Son Güncelleme:
Buraya yapılabilecek en büyük haksızlık, yol üzerindeki bir lokantada balık yiyip, yola devam etmek
Bafa Gölü, farklı bir göl. Etrafı, günler boyu sizi oyalayacak malzemeyle dolu. Eski Latmos, yani bugünkü BeÅŸparmak DaÄŸları’nın yamaçlarında, sırlarını henüz tam açığa vurmamış bir tarih saklı.Buralarda doÄŸa yürüyüşleri yapmak, kuÅŸları izlemek ve kamp kurmak, hiç de sıradan bir aktivite deÄŸil. Gölün üzerindeyse, keyifli bir tekne turuyla gezilebilecek adalar ve üzerlerinde manastır kalıntıları var. Ãœstelik burası en kalabalık turistik sezonda bile, kaçacak sakin köşelerle dolu. Bafa Gölü’ne yapılabilecek en büyük haksızlık, yol üzerindeki bir lokantada balık yiyip, yola devam etmek olacaktır. Büyük Menderes Nehri, Afyon’un, deniz seviyesinden 1000 metre yükseklikteki daÄŸlarından doÄŸar, 560 kilometre boyunca, kıvrıla kıvrıla akarak, getirdiÄŸi alüvyonlarla, Söke yakınlarında Ege Denizi’ne dökülür. Eski çaÄŸlarda, aÄŸaçların aşırı kesilmesinden ve tekrar ekilmemesinden dolayı, erozyon fazlaydı. Nehrin büyük kıvrımlarla taşıdığı bu toprak, Menderes Deltası’nın oluÅŸmasının önemli nedenlerinden biri. Bu delta, zaman içinde adeta bir bataklığa dönüştü, sivrisinekler çoÄŸaldı, halk sıtmadan ölmeye baÅŸladı. Menderes Nehri’nin alüvyonları, kıyılardaki liman kentlerini doldurduÄŸundan, bu kentlere gemiler yanaÅŸamaz oldu ve zenginliklerinin kaynağı olan ticaret zayıfladı, halk fakirleÅŸti ve buralarını terk ettiler. Bu da birçok medeniyetin yok olmasına neden oldu. Menderes Nehri, bugün Bafa Gölü olarak bilinen ve ilkçaÄŸlarda, Ege Denizi’ne açılan, Latmos adını taşıyan bir körfezi de aynı ÅŸekilde doldurdu. Ancak göl, bazı kanallarla batısından, denize baÄŸlı kaldı. Körfezin iki ucu zamanla birbirine yaklaÅŸtı ve birleÅŸti. Böylece, zamanla denizden epey içeride, kaynağı Menderes Nehri’nin taÅŸkınları ve daÄŸlardan gelen yeraltı ve yerüstü suları olan ve Bafa adını alan bir göl oluÅŸtu. Buradaki önemli liman kenti Herakleia, artık deniz ticareti yapamaz oldu, balıkçılık da azalınca, fakirleÅŸti. Bir zamanlar Latmos Dağı’ndan elde edilen mermerler, artık buradan gemilere bindirilip tapınak ve kentlerin yapımı için ihraç edilemez oldu. EN DERÄ°N YERÄ° 25 METRESöke’ye 25 kilometre mesafedeki ve en derin yeri 25 metre olan Bafa Gölü, 60 kilometrekare alana yayılıyor. Denizle baÄŸlantısı nedeniyle, Bafa Gölü’nün suyu biraz tuzlu biraz da tatlı. Bu su, balıkların yaÅŸamasına uygun. Balıklar, göle giriyor çıkıyor ve yumurtalarını gölde bırakıyorlar. Yılan balığı, levrek, kefal, yayın, buranın balıkları... Eskiden gölde bol miktarda olan sazan, suyun tuzlanmasıyla yok denecek kadar azaldı.Yıllar önce, daha otoyol yokken, Söke- Milas- Bodrum güzergahında giden yolcuların, balık yemeden geçemediÄŸi bir yerdi, Bafa kıyıları. Çamiçi Köyü’ne kadar sıralanan küçük balık restoranlarında, havuzlardan gölün taze balıkları seçilir ve ızgarada piÅŸirilirdi. Hatta sabah kahvaltısında bile balık yiyene rastlamak olaÄŸandı. O günden bugüne, gölün ekosisteminde meydana gelen deÄŸiÅŸimler, göldeki balık miktarını azalttı. Gölün su bitkileri açısından zengin olması, birçok balık türünün gölde yaÅŸamasını saÄŸlıyordu. Bu zengin kaynağın bir gün tükeneceÄŸi, kimsenin aklına gelmezdi. Balıkçılık, bu civarda yaÅŸayan köylülerin ve diÄŸer bölgelerden gelen balıkçıların önemli bir geçim kaynağıydı. 