GeriSeyahat Çukurcuma’dan Karaköy’e bir gün
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Çukurcuma’dan Karaköy’e bir gün

Çukurcuma’dan Karaköy’e bir gün

İstanbul’un günlük telaşı içinde bazen bu güzel şehri turist olarak gezmeyi, görmediğimiz semtlere gitmeyi isteriz. Geçen hafta sonu Çukurcuma’da bir arkadaşıma kahvaltıya gittiğimde böyle bir fırsat yakaladım.

Heirloom Cafe’de Sifon Kahve

Bir grup arkadaş, Dilek ve Ender Sezgin Kardeşler’in Güllabici Sokak’ta Heirloom adlı yeni hizmete açtıkları apart otel ve kafesine kahvaltıya gidiyoruz. Tamamen ekolojik ürünlerle hizmet veriyorlar. Küçücük kafede cana yakın üç genç büyük bir keyifle, tahta tabaklarla servis yapıyor. Sundukları ekmekler fırından yeni çıkmış. Ayva reçeli şeker kullanmadan elma suyuyla pişirilmiş.
Bir çeşit espresso olan sifon kahveden bahsetmeden geçemeyeceğim. Cam balondaki su alttan ısıtılıyor, buhar üstteki cam balonda duran çekilmiş kahvenin üzerinde yoğunlaşıyor, özel bir filtreden geçerek demleniyor ve 40-45 saniye sonra ısı azaltılarak demlenen kahvenin tekrar balon kaba dönmesi sağlanıyor. Afiyetle içilmeye hazır kahvenin kokusu muhteşem. Mucidi Japonlar.
Otel çok farklı bir felsefeyle inşa edilmiş. Endüstriyel devrime ve yöresel sanatın ölmesine karşı olan William Morris’i kendilerine örnek almışlar. Doğal olmayan hiç bir malzemeye rastlamıyorsunuz. Duvar kağıtlarının yapıştırılması için selüloz ve buğdaylı mamalar kullanılmış! Mobilyalar masif. Banyo ve mutfaklarda doğal mermer, hamam kurnaları, geri dönüştürülmüş cam seramikler kullanılmış. Halılar kök boyayla dokunmuş. Her katta bir daire, her biri farklı renklerde dekore edilmiş. (www.heirloomistanbul.com)
 
Orhan Kemal Müzesi

Kahvaltı sonrası Sıraselviler’den aşağı inerek Cihangir’e, ikinci durağımız Akarsu Caddesi üzerindeki Orhan Kemal Müzesi’ne geliyoruz. Giriş ücretsiz. Tahminimden daha küçük bir alanda, yazarın çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş 70 kadar fotoğrafı, ağırlıkla babasına ait aile fotoğrafları, mektuplar, hakkında yazılan makaleler, kullandığı daktilo, özel eşyaları, öldüğünde yüzünden alınan maske gibi nesneler sergileniyor. Ne yalan söyleyeyim, Orhan Kemal’in asıl isminin Mehmet Raşit Öğütçü olduğunu burada öğreniyorum. Kitaplarının orjinal ilk baskıları da müzede yer alıyor. Ne çok kitabı, ne kadar çok dile çevrilmiş. Binada ayrıca bir kitaplık ve İkbal Kahvesi adlı bir kahve de bulunuyor. Bu devirde galiba bir müzeden insan biraz daha fazlasını bekliyor. (http://orhankemal.org)

Masumiyet Müzesi

Firuzağa Camii’ni geçerek bu sefer Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ne geliyor, kapıda güvenlik, giriş için para isteyince biraz şaşırıyoruz. Müze 3 katlı, 1897’de inşa edilmiş eski bir konak. Yerleşimi Masumiyet Müzesi kitabındaki olayların seyri ile paralel hazırlanmış. Kitap 83 bölüm, müzede de 83 vitrin var. Katlarda gezerken 1950’lerden 2000’lere sanki zaman tünelinde İstanbul’da yürüyorsunuz. Sadece roman kahramanı Kemal ve Füsun’u, yazarı Orhan Pamuk’u değil müzede kendi hatıralarınızı da görüyorsunuz. Müzeyi gezerken tuhaf bir hisse kapılıyorsunuz, hele hele romanı okudunuzsa nerede gerçek, nerede roman, Kemal kim, yazar kim, her şey içiçe giriyor. Kendinizi müzenin kahramanı gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Tasarımı, seslendirmeleri, teknik altyapısıyla çağdaş müzecilik anlayışını çok güzel yansıtıyor. (www.masumiyetmuzesi.org)

