Saffet Emre TONGUÇ
Son Güncelleme:
Büyüleyici panoramik manzaralar
Kimi manzaralar vardır, seyrederken kendinizi bulutların altında kanat açmış bir kartal gibi hissedersiniz. Şehrin dar mekanlarında körelen bakışlarınız keskinleşir. Uçsuz bucaksız bir panoramada, doğanın tüm güzellikleri ayaklarınızın altına serilir. Bu güzelliği yaşamak için kilometrelerce yol yapmanıza, surlara, kulelere, tepelere metrelerce tırmanmanıza değer. İşte size, bu manzaraları göreceğiniz altı adres.
Sakar Dağı’ndan Gökova
Muğla’dan Marmaris yönüne doğru giderken, Sakar Dağı’ndan kıvrılarak aşağıya ineceksiniz. Karşınıza Gökova Körfezi çıkacak. Sağda mavinin en güzeli, solda envai çeşit yeşil. Manzaradan gözünüzü alamayacaksınız. Burada soluklanıp doğanın sunduğu ziyafetin tadını çıkarın. Gökova başlıbaşına bir mücevher, etrafı ise diğer hazinelerle dolu. Yolun devamındaki Akyaka’da, çam ormanıyla bütünleşmiş, Ağa Han ödüllü Nail Çakırhan evlerini göreceksiniz. Akyaka’dan Kleopatra’nın meşhur Sedir Adası’na ve etraftaki koylara tekne turuna katılabilirsiniz. Her koyda bir başka büyüleyici manzarayla karşılaşacaksınız.
Galata Kulesi’nden İstanbul
61 metre yüksekliğindeki kulenin balkonundan göreceğiniz İstanbul manzarası muazzam. Bir tarafta yedi tepeli eski şehir, diğer tarafta Boğaziçi. Ceneviz Kolonisi’nce 1348’de yaptırılan Galata Kulesi’ne önce Hz.İsa’nın adı verilmiş. 1453’te Osmanlıların şehri almasıyla anahtarı Fatih’e teslim edilen kule, hapishaneye dönüştürülmüş. 1960’lardaki restorasyonda üstüne çatı yapılıp, turistik tesise çevrilmiş. Bugün milyonların İstanbul’a aşık olduğu noktalardan biri. Orhan Veli şiirinde "İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı" demiş. Siz gözlerinizi açın ve kıtaları birbirine bağlayan, üç imparatorluğu ağırlamış şehre tepeden bakın. Birinci tepede Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii, ikincisinde Kapalı Çarşı tüm görkemleriyle karşınızda. Üçüncü tepedeki "Bu benim kalfalık dönemime ait" diyen Mimar Sinan’ın Süleymaniye’si görkemiyle soluk kesiyor. Günbatımında kuleye çıktığınızda, gece manzarasını da görebilirsiniz.
Behramkale’den Ege
1980’lerden sonra gezginlerin keşfettiği Assos’a adım attığınız an bambaşka bir dünyada olduğunuzu anlayacaksınız. Assos’ta güneş doğarken, ilk ışıkları geçmişte kadın şair Sappho’nun yaşadığı Midilli Adası’na yansır. Manzara olağanüstüdür. Anadolu topraklarından eski adı Arşipel yani "Noktalı Deniz" olan Ege’ye bakarsınız. O noktalardan biri olan Midilli uzaktan nazlı bir gelin gibidir. Tavsiyem, Yunanca anlamı birinci demek olan şehrin en yüksek noktasındaki Athena Tapınağı’na çıkmanız, aklınıza bu güzel tapınağa ve armağan ettiği zeytin ağacı ile Atina şehrine adını veren bilgelik tanrıçası gelecek. Troya Savaşı’nda Troyalı yiğitlere tuzaklar kurup, Yunanlıları destekleyen Athena, arkadaki Kaz Dağları’nda düzenlenen ilk güzellik yarışmasında üç adaydan biri olmuş ama tacı fettan Afrodit’e kaptırmış. Muhteşem bir panoramaya sahip Athena Tapınağı’ndan aşağıya inerken, Murat Hüdavendigar Camii’ne bir göz atın. Sonra da Assos’un surları boyunca yürüyün, tepeden aşağıya mendireğe doğru inerken, karşınıza çıkacak olan Ege manzarasını, yeni gerçeğiniz olarak beyninize nakşedin.