1987’de 328 ton olan balık üretimi, 1991’de 14 tona kadar düştü. Nedeni, ardarda yapılan hatalardı. Hem 1985’te gölün taÅŸkınlarını önlemek ve Büyük Menderes sularının göle kontrollü giriÅŸini denetlemek için yapılan set hem de balıkçıların avlanırken kullandıkları kazıma yöntemi, gölün ekolojik dengesini bozdu. Ayrıca göl etrafındaki tarım arazilerinin göl suyuyla sulanması ve hayvanların su ihtiyacının buradan giderilmesi de bunun nedenlerindendi. Ancak ne yeteri kadar yağış ne de su taÅŸkınları oldu. Tatlı su kaynağı kesilen gölde, tuzluluk oranı yükseldi, aşırı sıcaklarla oluÅŸan buharlaÅŸmadan dolayı göl seviyesinde iki metre azalma meydana geldi. Bu, sazlıkların ve ılgınların kurumasına ve gölde yaÅŸayan canlıların, özellikle kuluçkaya yatan kuÅŸların beslenme ve barınma merkezlerinin yok olmasına neden oldu. Ayrıca Menderes’in etkisiyle sular bulanıklaÅŸtı ve bu balık yumurtalarının açılamamasına, ayrıca da balıkların solungaçlarının kapanıp solunum yapmalarının güçleÅŸmesine neden oldu.1970 yılına kadar, Bafa Gölü, özel mülkiyet altındaydı. Yöre köylülerinin ve balıkçılarının mücadelesi sonunda, burası hazineye devredildi. 450 üyelik bir balıkçılık kooperatifi kuruldu ancak yürümedi. Hatta bir zamanlar buradan çıkan balık ve kerevitlerin büyük bir bölümü ihraç ediliyordu. Bugün durum çok farklı. Gölün en güzel balığı olan levrek artık lokantalarda bulunmuyor, önceden sipariÅŸ vermeniz gerekiyor. Kefal ve az rastlansa da bir spesiyalite olan yılan balığı, hálá gölden avlanan balıklar arasında. 208 KUÅž TÃœRÃœ VAR1994 yılında, biyolojik yapısı ve bilimsel araÅŸtırmalar için ideal bir merkez olması nedeniyle, Bafa Gölü, 1994 yılında, Milli Park kapsamına alındı. Böylece, yasal olmayan faaliyetlere son verildi; kaçak avcılık ve aşırı otlatma engellendi.Bafa ve çevresi, uluslararası önemli kuÅŸ alanları listesinde bulunan ve 208 kuÅŸ türünün saptandığı bir bölge. Bunların 68’i burada kuluçkaya yatıyor. Nesli tehlikede olan ve bütün dünyada sayısı ancak 2 bin olan tepeli pelikanların, üçüncü en büyük kolonisi Bafa Gölü’nde kuluçkaya yatıyor. Yine dünya çapında nesli tehlikede olan, cüce karabatak 10 çift ve deniz kartalı 2-3 çift burada kuluçkaya yatıyor. Ayrıca göl, 300 binin üzerinde farklı türden kuÅŸa kış aylarında barınma ve beslenme olanağı tanıyor. Flamingo, kül rengi balıkçıl, sakar meke, yeÅŸilbaÅŸ ördek, bozdalaÄŸan ördek, saz tavuÄŸu, uzun bacak, yalı çapkını ve beyaz balıkçıl bu bölgede görülebilen diÄŸer kuÅŸlardan bazıları. Bunun yanısıra gölün kış aylarında yüz