Bulutların üstüne zorlu yolculuk
Karadeniz’in en yüksek noktası Kaçkar Dağları’nın 3 bin 937 metrelik zirvesi mevsim yaz da olsa zorlu bir yolculuk gerektiriyor. Doğa sporları tutkunu yazarımız Burak Özberk, yıllar sonra ikinci kez zirve yolculuğu yaptı ve büyük efor harcamayı gerektiren macerayı, güzellikleri ve zorluklarıyla anlattı.
Bundan 15 yıl önce 39 yaşında çıktığım Kaçkar Dağları zirvesine tekrar çıkabilme fırsatı önüme geldiğinde “Neden olmasın, hâlâ yapabilirim” dedim ve hemen hayal kurmaya başladım. Türkiye’nin bu dördüncü yüksek doruğuna 54 yaşında hazırlıksız çıkılamayacağını bildiğimden, antrenmanlara başladım. Temmuz ayı geldiğinde artık 3 bin 937 metredeki zirveye hazırdım. Ancak hiç de kolay bir yolculuk olmayacaktı bu. Altı kişilik grubumuza iki dağ rehberi eşlik edecekti. Bölgeyi çok iyi bilen şoförümüz Osman Karalı da gönüllü olarak zirveye çıkacaktı.
‘DAĞLAR HÜKÜM SÜRÜYOR’
Erzurum Havalimanı’na inip etrafa baktığımızda dağların hüküm sürdüğü farklı bir coğrafyada olduğumuzu hissettik. Zaman kaybetmeden ilk durağımız olan Tortum Şelalesi’ne ulaştık. 48 metre yüksekliğindeki bu dev şelale çevresinde yapılan peyzaj çalışmalarıyla artık güzel seyir imkânı sunuyor. Buradaki moladan sonra Yusufeli’nde öğle yemeğini yiyip Çoruh Nehri’ni de takip ederek Artvin’e bağlı Yaylalar Köyü’nün Olgunlar Mahallesi’nde kalacağımız Kaçkar Pansiyon’a vardık. Çoğu ham çamdan yapılan bina, köyün içinden akan derenin kenarında olduğundan sürekli su sesi var. Bu sesin, şehir gürültülerinden sonra ne kadar güzel geldiğini ifade etmek zor. Akşam yemeği öncesi 2 bin 200 metrelerde Olgunlar’ın üst noktalarındaki tepelere doğru kısa bir yürüyüş yapıp dağ çiçekleriyle fotoğraflar çektik. Ertesi sabah Olgunlar’ı terk ettik ve 2 bin 850 metredeki ana kampımız Dilberdüzü’ne doğru yol aldık. Yaklaşık 3.5 saat süren ve sürekli dere boyunca ilerlediğimiz yol çok zevkliydi. Dağ çiçeklerinin yarattığı renk cümbüşüne eşlik eden pırıl pırıl bir dere ve gökyüzüne doğru farklı şekillerde yükselen dağlarla gözün alabildiğine uzanan manzaralar hepimizi büyülüyordu. Oldukça düz bir alan olan Dilberdüzü, kamp yapmak için çok ideal. Derenin de alandan geçmesi büyük avantaj. Son yıllarda ana kampta yemek, tuvalet, çadır servisi de verilmeye başlamış. Eğer daha yüksek irtifada kamp kurmak isterseniz, 1.5 saat mesafedeki Deniz Gölü’ne de gidebilirsiniz.
Akşam yemeği sonrası 21.30 gibi çadırlarımıza geçtik. Hava iyice soğumuş ve 10 derecenin altına inmişti. Çadırda geçirilecek ilk gece olması ve erken başlayacak zirve heyecanı uykuya dalmamızı geciktirdi.
Sabah 4’te kalkıp saat 5.00 olmadan yola çıktık. Yavaş yavaş aydınlanan gökyüzü doyumsuz görüntüler sunuyordu. Arkamızda bıraktığımız bulut denizi, kamp alanımızın üstünü kaplarken saat 7.30’a geldiğinde biz artık bulutların üstündeydik. Bir buzul gölü olan Deniz Gölü’nde mola verip kahvaltımızı yaptık. Gruptaki arkadaşlarımızdan biri, daha ileri gitmek istemediğini ve göl kenarında kalacağını söyledi. Onu dönüşte alacak şekilde sözleştik ve yola devam ettik. Gölün çevresindeki patikadan kuzeybatısındaki sırta kadar yürüdük. Bu noktadan eğer sis yoksa Kaçkar zirvesi ve buradaki Türk bayrağı görülüyor. Hava durumuna göre zirve yürüyüşüne devam edip etmeme kararının alındığı yerdeyiz. Biz şanslıydık ve şartlar devam etmemize izin verdi. Sırttan sonra dik ve 50 metrelik bir iniş var. İniş sonrası Kaçkar’ın geriye kalan buzullarını görmek mümkün olabiliyor.
Çarşak adı verilen irili ufaklı kaya parçalarının üzerinde batonlarımız yardımıyla denge kurarak yürürken artık kendimizi başka gezegende hissetmeye başladık.
‘OKSİJEN AZALINCA ZORLAŞTI’
Yol boyunca üst üste konulmuş baba adı verilen taş yığınlarından işaretler ve rehberlerimizin tecrübesi sayesinde en iyi yollardan geçerek Balkon denilen yere ulaştık. Yatay kaya geçişinin olduğu bu yerde, rehberlerimiz kaya boyunca ip çekip geçişimizi kolaylaştırdı. Yukarıdan düşebilecek taşlara karşı kasklarımız sürekli başımızdaydı. Yarım saat sonra, 3 bin 400 metrede oksijen iyice azaldı ve çıkış zorlaşmaya başladı. İki arkadaşımız daha devam etmek istemediğini ve bekleyeceğini söyledi. Geriye kalan üç kişi, rehberlerimiz ve şoförümüz Osman’la birlikte saat 12’de zirveye ulaştık.
Çok zorlanarak çıktığım zirvede, karışık duygular içinde ilk başta Türk bayrağını öptüm. 360 derece görüntüye sahip 3 bin 937 metredeki Kaçkarlar’ın en tepe noktasındaydık. Altımızda oluşan sisten dolayı buzul göllerini tam göremedik. Zirve defterine notlarımızı yazıp fotoğraflarımızı çekip, inişe geçtik. Dönüş yolunda arkadaşlarımızı bıraktığımız yerlerden alıp akşam üzeri ana kampa döndük. 12 saat süren günün zirvede geçen dakikalarının dışındaki en iyi zamanı, ayakkabılarımızı çıkarıp ana kamptan geçen buz gibi dereye ayaklarımızı soktuğumuz anlardı... Yemek, çay-kahve, sohbet derken, saat 20.30 gibi herkesin uykuya geçtiğini fark ettim. Artık gün ışığıyla kalkıyor ve karanlığın çökmesiyle yatıyorduk. Seyahatin üçüncü gününde bütün rutinlerimiz değişmişti. Ertesi gün çıktığımız dönüş yolunda biliyordum ki bu kez vedam çok kısa bir ayrılık içindi...