Uçhisar Kalesi’nden Kapadokya
Adını ünlü imparator Sezar Tiberius’dan alan ve tarihteki adı Caesarea olan Kayseri’den Kapadokya’ya geliyorsanız, karşınıza önce 1249 yılında tamamlanan Sarıhan çıkıyor. Ardından Avanos’u geride bırakarak ay yüzeyini andıran Kapadokya’ya giriyorsunuz. Kapadokya’ya eğer Nevşehir üzerinden geliyorsanız, sizi önce Uçhisar karşılayıp aklınızı başınızdan alıyor. Geçmişte yerleşim yeri olan, günümüzde müzeye dönüştürülen Uçhisar Kalesi, Kapadokya’daki en yüksek nokta. Adı üzerinde, tepenin tam ucunda. Kaleden baktığınızda, Erciyes, Hasan ve Melendiz dağları elele veriyor. Altınızda olağanüstü yer şekillerine bakıp, dünyanın güzelliğine hayran kalıyorsunuz. İlerideki Göreme Vadisi’nin peri bacalarının panoraması ise hayaller aleminden çıkmış bir kare gibi görünüyor.
Mavi Yolculuk
Halikarnas Balıkçısı adını kullanan yazar Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi arkadaşlarıyla 1957’de ilk mavi yolcululuğu başlatmış. Mavi yolculuk Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dizelerine "Mavi gezi bir masaldır, söylenmemiş, yazılmamış, çizilmemiş" diye dökülmüş. Size düşense muhteşem manzaralar eşliğinde kendi masalınızı yazmanız. Koylarda gündüz güneşin doğuşuna şahitlik edip, mavinin tadını çıkaran mavi yolcular, geceleri yıldızlara yarenlik ediyor. Mavi yolculuğun en cazip tarafı, bir yanda doğanın cömertliğinin diğer tarafta da tarihin zenginliğinin olması. Orhaniye koyunun dip kısmındaki Kızkumu, Bozukkale Koyu’ndaki Loryma Kalesi, Göcek’teki Batık Hamam ya da Bedri Rahmi Koyu, deniz altındaki kalıntılarıyla öne çıkan Aperlae, tepesinde Haçlılardan kalma kalesi olan Simena (Kaleköy), ormanın içinde kaybolmuş tarihi eserlere sahip Olympos, ateşiyle nefes kesen Chimera (Yanartaş), mavi yolculuk esnasında manzaraların en büyüleyici olduğu yerler arasında.
Van Kalesi’nden Van Gölü
Kedisi, kalesi, kilisesi, kilimi, şelalesi, peyniri ve Vanlıların deyimiyle "denizi", Urartuların eski başkentinde karşınıza çıkacaklardan yalnızca bazıları. Van siz istedikçe daha fazlasını verecek, çeyizindeki sürprizleri, kalesindeki görkemli gün doğumlarını cömertçe sunacak. Deniz seviyesinden 1648 metre yükseklikteki Van Gölü, dünyanın en büyüksodalı su gölü. Söylentilere göre şehir Asur kraliçesi Semiramis tarafından yaklaşık 4000 yıl önce kurulmuş. Hurrilerden Urartulara, Büyük İskender’den Romalılara kadar herkese ev sahipliği yapmış. Arkeoloji ve tarihe meraklısıysanız Van Kalesi’ne gidin. Urartu kralı Sarduri I’in M.Ö. 840’larda ilk surlarını inşa ettirdiği kale, Ermenisinden Osmanlısına değişik dönemlerin izlerini taşıyor. Güneşin günle buluştuğu saatlerde tarihle doğa el ele verip sizi hayallere sürüklüyor. Van Gölü ilk ışık oyunlarının ardından mavisiyle sizi kendine hayran bıraktırıyor. Tepeden manzara müthiş ve alabildiğine engin. Van’a 55 kilometre uzaklıkta Hoşap, ya da tam Türkçesiyle Güzelsu Kalesi var. Burası da panoramik noktalardan biri. Tepeden baktığınızda çorak topraklar kilometrelerce uzanıyor ve siz kendinizi 1001 Gece Masalları’nın sarayında hissediyorsunuz. 1643 yılında Sarı Süleyman Mahmudi tarafından yaptırılan kale uzaktan bir ejderha sırtını andırıyor. Doğu Anadolu’nun çarpıcı taraflarından biri bu, çorak, uçsuz bucaksız bir arazide kilometrelerce gittikten sonra beklenmedik bir manzarayla karşılaşıyorsunuz.
