Dünya seyahatinden çıkan 5 ders
Amerika Birleşik Devletleri’nden, Boston’dan yola çıktı; 5 yılda 55 ülkeyi gezdi ve kulağa küpe olacak 5 hayat dersi çıkardı. ’Yediğin içtiğin senin olsun, ne öğrendin’ diye soranlara işte Mark Manson’ın cevabı…
“Bütün her şeyi geride bırakıp 5 yıl boyunca dünyanın dört bir tarafını dolaşmak hayatımın en zorlu ve büyüleyici kararıydı çünkü benliğimi değiştirdi. Hayatın dersleri en beklemediğin zamanda karşına çıkıyor ve olgunlaşıyorsun.” Bu cümlelerin sahibi Mark Manson hayatına feraset kattığına inandıklarını alınacak 5 ders olarak özetledi. Hayat dediğinin sırrına Manson’ın deyişleriyle göz attık.
HAYSİYET KOLAY BULUNMAZKEN MUTLULUK HER YERDE
Mutluluk şaşırtıcı derecede esnek bir kavram. İnsan psikoloji çevresine ayak uydurmakta en başarılı varlıklardan. Yarı çıplak çocukların çamur içinde mutlulukla koşturduğunu gördüğünüzde, mutlu bir çocukluk için xbox360’ın gerekliliğini dayatan düzen çöküyor. Hayatınızı değiştirecek bir epifani yaşıyorsunuz, uzaklardaki evinizdeki onca eşyanın gereksizliğini fark ediyorsunuz. 2009 yılında hedonistik amaçlarla Boston’dan yola çıkmıştım, enteresan insanlarla tanışmak, partilemek ve olabildiğince macera yaşamak. Mutluluk peşinde koşarken geçen yıllar içerisinde, ‘iyi hissetme’ düşüncesinin fazla önemsendiğini fark ettim. Amerikan kültürü mutluluk düşüncesini o kadar merkeze koymuş ki hayatta eğlenmekten daha önemli değerleri halının altına süpürmüş. Kendini ifade edebilmek ve içinde yaşadığın toplulukla harmoninin çok daha öncelikli, zaten mutluluk dediğin bunların yan etkisi. Haysiyetli bir yaşam asıl amaç haline gelmeli zira onu elde etmek emek gerektiriyor.
‘KENDİNİ BİR ŞEYLERE ADAMA’ EYLEMİNDEN UZAKLAŞTIRIYOR
Dünyayı gezmek perspektifinizi genişletirken, insan olmayı besleyen ‘kendini bir şeylere adama’ eyleminden sizi uzaklaştırıyor
Seyahat size kuşbakışı bir görüş kazandırıyor, büyük resmi çevrenizdekilere kıyasla çok daha net görmeye başlıyorsunuz. Geçen bu 5 yıl içerisinde görülecek yerlerin asla sonunun gelmediğini öğrendim ve sürekli onları kovalamanın sizi yüzeyselleştirdiğini. Limit koymak bir şeylerin içeriğini daha iyi tartmanızı sağlıyor aksi takdirde ardı ardına globelleştirdiğiniz tatilleriniz gittikçe anlamsızlaşıyor. ‘Buraya ait hissediyorum ve kendimi bu işe adayarak bir şeyler başarmak istiyorum’ diyebilmek dünyayı gezmenin açamayacağı kapıları aralayabilir.
BİR KÜLTÜRÜN EN İYİ TARAFLARI AYNI ZAMANDA EN KÖTÜ TARAFLARIDIR
Dışarıdan dâhil olduğunuzda karşınızdaki kültürün sizin için en enteresan yönleri en iyi yönleri haline gelebilir: çünkü sizde olmayan bir özelliğin çekiciliği yarattığı negatif etkiyi ortadan kaldırır. Oysa hiçbir özellik iyi ve kötüyü %100 doldurmaz. Bir kültürü yükselten değerler başka bir alanda onu aşağı çekebilir. Singapur küçük bir ada ülkesi olmasına rağmen kendi kendine yeten yegâne ülkelerden biri. Singapur kültürün ‘kendine yetme’yi öne çıkarması, ilk karşılaşmamda beni büyülemişti. Fakat yıllar içerisinde öğrendim ki kendi kendine yetme adına ortak yaşamın kültürel birçok güzelliği bu ada ülkesinde yitmiş. Brezilya’nın meşhur ‘jeito’su yani işi ve sorumlukları kısa yoldan halledip eğlenceye daha çok vakit ayırma kültürü hayatı dolu dolu yaşıyorlar düşüncesi ilk akla gelen ama ülkede aksayan sistemin baş nedeninin ‘jeito’ kültürü olduğunu görmek biraz daha yakın gözlem gerektiriyor. Nereye giderseniz gidin hiçbir özelliğin tamamen siyah ya da tamamen beyaz olmadığını size en iyi seyahat etmek öğretiyor.
NE DEDİĞİNİZ YA DA NE YAPTIĞINIZ DÜNYANIN SANDIĞINIZ KADAR UMURUNDA DEĞİL
Sürekli aynı insanları görüp aynı yerlere gittiğimizde yaptığımız her küçük hareketin önemli olduğuna dair bir izlenim kazanıyoruz oysa gerçeklik hiç de böyle değil. Yabancı bir ülkede farklı bir kültürde yaşarken bilmezlikten kaynaklı birçok ‘hata’ yapıp kendinizi utandırıyorsunuz fakat sonra fark ediyorsunuz ki bu kimsenin umurunda değil. ‘Başkalarının gözünde ben’ nasılım düşüncesi dünyanın geri kalanında Amerika ve Avrupa kültüründe olduğu kadar önemli değil. Tribünlere oynamayı bırakıp gerçekten kendiniz olmak hayatta en paha biçilemez rahatlık.
NE KADAR ÇOK SEYAHAT EDERSENİZ KİM OLDUĞUNUZ O KADAR DEĞİŞİR
Kim olduğunu ve ne istediğini bulmak için yollara düşen çok fazla insan var. Yaptığınız şey uzaklardaki evinizden, etrafınızda toplanan dış etmenlerden uzaklaşıp; tarafsız ve farklı bir ortamda nasıl biri olduğunuzu görmeye çalışmak. Hesaba katmadığınız şeyse yabancı bir ülkede olmanın tarafsız bir ortamda olmaktan çok uzak olduğu; çünkü orası başlı başına bir dış etken. Derinlerdeki kimliğinizi bulmak için çıkılan yolculuklardan geriye yeni bir kimlik kazanarak dönüyorsunuz. Sürekli yolda olmak karakterinizi hızla akan bir nehre çevirir, netlik kazanmak için yola çıktıysanız yanlış bir kararın içerisindesiniz. Seyyah olmak hayat dediğini değişime açar, sabit bir karakter arayışındaki kimlik bunalımlarını anlamsız kılar.