oturdum. Kadim uygarlıklara hayat veren bu görkemli ağaç, kulağıma şöyle fısıldadı: ‘Herkese aidim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım.’ O gün bu ağacın asırlardan süzülen gücünü bir kez daha anladım” sözleriyle zeytin ağacını taçlandırıyor. Zeytinin köklü tarihinin peşi sıra Ege’nin zeytin bahçesi Urla’ya düşürüyorum yolumu. Urla İskelesi’nin kişisel tarihimde anlamlı bir yeri ver. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okuduğum yıllarda her fırsatta bu dünya güzeli yere uğrar, zeytin ağaçları arasında gezinirdim.
Bir Tanju Okan şarkısı mırıldanarak dalga seslerine dalıp giderdim. Bu yüzden anılarımı sinematografik görüntülerle zenginleştiren Urla’ya her ziyaretimde heyecanlanır, gezmeye doyamam. Necati Cumalı’nın müze-evini ziyaret etmek, Karantina Adası’na doğru Theodoros Angelopulos filmleri tadında yürüyüş yapmak, iskele civarındaki bir sahil kahvesinde çayımı yudumlamak benim için paha biçilmez. Urla’ya son gidişimde zeytinin tarihine dair çok önemli ipuçları barındıran Klazomenai’ye uğramayı ihmal etmedim. İnsanlık tarihinde bu denli önemli bir yer tutan zeytinin arkeolojisi de var elbette. Yapılan araştırmalar, günümüzden yaklaşık 1 milyon yıl önce Akdeniz’de yabani zeytin ağacının bulunduğuna işaret ediyor. Fakat bu ağaçlar ancak MÖ 5.000’lerde ıslah edilmiş. Bu iş için ilk adım Filistin’de atılmış. Sonra Kıbrıs, Girit ve Anadolu’ya yayılmış.
‘Kutsal’ zeytinin tarımını iyi insanlar yapardı.
Zeytinin görkemli tarihine tanıklık etmek için çok uzaklara gitmenize gerek yok. Çünkü Urla’daki Klazomenai Antik Kenti, 2 bin 500 küsur yıllık zeytinyağı işliğiyle bu alanda oldukça ilginç ipuçları sunuyor. Klazomenai’deki zeytinyağı işliği, Akdeniz’de yabani zeytin ağacının ıslah edilip kültür meyvesine dönüştürülmesine ve yağ üretiminde kullanılmasına önemli katkıda bulunmuş. Kuruluşu MÖ 6’ncı yüzyıla uzanan bu primitif üretim tesisi, Anadolu’da bütün altyapı unsurlarıyla ortaya çıkarılmış en eski örnek. Klazomenai Antik Kenti’nin önemi, zeytinyağının binlerce yıl önceki üretim tekniklerini günümüze taşımasından geliyor. Bu atölye, iki ana üretim evresini gözler önüne seriyor... Burada yapılan kazılarda düşük kapasiteli üretim yapılan birinci evreye dair zeytinyağını ayrıştırmaya yarayan toprak kaplar, zeytini ezmekte kullanılan el havanları ve öğütme taşları bulunmuş. Klazomenai’yi gezerken bunların hane içi yağ ihtiyacını karşılayan taşınabilir basit aletler olduğunu öğreniyorum. İkinci evredeyse üretim artmış ve ihracat ön plana çıkmış.
12 İon kentinden biri
Klazomenai’de ortaya çıkarılan büyük çaplı üretime yönelik aletler ve düzenekler bu gelişimi kanıtlıyor. Kayaya oyulmuş, farklı işlevlere sahip 15 çukurdan oluşan işlik bunlardan biri. Klazomenai’ye özgü kuşak bezemeli amforalar, zeytinyağı ve şarabın depolanmasında ve taşınmasında kullanmış. Bu da kentin dış ticaretinin gelişmiş olduğunun bir ispatı. Klazomenai sadece zeytinyağı işleğinden ibaret değil tabii ki... 12 İon kentinden biri olan Klazomenai’nin bir kısmı, günümüzde bir hastanenin bulunduğu Karantina Adası üzerinde. Kent, bu adanın karşısındaki Limantepe’den batıdaki Ayyıldız ve Cankurtaran tepeleri eteklerine kadar yayılıyor. Klazomenai, tarihte diğer İon kentleriyle birlikte Nil Deltası’nda Naukratis adlı bir ticaret merkezinin kuruluşuna, ayrıca Milet Antik Kenti ile birlikte Karadeniz sahillerine yayılan ticaret kolonilerinin kuruluşuna katılmıştı. Prof. Dr. Yaşar Ersoy’un kazı başkanlığını yürüttüğü antik kentte çalışmalar, 1981 yılından beri sürdürülüyor. Antik kentte bu yılki kazılarda doğu yönünde bir kent kapısı bulunmuştu. Geçmişe ışık tutan zeytin arkeolojisi hakkında bize ilginç bilgiler veren Klazomenai’den ayrılırken ölmez ağaca teşekkür ediyorum bir kez daha.