Muğla’dan Marmaris yönüne doğru giderken, Sakar Dağı’ndan kıvrılarak aşağıya ineceksiniz. Karşınıza Gökova Körfezi çıkacak. Sağda mavinin en güzeli, solda envai çeşit yeşil. Manzaradan gözünüzü alamayacaksınız. Burada soluklanıp doğanın sunduğu ziyafetin tadını çıkarın. Gökova başlıbaşına bir mücevher, etrafı ise diğer hazinelerle dolu. Yolun devamındaki Akyaka’da, çam ormanıyla bütünleşmiş, Ağa Han ödüllü Nail Çakırhan evlerini göreceksiniz. Akyaka’dan Kleopatra’nın meşhur Sedir Adası’na ve etraftaki koylara tekne turuna katılabilirsiniz. Her koyda bir başka büyüleyici manzarayla karşılaşacaksınız.
Galata Kulesi’nden İstanbul
61 metre yüksekliğindeki kulenin balkonundan göreceğiniz İstanbul manzarası muazzam. Bir tarafta yedi tepeli eski şehir, diğer tarafta Boğaziçi. Ceneviz Kolonisi’nce 1348’de yaptırılan Galata Kulesi’ne önce Hz.İsa’nın adı verilmiş. 1453’te Osmanlıların şehri almasıyla anahtarı Fatih’e teslim edilen kule, hapishaneye dönüştürülmüş. 1960’lardaki restorasyonda üstüne çatı yapılıp, turistik tesise çevrilmiş. Bugün milyonların İstanbul’a aşık olduğu noktalardan biri. Orhan Veli şiirinde "İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı" demiş. Siz gözlerinizi açın ve kıtaları birbirine bağlayan, üç imparatorluğu ağırlamış şehre tepeden bakın. Birinci tepede Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii, ikincisinde Kapalı Çarşı tüm görkemleriyle karşınızda. Üçüncü tepedeki "Bu benim kalfalık dönemime ait" diyen Mimar Sinan’ın Süleymaniye’si görkemiyle soluk kesiyor. Günbatımında kuleye çıktığınızda, gece manzarasını da görebilirsiniz.
Behramkale’den Ege
1980’lerden sonra gezginlerin keşfettiği Assos’a adım attığınız an bambaşka bir dünyada olduğunuzu anlayacaksınız. Assos’ta güneş doğarken, ilk ışıkları geçmişte kadın şair Sappho’nun yaşadığı Midilli Adası’na yansır. Manzara olağanüstüdür. Anadolu topraklarından eski adı Arşipel yani "Noktalı Deniz" olan Ege’ye bakarsınız. O noktalardan biri olan Midilli uzaktan nazlı bir gelin gibidir. Tavsiyem, Yunanca anlamı birinci demek olan şehrin en yüksek noktasındaki Athena Tapınağı’na çıkmanız, aklınıza bu güzel tapınağa ve armağan ettiği zeytin ağacı ile Atina şehrine adını veren bilgelik tanrıçası gelecek. Troya Savaşı’nda Troyalı yiğitlere tuzaklar kurup, Yunanlıları destekleyen Athena, arkadaki Kaz Dağları’nda düzenlenen ilk güzellik yarışmasında üç adaydan biri olmuş ama tacı fettan Afrodit’e kaptırmış. Muhteşem bir panoramaya sahip Athena Tapınağı’ndan aşağıya inerken, Murat Hüdavendigar Camii’ne bir göz atın. Sonra da Assos’un surları boyunca yürüyün, tepeden aşağıya mendireğe doğru inerken, karşınıza çıkacak olan Ege manzarasını, yeni gerçeğiniz olarak beyninize nakşedin.
