Destansı bir ülke: Kırgızistan
Bir televizyon programı sebebiyle hep merak ettiğim Kırgızistan’a düştü bu kez yolum. Gezdiğimiz yerlerde doğanın cömertliğine hayran kalırken her an karşıma çıkan hikâyeler, destanlarla tarihten sayfalar da aralandı önümde. ‘Parklar kenti’ Bişkek bir ‘akraba ziyareti’ni hak ediyor.
Kırgızistan’a neden gidilir diye soranlar olacaktır... Alışılmış turizm destinasyonlarından biri değil. Biz bir televizyon programı çekmek için gittik ama Orta Asya’daki Türk izlerini merak edenler, tarihi akrabalıkları yerinde görmek; konuşmada, yer isimlerinde, kültürde ortak noktaları keşfetmek için gidebilir. Bir de dağlarla kaplı coğrafyası nedeniyle “Orta Asya’nın İsviçre’si” unvanını alan doğasını keşfetmek için...
Kırgız adı, ‘ikiz’ kullanımındaki -iz eki almış 40 rakamından geliyor diyenler var. Zaten 1991’de bağımsız olan ülkenin bayrağının ortasında 40 ışınlı bir güneş var. Işınlar 40 Kırgız boyunu sembolize ediyor. Orada yaşayan hem Türk dostlarımız hem de Türkleri seven yerel dostlarımız gezimiz sırasında tam bir seferberlik haline geçtiler, bana özel ‘kökbörü’ denen atlı, kartallı, ciritli yarışmalar düzenleyip yerel müzik konseri verilmesini organize ettiler. Kırgız mutfağının lezzetleri için özel sunumlar yaptırıp açılmayacak kapıları açtırdılar. Yani siz de eğer giderseniz yabancılık çekmeyeceksiniz.
Birkaç saat içinde yürüyerek önemli yerlerini gezebileceğiniz başkent Bişkek’in en büyük meydanı Ala Too yani Aladağlar Meydanı. 130 metreye 300 metrelik boyutlarıyla sadece Bişkek’in değil, tüm Kırgızistan’ın en önemli meydanı kabul ediliyor. Özellikle yaz akşamları çok kalabalık. 1984’te Sovyet Kırgız Cumhuriyeti’nin 60’ıncı yıldönümü onuruna inşa edilmiş. Meydanın ortasında efsanevi kahramanları Manas’ın 10 metre yüksekliğindeki heykeli, altında saygı nöbeti tutan askerlerin olduğu 45 metrelik bayrak direği, arkasında Devlet Tarih Müzesi var. Ala Too Meydanı’nın yanındaki yedi katlı cumhurbaşkanlığı binası, heybetli sütunlarıyla parlamento binası şehrin devasa anıtsal yapıları. Bişkek gezinme, dinlenme parklarına ayrı bir önem vermiş. Kentte adım başı uçsuz bucaksız parklar var.
Son derece bakımlı peyzaj düzenlemesi yapılmış Panfilov Parkı, Meşe Parkı, Asambai Parkı ve Ata Turk Parkı kentin en vazgeçilmezleri. Mustafa Kemal Atatürk’e adanmış Ata Turk Parkı 1998’de açılmış. Bakımlı ağaçlarıyla, su yollarıyla, çeşmeleriyle ve içindeki Atatürk heykeliyle bence Bişkek’te ilk görmeniz gereken adres burası. Kentte güzel yemek arayanlar içinse Avrupa mutfağı sunan Frunze oldukça şık bir mimariye sahip. Supara size yerel yemekleri ve yerel yaşamı sunan bir kompleks. İğne atsanız düşmeyecek Faiza ise tam bir yerel yemek cenneti. Kentin en güzel ve en büyük otelinin hemen yanında bizdekilere benzer dev bir alışveriş merkezi var. Otelin çatısındaki Iwa hem bar hem restoran, canlı müzikler de cabası. Elbette başkent Bişkek ile sınırlı kalmadı yolculuğum, kırsalın en güzellerini, dağların en enginlerini, en güzel köylerini, en özel yerlerini görme şansım da oldu. Bişkek’ten çıkıp sonsuz yeşillerde, karlı dağlar arasında, kartal ve doğanlarla süslü gökyüzünün altında bir yolculuk yapmak isterseniz rotanızı Güney Amerika’daki Titicaca Gölü’nden sonra dünyanın ikinci en büyük dağ gölü olan Issık Gölü’ne doğru çevirmeniz gerekiyor.
Deniz seviyesinden tam 1.600 metre yükseklikte. Karlı dağlarla çevrelenmiş olmasına rağmen suları donmadığı için Kırgızcada ‘ılık göl’ anlamına gelen ‘Issık Köl’ diyorlar. Hatta deniz olarak kabul ediyorlar. Yazın çevresinde kamp kurup tatil yapıyorlar. Göl kıyısına ünlü yazarları Cengiz Aytmatov’a ithafen bir kültür merkezi yapmışlar. İçinde kilise, sinagog, cami ve Budist tapınağından tutun heykellerden tablolara kadar birçok eser var. Atatürk’ün heykeli burada da başköşede. Görünce yine gururlanıyorum...
Bir efsane...
Pırıl pırıl bakışlı Çolpan isimli kızın talibi çokmuş ama Çolpan hem Ulan’dan hem Santaş’tan hoşlanıyormuş. “İki delikanlı güreşecek, kazanan Çolpan’la evlenecek” demişler. Fakat rekabet kızışmış ve gençlerden önce taraftarları birbirine girmiş. Çolpan öylesine üzülmüş ki bağrını tüm gücüyle yumruklamış, cansız bedeni yere yığılmış, böylece kavga sona ermiş. Halk öyle üzülmüş ki gözyaşları günlerce durmamış. İşte o yaşlar Issık Gölü’nü oluşturmuş. Ulan ve boyu, batıya; Santaş ve boyu, doğuya yerleşmiş. Bugün bile göl bölgesindekiler o yönlerden esen rüzgârları bu delikanlıların adlarıyla anıyorlar.
Ardıçlar, şelale ve pastoral bir gösteri...
Bişkek’ten 40 kilometre uzaklıktaki Ala-Arça Milli Parkı doğa sporlarıyla ilgilenenler için ideal. Ala Türkçedeki gibi karışık renkler demek, arça ise Türkçe ardıç ağacı anlamında. Dimdik duran gösterişli ardıç ağaçları, dağlardan gelen, karlı, buz gibi suları getiren dereyle kaynaşmış ve eşsiz görüntüler oluşturmuş. Milli parkın en çarpıcı yeri kuşkusuz dağlardan dökülen görkemli şelale.