binlerce ördek ve su kuÅŸu türü tarafından beslenme ve barınma yeri olarak kullanıldığı tespit edilmiÅŸ. Gölün sıcaklığı yüzmek için ideal ancak yaz aylarında derinliÄŸi bir metreye kadar azalan sudan dolayı, yosunlar ortaya çıkıyor ve yüzmek pek de keyifli olmuyor. Yüzmek için en uygun yerlerden biri; Kapıkırı Köyü sapağına gelmeden önce, gölün güney kıyısındaki Mersinet Ä°skelesi’nde bulunan ve tabelalandırılmış Ceri’nin Yeri’nin karşısındaki, üzerinde bir Bizans manastırı kalıntısı olan, Kahve Asar Adası. Bu sempatik, bahçeli balık lokantasının karşısındaki adaya, suyun sığ olduÄŸu zamanlarda, yürüyerek gitmek mümkün. Ya da adaya tekneyle gitmek isteyenler için buradan yardımcı oluyorlar. Ayrıca, su seviyesinin normal olduÄŸu zamanlarda, adaya varıldığında, su içinde bulunan ve bir yol oluÅŸturan taÅŸların üzerinde yürüyerek, yosunlardan rahatsız olmadan daha derinlerde yüzülebilir. Buradan, gölün kıyısında bulunan Kapıkırı Köyü’ne tekne kiralayarak gitmek mümkün. Aracı olanlarsa karayolundan köye varabilirler. Yol üzerinde, Kapıkırı Köyü (Herakleia) tabelası solda karşınıza çıkacaktır. Anayoldan 10 kilometre içeride olan köyün yarı yolunda, Gölyaka Köyü’nün sapağı var. Bu ÅŸirin köy, aynı zamanda Yediler Kilisesi’ne giden trekking parkurunun baÅŸlangıcı. Kapıkırı Köyü’ne yaklaÅŸtıkça, etraftaki antik kalıntıları, göl üzerindeki adalarda bulunan kilise ve manastırları görmeye baÅŸlarsınız. Sağınızda, köyün sırtlarında da, ilginç kaya oluÅŸumlarıyla, 1300 metre yükseklikteki antik Latmos, yani bugünkü görkemli BeÅŸparmak DaÄŸları’nı farkedeceksiniz. Köyde, dağın eteklerinde bulunan pansiyonların teraslarından, Bafa Gölü ve üzerindeki kalıntılarla dolu dört ada görülür. Özellikle Selene’s Pansiyon’un restoranından akÅŸam güneÅŸ batarken manzara olaÄŸanüstü. Herakleia Restaurant’ın önünde, üzerinde Bizans kilisesi olan Herakleia Adası’na bakan bir kumsal var. Bir zamanlar, gölün kıyıları beÅŸ metre yüksekliÄŸinde kumla kaplıymış. Buranın halkı, bu kumu cam yapımı için satmış ve üç yıl boyunca, kamyonlarla bir kilometrelik alandaki kumu tüketmiÅŸler. HERAKLEÄ°A: Çilehaneler kentiM.Ö. 1000 yıllarında, Ä°onlar buraya geldiler ve yerli halk olan Karyalılar’la karıştılar. Karya, eski çaÄŸlarda, Anadolu’nun güneybatısında bir bölgeydi. Bazı tarihçiler Karyalılar’ın Anadolu’nun yerlisi olduÄŸundan, bazıları ise Yunanistan’dan geldiklerinden bahsederler. Zamanla buraya gelen Helenler’le karıştılar ve kendi özelliklerini kaybettiler. Belirgin bir kültürleri olmadığından ve yazılı pek fazla belge bırakmadıklarından, haklarında pek fazla bilgi yok. CoÄŸrafyacı Strabon’un dediÄŸine göre, bu kentin ilk adı Latmos’tu ve bir savunma paktı olan Delos BirliÄŸi’ne her yıl bir talent vergi veriyordu. Bu da kentin zenginliÄŸinin bir ifadesi. O dönemde, kent ve kıyısındaki körfez adını, bugün BeÅŸparmak DaÄŸları olarak adlandırılan kentin kuzeyindeki Latmos DaÄŸları’ndan aldı. M.Ö. 5.