Dünya sona ererken
2011’in başından bu ana kadar cinayete teşebbüs sayısı 117, cinayet sayısı ise 38.
Avrupa’nın en vahşi yerinde, Korsika’dayız. 300 bin kişinin yaşadığı bu adadaki şiddet olayları ve adam öldürme sayısı Avrupa için bir rekor.
Bizi Korsika’ya götüren 1968 Paris doğumlu yazar Jerome Ferrari.
Kitapları hep Korsika’da geçen Ferrari, Cezayir’de dört yıl öğretmenlik yaptıktan sonra şimdi de çölde, Abu Dabi’de felsefe öğretmenliği yapıyor. Henüz dilimize çevrilen bir kitabı olmayan yazarın yeni kitabı ‘Le Sermon Sur la Chute de Rome’ adını taşıyor.
Jerome Ferrari’nin bu sezon Fransa’da çok konuşulan, çok okunan bu yeni romanı Korsika’da bir barda geçiyor ve bizler kitap boyunca bu barın, insanlığın ve ideallerin çöküşüne tanık oluyoruz.
Korsika’da doğup büyüyen iki çocukluk arkadaşı Paris’te felsefe okumaktalar. Matthieu ve Libero için hayat güzel. Çocukluklarından beri yaptıkları gibi tatil zamanı gelince kendilerini Korsika’nın tepelerine atıyorlar.
Her yer insan kaynıyordu, şortlular, tangalılar, aptal aptal konuşanlar, hayranlıkla atılan mutluluk çığlıkları. Her yerde hayat vardı, hem de ne hayat (s.47).
İki genç adamın böyle bir ortamı bırakıp Paris’te Sorbonne Üniversitesi’ne geri dönmeleri beklenebilir mi? Hayır. Libero ve Matthieu Korsika’da bir kasaba barını işletmenin daha doğru bir karar olacağına karar verip güzel garsonlar, güzel yemek ve güzel içkilerle yeni ve daha iyi bir dünya yaratabileceklerine inanıyorlar. Oysa sonunda kan akacağını baştan bilselerdi...
Olgunluk çağındaki Fransız yazar son romanında diğer romanlarından daha iyi yazıyor. Jerome Ferrari’nin çalışılmış cümlelerini okurken kendinizi hayatın tam ortasında buluyorsunuz. Kaliteli bir edebiyat düzeyini yakalama kaygısıyla yazılmış cümleler bazen sayfalar sürebiliyor...
‘Le Sermon Sur la Chute de Rome’ romanında Jerome Ferrari, Aziz Augustine’in 410 yılında Roma’nın düşmesiyle birlikte verdiği vaazı bugünün Korsikasını yorumlamak ve bunalıma girip çıkış yolunu aramakta olan günümüz insanını anlatmak için kullanıyor.
V. yüzyılın Roma’sıyla 21. Yüzyılın Korsikasını anlatabilmek Jerome Ferrari’nin kalemi sayesinde mümkün. Ferrari bir Korsika barında hayatın farklı renklerinden insanları bir araya getirerek bize karamsar, yaşlı, umutsuz dünyamızı anlatıyor. Trajedinin kaçınılmaz soğuk nefesini ensemizde hissettiğimiz ‘Le Sermon Sur la Chute de Rome’ kitabıyla Jerome Ferrari geçtiğimiz günlerde Fransız dilinin en büyük, en prestijli ödülü olan Goncourt Ödülü’nü kazandı.
Chanson’un yeni nesli
Fransızlar kültürel mirasları olarak gördükleri ‘chanson’ geleneğini korumak için çaba göstermeye devam ediyor. İşte Fransız ‘chanson’unun en başarılı üç yeni temsilcisi:
Alex Beaupain: Bu sayfada daha önce de bahsettiğim Alex Beaupain, sahibi olduğu Cesar ödülünden de anlaşılacağı gibi sadece kendi albümlerini yapmakla kalmayıp sinema için de önemli eserler veren bir müzisyen. ‘Les Bien Aimes’ filmi için yazdığı bir şarkısını seslendirirken sinemaseverleri ağlatan Catherine Deneuve hafızalardan henüz çıkmadı... Yeni albümünü hazırlamak için Paris’le Brüksel arasında mekik dokuyan Alex Beaupain ‘Pourquoi Battait Mon Coeur’ ve ‘Au Depart’ şarkılarıyla tanınıyor.
Barbara Carlotti: 38 yaşındaki Barbara Carlotti dört yıllık bir aradan sonra bu yıl piyasaya sürdüğü dördüncü albümü ‘L’Amour, l’Argent, le Vent’la eleştirmenlerden yılın en iyi övgülerini aldı. Fransız chanson’unun günümüzdeki en zarif ve en sıcak seslerinden biri olarak bahsedilen Barbara Carlotti’nin Japonya, Brezilya ve Hindistan seyahatlerinden beslenerek yaptığı yeni, derin albümün en iyi şarkısı ‘L’Amour, l’Argent, le Vent’.
Philippe Uminski: Fransa’da bu yıl çıkan en iyi albümlerden biri Philippe Uminski’nin ‘Mon Premier Amour’ albümü. Julien Clerc ve Calogero’nun büyük hararetle tavsiye ettikleri bu son albümünde Philippe Uminski’yi dinlerken Jacques Brel, Charles Aznavour ve Gilbert Becaud’nun etkilerini duyabilirsiniz. Üç günlük bir çalışma olan ‘Mon Premier Amour’ 32 müzisyen eşliğinde tek bir günde, canlı kaydedilmiş. ‘Mon Premier Amour’ yeni neslin önemli sanatçılarından birinin varlığını müjdelediği gibi chanson türünün son yıllardaki en kuvvetli çalışmalarından biri. Hayatı, geçen zamanı, biten aşkları ve kaybolan arkadaşlıkları anlatan Philippe Uminski’nin albümünden ‘Par les Toits’ ve ‘Mon Premier Amour’ şarkılarını dinleyin.