Uçhisar Kalesi’nden Kapadokya
Adını ünlü imparator Sezar Tiberius’dan alan ve tarihteki adı Caesarea olan Kayseri’den Kapadokya’ya geliyorsanız, karşınıza önce 1249 yılında tamamlanan Sarıhan çıkıyor. Ardından Avanos’u geride bırakarak ay yüzeyini andıran Kapadokya’ya giriyorsunuz. Kapadokya’ya eğer Nevşehir üzerinden geliyorsanız, sizi önce Uçhisar karşılayıp aklınızı başınızdan alıyor. Geçmişte yerleşim yeri olan, günümüzde müzeye dönüştürülen Uçhisar Kalesi, Kapadokya’daki en yüksek nokta. Adı üzerinde, tepenin tam ucunda. Kaleden baktığınızda, Erciyes, Hasan ve Melendiz dağları elele veriyor. Altınızda olağanüstü yer şekillerine bakıp, dünyanın güzelliğine hayran kalıyorsunuz. İlerideki Göreme Vadisi’nin peri bacalarının panoraması ise hayaller aleminden çıkmış bir kare gibi görünüyor.
Mavi Yolculuk
Halikarnas Balıkçısı adını kullanan yazar Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi arkadaşlarıyla 1957’de ilk mavi yolcululuğu başlatmış. Mavi yolculuk Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dizelerine "Mavi gezi bir masaldır, söylenmemiş, yazılmamış, çizilmemiş" diye dökülmüş. Size düşense muhteşem manzaralar eşliğinde kendi masalınızı yazmanız. Koylarda gündüz güneşin doğuşuna şahitlik edip, mavinin tadını çıkaran mavi yolcular, geceleri yıldızlara yarenlik ediyor. Mavi yolculuğun en cazip tarafı, bir yanda doğanın cömertliğinin diğer tarafta da tarihin zenginliğinin olması. Orhaniye koyunun dip kısmındaki Kızkumu, Bozukkale Koyu’ndaki Loryma Kalesi, Göcek’teki Batık Hamam ya da Bedri Rahmi Koyu, deniz altındaki kalıntılarıyla öne çıkan Aperlae, tepesinde Haçlılardan kalma kalesi olan Simena (Kaleköy), ormanın içinde kaybolmuş tarihi eserlere sahip Olympos, ateşiyle nefes kesen Chimera (Yanartaş), mavi yolculuk esnasında manzaraların en büyüleyici olduğu yerler arasında.
Van Kalesi’nden Van Gölü
Kedisi, kalesi, kilisesi, kilimi, şelalesi, peyniri ve Vanlıların deyimiyle "denizi", Urartuların eski başkentinde karşınıza çıkacaklardan yalnızca bazıları. Van siz istedikçe daha fazlasını verecek, çeyizindeki sürprizleri, kalesindeki görkemli gün doğumlarını cömertçe sunacak. Deniz seviyesinden 1648 metre yükseklikteki Van Gölü, dünyanın en büyüksodalı su gölü. Söylentilere göre şehir Asur kraliçesi Semiramis tarafından yaklaşık 4000 yıl önce kurulmuş. Hurrilerden Urartulara, Büyük İskender’den Romalılara kadar herkese ev sahipliği yapmış. Arkeoloji ve tarihe meraklısıysanız Van Kalesi’ne gidin. Urartu kralı Sarduri I’in M.Ö. 840’larda ilk surlarını inşa ettirdiği kale, Ermenisinden Osmanlısına değişik dönemlerin izlerini taşıyor. Güneşin günle buluştuğu saatlerde tarihle doğa el ele verip sizi hayallere sürüklüyor. Van Gölü ilk ışık oyunlarının ardından mavisiyle sizi kendine hayran bıraktırıyor. Tepeden manzara müthiş ve alabildiğine engin. Van’a 55 kilometre uzaklıkta Hoşap, ya da tam Türkçesiyle Güzelsu Kalesi var. Burası da panoramik noktalardan biri. Tepeden baktığınızda çorak topraklar kilometrelerce uzanıyor ve siz kendinizi 1001 Gece Masalları’nın sarayında hissediyorsunuz. 1643 yılında Sarı Süleyman Mahmudi tarafından yaptırılan kale uzaktan bir ejderha sırtını andırıyor. Doğu Anadolu’nun çarpıcı taraflarından biri bu, çorak, uçsuz bucaksız bir arazide kilometrelerce gittikten sonra beklenmedik bir manzarayla karşılaşıyorsunuz.