Ömrün uzadığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz

Rotamızı Tophane’ye çeviriyoruz. Cihangir’den aşağı iner inmez Kılıç Ali Paşa Camii’ne geliyoruz. Aslında bir külliye olarak inşa edilmiş. Mimar Sinan’ın “olgunluk” dönemi dedikleri 90’lı yaşlarda yaptığı, çok da başarılı sayılmayan eserlerinden biri. Hani çağımızda gıdalar ve spor ömrü uzatıyor deniyor ya, külliyen yalan! 1500’lü yıllarda yaşayan Mimar Sinan da, aslında İtalyan olan ve Osmanlılara esir düştükten sonra donanmada yükselip tam dört padişah döneminde de donanma komutanlığı yapan Kılıç Ali Paşa da 100 yaşına kadar yaşamış! O kadar hastalık, savaş bana mısın dememiş.
Külliyenin içinde bir de hamam var, içeri girince çok şaşırıyoruz, yeni dekore edilmiş, pırıl pırıl modern bir hamam bizi karşılıyor. Özelleştirilmiş ve yeni hizmete açılmış. Mutlaka tekrar gelip bir hamam deneyimi yaşamalıyız diyerek, aklımız geride Karaköy’e doğru yolumuza devam ediyoruz.
Dondurmacılar, kebapcılar, meşhur Galata Simitçisi, sanat galerileriyle Karaköy başka renkli. Galerilerden birine girip Berlin’de yaşayan genç bir sanatçı Merve Çanakcı’nın “O Hal” isimli sergisini geziyoruz. Çanakcı, sergide ev işi yaparken dalıp giden, ütü yaparken kumaşı yakmak gibi ev kazaları yapan, bu arada da çeşitli hayaller kuran genel ev kadını halinden yola çıkmış. Galiba tüm kadınlar kendilerinde bir şeyler bulur bu sergide. (www.artsumer.com)
 
Arap Camii aslında kilise mi

Son durağımız Perşembe Pazarı’nın girişindeki Arap Camii. 717’de yapılan İstanbul’un ilk camisi hiç normal olmayan dört köşe minaresiyle karşımıza çıkıyor. Camiyle ilgili çeşitli rivayetler var. Kiliseden dönüştürüldüğü söyleniyor. Benim aklıma yatan hikaye şöyle: 717’de İstanbul’u fethetmeye gelen Müslüman Arap kumandanlardan Mesleme Bin Abdülmelik, Galata’da Bizans semalarına ilk Ezan sesinin yükseldiği bir cami yaptırmış. Adına da Arap Camii demiş. Mesleme Bin Abdülmelik; karadan bir ordu, denizden kuvvetli bir donanma ile Bizans’ı kuşatmış, savaş bir yıl devam etmiş. Ancak Konstantinapol alınamamış. Ama Galata zaptedilmiş ve fethedilmiş. Mesleme ve İmparator Leon arasındaki anlaşmayla Arap mescidi inşaa edilmiş ve ibadete açılmış. 7 yıl kadar İstanbul’da kalan Arap Müslüman ordusu ibadetini burada yapmış. Daha sonra Şam’da çıkan bir isyanı bastırmak üzere kentten ayrılmış. Dominiken papaz ve rahipleri burasını kiliseye dönüştürmüş. Şimdi minare olan çan kulesini ilave etmişler. 1453’te İstanbul’un fethinden sonra kilise tekrar camiye çevrilmiş. Osmanlı kayıtlarında Arap Mescidi ismini almış. Geçen sene restore edilen yapının duvarlarında çok zengin mozaikler bulunduğu, ibadete açık olduğu için üzerlerinin tekrar örtüldüğü rivayet ediliyor.

Cihangir kafeler, antikacılar ve sanat galeri ile dolu, avare avare gezmek de ayrı bir keyif. Meşhur Asri Turşucu’nun dükkanına girmeden edemiyoruz. İçmeseniz bile seyrine değer. (www.asritursucu.com)

False