- 4. yüzyıllarda burada Pers hakimiyeti görülüyor. M.Ö. 3. yüzyılda Persler’in Büyük Ä°skender’e yenilmesinden sonra ise kent bir kilometre ileriye taşındı ve Helenistik dönemin etkisiyle ve tanrıları Herakles’ten dolayı, buraya Herakleia adı verildi. Ancak birçok Herakleia kenti olduÄŸundan, burası Latmos eteÄŸindeki Herakleia olarak anılmaya baÅŸlandı. Ä°skender’in ölmesiyle, kumandanlarının Bergama Krallığı’nın ve Roma Ä°mparatorluÄŸu’nun egemenliÄŸine girdi. Strabon, M.Ö. 1. yüzyılın sonunda Herakleia’nın güzelliÄŸinden ve zenginliÄŸinden ve denizde hálá bir demirleme yerinin olduÄŸundan bahsediyorsa da Latmos Körfezi’nin Büyük Menderes’in taşıdığı alüvyonlarla, aÄŸzının tıkanmaya baÅŸladığını ve Herakleia’nın denizle olan baÄŸlantısının kesilmeye baÅŸladığını biliyoruz. M.S. 1. yüzyılda, denizle baÄŸlantısı tamamen sona erdi. Kent, zaman içinde fakirleÅŸti. BaÅŸ gösteren sıtma ve ayrıca Miletoslular’ın ticareti ele geçirmeleri, buranın terk edilmesine yol açtı. M.S. 7. yüzyılda Sina Yarımadası’ndan ve Yemen’den gelen keÅŸiÅŸ ve rahipler, Latmos DaÄŸları’nın iyi saklanma olanakları saÄŸlaması nedeniyle buraları keÅŸfettiler ve buralardaki maÄŸaralara sığındılar. Hıristiyanlar tarafından ‘Kutsal Dağ’ olarak adlandırılan bu daÄŸda, 13. yüzyıla kadar birçok manastır yapılmış. 9. yüzyılda burası bir piskoposluk merkezi haline gelmiÅŸ. Gölün üzerindeki adalarda bu devirden birçok manastır ve çevrelerinde keÅŸiÅŸlerin yalnız baÅŸlarına çile doldurdukları çilehaneler var. KeÅŸiÅŸler, ‘dünyevi sorunlardan uzak huzurlu bir yaÅŸam’ felsefesine göre yaşıyorlardı ve bu manastırlara çeÅŸitli sınavlardan geçerek alınıyorlardı. Bugün bu manastırların birçoÄŸunun, güzel fresklerle süslü duvar ve tavanlarını görmek için, zorlu bir tırmanış gerekiyor. Bu manastırlardan bazıları, göldeki dört adada ve görmek için tekne kiralamak gerekiyor. Bu arada, 9. yüzyıldaki Arap akınları nedeniyle, manastırların etrafı surlarla çevriliyor. Bu devirden ayrıca, surların içinde kuÅŸatmalardaki su sorununa bir çözüm olarak sarnıçlar yapılmış. 1250 yılında, MenteÅŸe BeyliÄŸi’nin eline geçiyor. Bu devirden tek kalan, gölün güney kıyısındaki, yıkılmış kervansaray. Bu tarihten itibaren de, Herakleia, zamanla önemini kaybediyor. HERAKLEÄ°A TURUKapıkırı Köyü’ne sapınca, 10 kilometre boyunca, gölün en güzel görüntüleri ve küçük kır kahveleri size eÅŸlik eder. Gölyaka Köyü’nden yaklaşık 5 kilometre sonra Kapıkırı Köyü’nün giriÅŸine varılır. Burası bir SÄ°T alanı ve girmek için bilet almak gerekiyor. Bu arada, köye girmeden, yol üzerinde, görmeniz gereken ilginç iki nokta var. Tarlaların içinden, kıyıya vararak görülebilen Nekropol ve Endymion Sunağı. Her ne kadar, yol üzerinde, Karya tipi bu mezarlara iÅŸaret eden belli belirsiz bir tabela varsa da bunu farketmeyebilirsiniz. Bekçi size yolu gösterecektir. Tarla içinde birkaç dakikalık bir yürüyüşten sonra, bir kemerden geçerek, Bizans Kalesi’nin içine gireceksiniz. Kaleyle göl arasında, terk