Cusco treni bulutların üstüne gider
Ayşegül İldeniz, uluslararası bir bilgisayar firmasının 67 ülkeden sorumlu başkanı. 16 yaşından bu yana seyahat eden meraklı bir gezgin. Son iki yıldır Maya, Aztek kültürünün izinde Güney Amerika’yı geziyor. Şubatta bir haftalığına Peru’nun And Dağları’ndaki Cusco kentine gitti. Unutamadığı bir tren yolculuğuyla Machu Picchu’ya ulaştı.
Ayşegül İldeniz (43), dünyanın en büyük bilgisayar yongası üreticilerinden Intel’in Türkiye, Afrika, Ortadoğu başkanı. Motosikletçi, yelkenci, dağ yürüyüşçüsü. Hititçe, Sümerce çalışacak, kazılara katılacak kadar arkeolojiye, tarihe meraklı. Yılın yarısı yolculukta...
Seyahat merakı ailesinden miras. İldeniz, arkeoloji meraklısı İzmirli bir mühendisin iki kızından küçük olanı. “Çocukluğumda ailece otomobille gezilere çıkardık. Görevim arkeolojik verileri toplamak, yolda anlatmaktı” diyor.
İlk uzun gezisine 16 yaşında çıktı. Öğrenci değişim programıyla bir yıl ABD’ye gitti. Boston’un güneyinde West Barnstable’da kaldığı sürede okul turlarıyla çevre eyaletleri gezdi. “Sınıfımdaki 60 öğrenci farklı uluslardandı. Dünyada çok ilginç kültürler olduğunu fark ettim, bakış açım genişledi, bir an önce arkadaşlarımın ülkelerini keşfetmek istedim.”
MOTORLA 6 BİN KM
Sırt çantasıyla ilk macerasına çıktığında 21 yaşında, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencisiydi. “Hindistan ve Nepal’de iki hafta geçirdim. Karayoluyla gitmeyi hedeflemiştim, Körfez Savaşı çıkınca uçakla gitmek zorunda kaldım. Hindistan’da epeyce zorlandım. Temkinli davranmam gerektiğini gördüm. Fakat Nepal’de huzuru buldum, gezginlik arzum 10 kat arttı. Seyyahlıktan asla vazgeçmem, dedim.”
İldeniz, egzotik, az bilinen, nadiren gidilen coğrafyaları tercih ediyor gezilerinde. Önceliği tarih ve arkeoloji. Müzeler kadar, pazar yerlerini, yerel mutfağı, modern sanat galerilerini de keşfediyor, kalabalıklara karışıyor. Her ilginç gezi, kitap bir sonraki rotanın ilhamı. Antik çağı araştırırken Etiyopya gezisinde tarih öncesine merak sarıyor, Ortaasya gezileri onu Türklerin tarihine ve geçtikleri coğrafyalara yönlendiriyor, Maya ve Aztekler üzerine okuyup Güney Amerika yolculuklarına başlıyor. Kimi zaman arkadaşlarıyla motosiklete atlayıp Kahire’ye uzanıyor, Balkan turuna çıkıyor, tek gezide 6 bin kilometreyi aşkın yol yapıyor. İş seyahatlerine, kısa keşif turları ekliyor. Bugüne kadar 70’i aşkın ülke gezdi. Bu yıl Senegal, Fildişi Sahili, Moritanya, Moğolistan ve Sudan’ı gezmeyi planlıyor, orta vadedeki planı ise Antarktika ve Pasifik’te adalar arası yelken yapmak, Kuzey Afrika’da motosiklet turuna çıkmak.
İMPARATORLUĞUN BAŞKENTİNDE
Geçen yıl Meksika’da Maya kültürünün merkezlerinden Yucatan’a giden, gördüklerinden etkilenen Ayşegül İldeniz geçen ay rotasını Peru’ya çevirdi. ABD’deki iş toplantısının ardından bir haftalığına Lima’ya uçtu. 3400 metre irtifadaki Cusco (Baykuş Kayası) şehrinde beş gün geçirdi.
9’uncu yüzyılda Killke’lerin kurduğu, 13’üncü yüzyılda İnka İmparatorluğu’nun başkentine dönüşen Cusco, bir zamanlar bölgedeki tüm önemli yolların kesiştiği kavşaktı. Bu zenginlik, mimarisine de yansıdı. “İnka kültürü öylesine güçlü ki, İspanyol sömürgeciler manastırlar inşa etmiş, Katolik inancı yaymış fakat Latin Amerika’nın en yüksekteki uygarlığında yerel kültürü değiştirememiş” diyor İldeniz.
