Dünyanın en lezzetli kenti
Eğer San Sebastian’a Barselona üzerinden gidiyorsanız, kent sizi önce kuşbakışı görüntüsüyle etkileyecektir: Yemyeşil dağlar, uçsuz, bucaksız masmavi bir deniz, bereketli tarlalar, ormanlar! Ama bu kente bu yoldan gelmek pek akıl karı değil. Çünkü Barcelona havaalanında beş saat beklemek zorunda kalıyorsunuz.En iyisi Bilbao’ya uçup, oradan kara yoluyla ile San Sebastian’a ulaşmak. Ormanların arasından giden kıvrım kıvrım yol da çok güzel görüntüler sunuyor.
Bu kent, Cantabria dağları arasına gizlenmiş bir cennet adeta. Bir ucunda Monte Urgull Kalea tepesi, öteki ucunda Basklı heykeltıraş Eduardo Chillida Juantegui’ye ait “Rüzgarın Tarağı” adlı demir bir heykel bulunuyor. 300 bin nüfuslu, küçük ama aşırı güzel bir sahil kenti. Nüfusu az ama ziyaretçisi çok fazla. Çünkü burası gastronomi turizminin dünya başkenti. Neredeyse her köşe başında bir tane Michelin yıldızlı lokanta var. Kiminin omuzunda bir, kiminin iki, kimininse üç yıldız bulunuyor.
Bu restoranlarda yer bulabilmek, deveye hendek atlatmaktan daha zor. Örneğin Bilbao ile San Sebastian arasındaki küçük Axpe köyündeki Asador Etxebarri’de Mart başına kadar yer yok. Allahtan tek yıldızlı şef Victor Arguinzoniz, bize acıdı da, ızgara yaptığı dana pirzolayı bar tezgahında yememize izin verdi. Yoksa o kadar yolu boşuna gitmiş olacaktık. Bu restoranla ilgili geniş bilgiyi, sayfa arkadaşım Teoman Hünal’ın yazısında bulabilirsiniz.
San Sebastian’a beş yıl önce gelmiştim. Dünyanın en iyi gastronomi festivali olan “Gostronimika” yı izlemek için gittiğimde gördüm ki değişen pek bir şey olmamış. 20. Yüzyılın başlarında yapılmış güzel binalar, bol ağaçlı parklar, suyu biraz azalmış olan Urumea nehri, süslü köprüler, kaldırım kahveleri, eski kentin güneş görmeyen dar sokakları, küçük meydanlar ve iki tane altın sarısı kumlarla kaplı plaj. Hepsi yerli yerinde duruyordu.
Zumola Köprüsü üzerinden nehrin sularının, denizle kucaklaşmasını seyretmenizi öneririm. Tatlı ve tuzlu sular adeta birbirleriyle kucaklaşıyorlardı.
Aslında bu anlattıklarımı bir bakışta görebilmek için, koyun karşısındaki Monte İgueldo’ya gitmeniz gerekir. Buraya kıyıdan füniküler ile tırmanılıyor. Tepede muhteşem bir manzara sizi bekliyor:
Kentin iki plajından biri olan La Concha, Avrupa’nın en iyisi. Yaz aylarında iğne atsan yere düşmüyor. Onun kıyısında büyük oteller, size “keşke burada yaşasaydım” dedirtecek Belle Epoque döneminin Art Nouveau tarzı evleri. Diğer yanda eski şehir.
San Sebastian, tıpkı Roma gibi yürüyerek keşfedilecek bir kent. Kent gezmesinde bisiklet de iyi bir seçenek olabilir. Her köşe başında bisiklet otomatlarını bulabilirsiniz. Eğer, hem kenti gezeyim hem de alışveriş yapayım diyorsanız, öğleden sonra tüm dükkanların kapalı olduğunu aklınızdan çıkarmayın. San Sebastianlı’lar tüm Akdenizliler gibi “Siesta” yapmayı severler ve öğle yemeğinden sonra evlerine çekilip uyurlar.
Güneşin giremediği eski şehir, kentin kalbinin attığı yerdir. Buradaki Pintxos barları, akşam üstünün çekim merkezleridir. Bar tezgahlarının üstüne, onlarca çeşit ekmek üstü meze dizilir. Peynir, deniz mahsulleri, şarküteri ürünleri, zeytin, özellikle küçük balıklar, köfteler, patatesli omletler bu mezelerin ana maddeleridir.
Pintxos barları arasında kıran kırana bir çeşit yarışı vardır. Tüm bu kadar çeşit arasında benim favorim, yeşil köylü biberi kızartmasıdır. Bu basit gibi görünen kızartmayı, Türkiye’de tüm denemelerime rağmen bir türlü beceremedim. Daha doğrusu aynı lezzeti tutturamadım.
Buradaki yeme usulü, tıpkı açık büfelerdekine benziyor. Tabağınıza tezgah üstündeki mezelerden istediklerinizi alıyorsunuz. Parayı ödeyip, boş bulduğunuz bir yere oturuyorsunuz. Hafta sonları kalabalıkları aşıp, tezgaha bile ulaşamayabilirsiniz. Ona göre biraz erken gitmekte fayda var.
Meydanlardaki veya kaldırımlardaki kahvelerden birine oturursanız, yörenin beyaz şarabı Txakolin’in tadına bakmanızı öneririm. Ayrıca elma şarabı da en çok tüketilen içkilerin arasında yer alıyor. Kırmızı şarap ve kola ile yarı yarıya karıştırılan Kalimotxo ise gençlerin tercih ettiği bir içecek.
Perşembe akşamları, çoğu barda “happy hour” indirimi var. Onun için sokaklarda insanlar yürümekte güçlük çekiyorlar. San Sebastian’ın yeme içme konusundaki gerçek yüzünü görmek isterseniz, perşembe akşamı sokaklara çıkmanızı öneririm.