edilen Latmos kentinin bu bölümü, Herakleia’nın Nekropol alanı olarak kullanılmış. Mezarların bazıları bugün, gölün sularına gömülmüş bazılarıysa su yüzünde. Yanyana kayalara oyulmuÅŸ sanduka ÅŸeklindeki bu mezar niÅŸlerinin her birinin üzerinde ayrı ayrı kapaklar var. Antik kentin her tarafına dağılmış 2500 mezar olduÄŸu belirlenmiÅŸ. Tekrar yola çıkıp, biraz ilerleyince, efsanevi kahraman Endymion adına yapılmış bir sunak var. DoÄŸal kayaya oyulmuÅŸ yapının, bazı duvarları kesme taÅŸtan yapılmış bazen de doÄŸal kaya kullanılmış. Cephesinde beÅŸ sütunlu, arkasındaysa yuvarlak bir duvarı var. Hıristiyanlık döneminde, Endymion’a ait olduÄŸu tahmin edilen bir mezar, bu bölgeye ilk gelen rahipler tarafından bulunmuÅŸ ve burayı kutsal alan olarak kabul etmiÅŸler. Hıristiyanlara göre, Endymion mistik bir kiÅŸilikti ve ayla olan iletiÅŸiminde tanrının gizli ismini öğrenmiÅŸti. Bu yüzden, Latmos Dağı’ndaki maÄŸara ve adalardaki manastırlardan, yılda bir kez rahipler buraya gelir ve lahtin kapağını açarlarmış. Rivayete göre, kapak açıldığında, Endymion’un kemiklerinden bir mırıltı gelir ve tanrının kutsal ismini söylemeye çalışırmış. Gerçekten de Bafa Gölü’nün üzerindeki dolunay, suyun üzerinde öyle yansımalar yapar ki buraya ait olan efsanelere inanmak kolay olur. Herakleia kalıntılarının çoÄŸu Kapıkırı Köyü’yle içiçe. Oldukça tahrip olmuÅŸ bu kentin, en görkemli kalıntısı, Helenistik dönemden kalan, Ä°skender’in kumandanlarından Lysimakhos tarafından yaptırıldığına inanılan (M.Ö. 287), 6.5 kilometre uzunluÄŸunda, 5.5 metre yüksekliÄŸinde ve 65 kulesi olan surları. Bugün ancak küçük bir kısmı görülebilen surlar, çağının en güzellerinden. Köyün içinde, artık kullanılmayan Kapıkırı Ä°lkokulu’nun biraz üzerinde, kente hakim kayalık bir tepede Athena Tapınağı var. Aynı yerde bulunan bir yazıt, Athena’nın kentin baÅŸ tanrıçası olduÄŸunu belirtiyor. M.Ö. 3. yüzyılda, Dor tarzında yapılmış, büyük bir kutuya benzeyen tapınak, bugün saÄŸlam duvarlarıyla, köyün içindeki en iyi korunmuÅŸ yapı olarak dimdik duruyor. Athena Tapınağı’nın hemen altında, gölün kıyısında ve içinde, mendirek ve rıhtım izleri, kentin liman kalıntıları. Yine ilkokulun bahçesinde, Herakleia’nın Agora’sı var. Tapınakla aynı dönemden olan yapının etrafını çevreleyen dükkan ve galerileri hálá yer yer görülüyor. Okulun duvarında, kazı ekibinin çizdiÄŸi Herakleia krokisi var. Okulun hemen karşısındaki evin bahçesinde, kentin M.Ö. 2. yüzyıla ait Meclis Binası’nı yani Bouleuterion’u görebilirsiniz. Sıraları taÅŸtan olan yapı, U ÅŸeklindeydi. Bugün horozların arasında gezindiÄŸi sütunlarını görebilirsiniz. Alttaki vadideki Roma hamamları çok harap durumda. Okulun önünden yukarı çıkan yokuÅŸtan saÄŸa dönünce, bir patikadan, ancak üst basamakları ve sahne binasının üst kısımları toprak üzerinde olan Roma dönemi tiyatrosuna varılır. TARÄ°H İÇİNDE TREKKÄ°NGBafa’nın son yıllarda keÅŸfedilen bir yönü var. Bir taraftan doÄŸa yürüyüşü tutkunları