“Şubat, Cusco’da yağmur sezonu. Yaz olmasına karşın sıcaklık 14 derece. Bu nedenle tenha, rahatlıkla gezilebiliyor. Manastırdan bozma butik bir otelde kaldım. Çok sayıda pansiyon var. Saraybosna’daki gibi daracık bir geçitten giriliyor Urubamba Vadisi’ne. Çevredeki dağlar yağmur ormanlarıyla kaplı, aralarına evler serpiştirilmiş, tarihi bölge ise ortadaki alanda. Daracık yolların iki kıyısına, dev kesme taşlardan inşası çok zor yapılar sıralanmış, evler üst katlarda. Bu irtifada böylesine mimari, kültürel zenginlik çok şaşırtıcı. Peru’da benzeri yok. Halkı çok misafirperver, İngilizce sorunsuz anlaştım, şehir çok güvenli. İrtifaya üç günde alıştım, bu arada uyuyamadım, vücudum çok hızlı çalıştı. Tek sorun mevsim nedeniyle çok ıslanmamdı.”
SOLUK KESEN YOLCULUK
Her gün farklı bir rotada keşif yolculuğuna çıktı İldeniz. “Bir günü kente ayırdım. Sonra kutsal Urubamba Vadisi’nde otomobille tura çıktım, Amazon Nehri’nin kolları üzerindeki köyleri gezdim. Dağlardaki İnka yerleşimlerini gördüm. Machu Pichu’ya patikalardan yürüyerek çıkmak isterdim. Fakat yağış ve zamansızlık nedeniyle treni tercih ettim. Turizm sezonunda haftalar önce bilet alınması gereken trene bir gün önce kuyrukta bir saat bekleyerek bilet aldım. Expedition normal, Hiram Bingham ve Vistadome ise lüks tren. Expedition’a gidiş-dönüş 120 dolar ödedim. Wanghaq, Pachar, Ollantaytambo gibi üç küçük tarihi yerleşime uğrayıp, yaklaşık 4.5 saatte Machu Picchu’nun eteklerine ulaşıyor. Gerçekten soluk kesici bir yolculuk bu. Tren yolu çok dik yamaçlara, dağ oyularak açılmış. Uzatsanız eliniz ağaçlara değiyor. Pencereden çılgınca yeşil yağmur ormanlarını, cam kaplı tavanından ansızın bin metre kadar yükselen konik dağları görebiliyorsunuz. Himalayalar’dan sonra en etkilendiğim dağlardı bunlar. Manzara o kadar güzel ki yol hiç bitmesin istiyorsunuz.”
Maceranın en ürkütücü bölümü son durakta başlıyor: “Keşmekeş içinde bir istasyondan otobüsle 35 dakika dağa tırmanılıyor. Dar yolda iki otobüs karşılaşınca birinin tekerlekleri uçurumu sıyırırcasına geçiyor, yolcuların adeta kalbi duruyor. Tüm bu cefanın sonunda Alis Harikalar Diyarında manzarası çıkıyor karşınıza. Zümrüt yeşili bir tepenin üstünde, 10 yıl önce terk edilmişcesine iyi korunmuş kalıntılar görmek, Himalayalar’ın tepesinde sarayla karşılaşmak kadar şaşırtıcı. Çılgınca yağmur bastırınca kıyıda bir yere saklanıp bekliyorsunuz, ardından güneş çıkıyor ve müthiş bir manzara beliriyor, sonra tekrar yağmur... Özetle Urumamba Vadisi, geçmişi yaşatma açısından bugüne kadar en etkilendiğim yerdi. Cusco’dan dönmek bile 2.5 gün sürdü, yine de iyi ki gitmişim... Yerel kültür, arkeoloji, tarih meraklılarına hararetle tavsiye ederim. En az 2 hafta ayırmalarını öneririm.”
Favori müzelerim
Benaki/Atina
(En çarpıcı) Aslantaş Karatepe
(en güzel)
Tokat Müzesi
(Beni en mutlu eden)
British Museum
(En kızdığım!)
Yemekler de halkı kadar renkli
Cusco’daki Pancha Papa yerel yemekler sunan bir restoran. İnka yemeklerini çok sevdim. Mönüde patatesin bile 25 çeşidi var. Maviden kırmızıya, turuncudan sarıya her türden patates yemeklerin temelini oluşturuyor. Örneğin balık ezmeli patates hiç unutamayacağım kadar lezizdi. Tacu Tacu beni çok şaşırttı. Bildiğimiz kurufasulye ve pilav. Fakat fasulye siyah, pilavın altı kızartılmış.