GeriSeyahat Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...

Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...

“Denizi sevenler, rüzgâr ve fırtına mevsiminin gelişine kadar sahillere hiç uğramamalı.” Ahmet Haşim bu sözleriyle günün Antalya’sını mı kastetti bilmiyorum ama biz rüzgârlı Akdeniz’e yağmur altında bir tramvayla uğradık. İşte Kaleiçi’nden arka vagonun pencerelerine yansıyanlar...

Antalya Türkiye’nin hayat dolu şehirlerinden biri... Şehir şu sıralar aralıksız sağanak yağışlara, yer yer su baskınlarına sahne oluyor. Peki, Antalya bu mevsimde nasıl gezilir? Böyle bir şehirde sokaklar sindire sindire gezilmeli, ya bisikletle ya aheste yürüyerek... Taksicilerin canını sıkan elektrikli scooter’lar da var ama biraz yürüdükten sonra tercihim nostaljikten yana oluyor: Tramvay.

Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...

Atatürk Evi

Turistik kentte 1999’da hizmete sokulmuş nostaljik tramvay. 50’li yılların Linke-Hofmann ya da Konstal N modeli vagonlar eski Antalya’yı 5 kilometre dolaşıyor. Küçük vagonların iç mekân tasarımı alabildiğine sade. 7.00-23.00 saatleri arasında işleyen hatta yolculuk Lara tarafındaki ilk durak Zerdalilik’ten başlıyor. Tramvayın sevdiren tarafıysa aheste hali. Kahvaltı bitmiş de şimdi Türk kahvesine geçiliyormuş hissi veren bir keyif hızıyla Işıklar Caddesi’ne doğru yol alıyoruz.
Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...

Antalya Müzesi

Ata’nın konakladığı ev

Ray makaslarından çıkan gıcırtıların eşliğinde yorgun vagonlar yolcularını 10 durak boyunca taşıyacak. Bindiğim arka vagon, Atatürk Evi’nin önünde durduğunda iniyorum, Karaalioğlu Parkı’na doğru Ata’nın konakladığı müzedeyim. Ulu Önder’in yolu bir dönem buradan geçmiş. Antalya’ya aslında üç kez gelmiş. İlk ziyaret Cumhuriyet 7 yaşındayken, Mart 1930’da... Şimdiki Erenkuş falezlerinden Beydağları’na bakıyor ve “Şüphesiz Antalya, yeryüzündeki en güzel yer” diyor.
Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...

Gıyaseddin Keyhüsrev heykeli

Kaleiçi’nde kahvesini yudumladıktan sonra da Ata’nın istirahati kendisine tahsis edilen bu evde başlıyor. Atatürk Evi Müzesi’nin girişinde fotoğraf sergisi dikkatimi çekiyor. Paşa fotoğraflarda yine şık ama yorgunluktan biraz daha kafayı boşaltma arayışında gibi. Kişisel eşyasının sergilendiği oda, bürosu, çalışma masası, yemek ve yatak odaları, hatıra paralar... Paşa’nın evdeki istişarelerini, beden dilini hayal edip saygıyla ayrılıyorum müzeden. Antalya’nın yeni yıla aşırı yağışla girdiği haftada kentte metrekareye düşen su miktarı 200 kilogramı bulmuş, insanlar sokaklardan çekilmiş. Atlıyorum saat başında kalkan diğer vagonlara. Eski Antalya Stadı’nı geride bırakan tramvay Üç Kapılar’dan geçiyor. Roma’nın en güçlü üç imparatorundan biri olan Hadrianus için yapılmış 1.900 yıllık kale kapısı. Romalı askerler de Işıklar Caddesi boyunca sıralanmış, hepsi yeşil yeşil...
Bu tramvay Akdeniz nostaljisine gider...

Toros Dağları manzarası

Tramvay, Dönerciler Çarşısı’nı sağanak altında geçip Cumhuriyet Meydanı’na doğru ilerlediğinde bu kez kentin sembolü, Yivli Minare gözümüze çarpıyor. Henüz 1239’da şehrin karakterini belirlemiş. Tramvay pencerelerine o noktada Keykubat ve Tekeli Mehmet Paşa camileri, saat kulesiyle Mevlevihane’nin silüetleri düşüyor.

Son durak paleolitik çağ

Nostaljik tramvay Selekler Çarşısı’na yaklaştığında bu defa şehrin kurucusu Gıyaseddin Keyhüsrev çıkıyor karşımıza. 1207’de Antalya’yı topraklarına katan Selçuklu Sultanı, atının üstünden eliyle “Batı’ya gidin” komutunu verir gibi duruyor.

Tramvay meslek lisesini geçtikten sonra Konyaaltı Caddesi’ne ilerliyor. Üç büyükler; Atatürk, Hadrianus ve Keyhüsrev simgelerini geride bırakan turistik hat, alt paleolitik çağda noktalanıyor. Son durak, Konyaaltı sahilini tepeden görecek şekilde konumlanmış. Batı Toroslar’a baka baka Antalya Müzesi’ne geçiyorum. Antik Antalyalı Likya, Pamfilya ve Pisidya uygarlıkları müzenin omurgasını belirlemiş. Elmalı sikkeleri, lahitler, ikonalar ve heykelleriyle birlikte 15 bin tarihi eser su gibi akıp geçiyor önümüzden. Burası sadece denizden ibaret değil diyor her anımız...

False