BeÅŸparmak DaÄŸları’nın doÄŸasının keyfini çıkarırken, bir taraftan da ÅŸaşırtıcı ve gizemli bir tarihle karşılaÅŸtılar. Bizans dönemi manastırları, surları, kral yolları ve hatta tapınaklar, bir bakıma öngörülebilen keÅŸiflerdi. Ancak, 80’li yıllardan bu yana devam eden araÅŸtırmaların sonunda, tarih öncesi çaÄŸlara ait maÄŸara resimleri bulundu. Alman arkeologların, köylülerin rehberliÄŸiyle ortaya çıkardıkları ve hatta Latmos ismi altında, yalnız Almanca basılan kitaplarında dünyaya duyurdukları Prehistorik kaya resimleri, sürpriz bir keÅŸif oldu. BeÅŸparmak DaÄŸları’nın yamaçlarında, bazen kolay bazen zorlu, ancak her biri son derece keyifli trekking parkurları var. ÇoÄŸunlukla parkurlar iÅŸaretlenmemiÅŸ olduÄŸundan, bir rehber eÅŸliÄŸinde gitmek gerekiyor. Hemen hemen bütün pansiyonlar, rehberlik hizmeti veriyorlar. Bazı turların süreleri bir haftaya kadar da çıkabiliyor. Ayrıca günlük ya da iki günlük olanlar da var. Konaklamalar kimi zaman köy evlerinde kimi zaman da kamp kurarak yapılıyor. Bazı pansiyonlar, tura katılanların kamp eÅŸyalarını temin ediyorlar. Bu bölgeyi tanıyanlar için, yeterli çeÅŸitlilikte parkur var. Tanımayanlar içinse, gerçekten kaçırılmayacak yeni heyecanlarla dolu.YEDÄ°LER MANASTIRI Kapıkırı’na gelmeden önceki köy olan Gölyaka’dan (eski adı Bucak Köyü) bir saatlik zor olmayan bir yürüyüşle, Latmos DaÄŸları (BeÅŸparmak) eteklerinde saklı Yediler Manastırı’na varılıyor. Latmos manastırlarının en büyüklerinden biri olan bu yapının içine girdiÄŸinizde ya da tepesindeki kayalıklara tırmandığınızda, nefes kesici, göle hakim bir manzarayla karşılaÅŸacaksınız. Etrafı surlarla çevrili manastır, iki kilise, bir ÅŸapel ve bir sarnıçtan oluÅŸuyor. Çilehanesi, yuvarlak bir kayanın içi oyularak kovuk haline getirilmiÅŸ ve tavanları fresklerle süslenmiÅŸ. Ä°yi bir rehberiniz varsa, bu bölgedeki prehistorik maÄŸaraları ve içindeki kaya resimlerini görebilirsiniz. Ancak bu parkur, zorlu ve yosunların kapladığı kayaları tırmanmayı göze almayı gerektiriyor. Manastır ve prehistorik maÄŸaralara gidiÅŸ ve dönüş, en az 4-5 saatinizi alacaktır. Yalnız manastır 2.5 saatte yapılabilir. Yürüyüş, Gölyaka Köyü’nde sona eriyor.STYLOS MANASTIRI Kapıkırı Köyü’nden baÅŸlayarak, antik ÅŸehir yolundan, BeÅŸparmak DaÄŸları’na, beÅŸ saat tırmanılarak varılan ve yörüklerin ‘Arap Avlusu’ olarak adlandırdığı yerde bulunan, bölgenin en büyük manastırı Stylos’a ulaÅŸabilmek, kararlılık ve kondisyon gerektiriyor. Köyden ayrılır ayrılmaz, etkileyici bir kalıntı antik Kral Yolu görülür. Bu yolu takip edince, yol yer yer gözden kaybolur ve belirir. Arap Avlusu’nun bulunduÄŸu düzlüğün biraz yukarısında, etrafı surlarla çevrilmiÅŸ Stylos Manastırı var. Buranın Hıristiyanlık dünyası için önemli olmasının nedeni, 10. yüzyılda burada yaÅŸamış olan Paulos adında bir keÅŸiÅŸ. KeÅŸiÅŸin çilehanesi, manastırın biraz yukarısında bir kovuk. Çilehanenin freskleri, iyi denebilecek durumda. Efsaneye göre, Paulos, yıllarca burada meÅŸe palamudu, çam fıstığı ve bitki kökleri yiyerek bir sütunun üzerinde yaÅŸamış. KeÅŸiÅŸle ilgili ilginç bir olay ise maÄŸarasına giren bir panterin ona zarar vermemesi mucizesi. Bu azizi çilehanesinde, Miletos, Girit, Bulgaristan ve Rusya’dan ziyaret etmeye gelenler olurmuÅŸ. Ayrıca bu yol üzerinde, ilkel bir zeytinyağı çıkarılan deÄŸirmen bulunuyor. PANTOKRATOR & Ä°SA MAÄžARALARI Kapıkırı Köyü’nden, Kral Yolu’ndan, ÅŸehir surlarından, tiyatrodan geçilerek, yukarı bir patikayla bu maÄŸaralara varılır. 8. ve 9. yüzyıldan kalma, yüzleri tahrip edilmiÅŸ figürlerin bulunduÄŸu freskler, her iki maÄŸarada da görülebilir. Toplam yürüyüş, beÅŸ saat.HERAKLEÄ°A ÅžEHRÄ° DUVARLARI Herakleia’dan yola çıkılarak, 6 kilometre uzunlukta ÅŸehir surları boyunca yapılan, orta zorlukta bir yürüyüş. Ardından Herakleia antik kenti gezilebilir.ADALAR VE MANASTIRLAR 10. yüzyıla kadar, Bafa Gölü’ndeki adalarda ve yakın çevresinde, en az 13 manastırın varlığı biliniyor. Arap istilasından kaçan bazı keÅŸiÅŸ ve rahipler, adaları ve Bafa Gölü’nün çevresindeki sarp kayaları mesken tutmuÅŸlar. Bu manastırlar, 11. ve 12. yüzyıllarda terkedilmiÅŸ. KAHVE ASAR ADASI Güney sahilde, Mersinet Ä°skelesi’nin önünde yer alan bu adanın üzerindeki manastıra ait kalıntılar var. Buradaki kilise, tuÄŸla ve taÅŸ ile inÅŸa edilmiÅŸ ve en iyi korunanlar arasında. Duvarlarında fresk kalıntıları var. Adanın sahilinde ayrıca, bir kilise ve iki ÅŸapel de saÄŸlam kalmış. Adanın güneyinde, göl içinde antik bir mendirek de görülebilir.Ä°KÄ°ZLER ADASI Bu çift adalardan büyüğünün karayla baÄŸlantısı var. Küçüğünün üzerinde, Meryem Ana adına yapılmış bir manastır ile keÅŸiÅŸ hücreleri, büyüğünde ise bu manastırı korumak için inÅŸa edilen bir kale yıkıntısı var. Büyük ada, ince güzel bir kumsalla karaya baÄŸlanıyor. Burası, yüzmek için gölün en ideal yerlerinden biri. Buradan, antik bir yoldan yürüyüşle, Herakleia’ya da gezilebilir.MENET ADASI DiÄŸer adaların aksine, üzerinde manastır bulunmayan tek ada, gölün kuzey sahilindeki Menet Adası. Burada, bir Bizans köy harabesinin içinde, bir kilise ve iki ÅŸapel bulunuyor.HERAKLEÄ°A ADASI Kapıkırı Köyü’nün hemen karşısında, üzerinde bir manastıra ait kalıntıların iyi korunduÄŸu bu ada, eskiden Herakleia’nın sur sisteminin bir bölümüydü. Hálá ada üzerinde, bu sistemden izler var. Bu adaya tekneyle yanaÅŸmak zor. KAÇINGölde her yerde keyifle yüzülebileceÄŸini sanmakRehbersiz, Prehistorik maÄŸaraları bulmaya çalışmakBafa Gölü’ne gidip, eski Latmos’a ve bugünkü BeÅŸparmak DaÄŸları’na çıkmamakKöyde kafe ya da bar aramakBafa Gölü kıyısında balık yiyip, Bodrum’a devam etmekYAKALAYINTekneyle adalara gitmek ve üzerlerindeki manastır kalıntıları arasında dolaÅŸmakToprakta piÅŸirilmiÅŸ yılan balığını denemekGöl ve civarındaki, nesli tükenmekte olan kuÅŸları görmeye çalışmakKonaklamalı bir trekking turuna katılıp, bir köy evine misafir olmakGölün en dramatik anının fotoÄŸrafını çekmekÂ