Bodrum’da bir gün üç müze
Pastırma yazının sonunu Bodrum’da kutlamak isterseniz siz de bir gününüzü müzelerine ayırın. Biz Zeki Müren Sanat Müzesi’ni gezdikten sonra bankta oturan Halikarnas Balıkçısı heykeline selam verip Bodrum Kalesi’ne uzandık. Son durağımız Bodrum Mausoleium Anıt Müzesi ve ardından Ege güneşinin son demleri oldu…
Bodrum’a girişi, özellikle de Güvercinlik’ten sonrasını çok seviyorum. En çok da otomobilin sağ penceresinden akıp giden göz alıcı mavilik eşliğinde kıvrıla kıvrıla Bodrum Kalesi ile buluşmayı… Hele ki turist kalabalıklarının olmadığı zamanlarda… Pastırma yazında Bodrum ile son buluşmam işte böyle gerçekleşti ve bana Halikarnas Balıkçısı’nın muhteşem sözlerini anımsattı: “Sanma ki sen, geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler.” Gerçekten Bodrum’da olmanın tadı başka. Bu kez bir hafta sonu kaçamağı için gittiğim eski Karya başkentinde ilk günü, ilçenin üç harika müzesini ziyaret edip biraz da çarşı pazar gezerek geçirmeye karar veriyorum. İkinci gün için hedefim Akyarlar ve Gümüşlük’e uzanıp sahil kahvelerinde Ege güneşiyle buluşmak.
Müren’in Kumbahçe’deki evi, artık müze.
Sanat Güneşi’nin evinde
İlk durağım, Zeki Müren Sanat Müzesi, Kumbahçe Mahallesi sırtlarındaki dünya güzeli bir ev… Zeki Müren burayı 1977’de satın almış. Sanat Güneşi’nin vefatından bir süre sonra müzeye dönüştürülerek Bodrum’un en çok ziyaret edilen yerlerinden biri haline gelmiş. Taştan örülmüş yüksek bahçe duvarının sol ucundaki kapıdan girilen iki katlı ev, deniz manzaralı bir terasa açılıyor. Türk sanat müziği efsanesinin Buick Regal model antika otomobili de buradaki bir camekânda sergileniyor. Hemen yanı başında Müren’in dev heykeli yükseliyor. Eve girişte, sol taraftaki duvarda ünlü sanatçının fotoğrafları ve gazete haberlerinin kupürleri var. Sağ taraftaki gişeden 20 lira karşılığında biletimi aldıktan sonra heyecanla eve adımımı atıyorum. Kapılarından duvarlarına beyazlar içindeki müze ev, Müren’in şaşaalı sahne hayatının ve renkli dünyasının aksine son derece mütevazı. Giriş katındaki oturma odası, sanatçının gazete okuyarak, şiir yazarak ve müzik dinleyerek gününün büyük bir bölümünü geçirdiği yer. Müren, konuklarını burada ağırlar, sanat üzerine sohbetler edermiş. Koltuklar ve gramofon sanatçının İstanbul’daki evinden getirilmiş. Odalara yayılan Zeki Müren şarkıları, mekânın nostaljik ruhunu derinleştiriyor. Evdeki nazar boncuklarının çokluğu, sanatçının kem gözlerden uzak kalma arzusunun bir neticesi. Mekânın sadeliğine şaşırarak evin diğer bölümlerine doğru ilerliyorum.
Zeki Müren Müzesi
Dar bir döner merdivenin ucu, ikinci kata bağlanıyor. Müzenin bu bölümünde sanatçının kullandığı eşya, giysiler, sahne kostümleri, gözlükler, gümüş işleri, makyaj malzemeleri, ses kayıt cihazları ve plaklar arasında gezinirken gözüm mektup zarflarıyla dolu bir vitrine takılıyor. Sanatçıya, dünyanın dört bir yanından hayranlarının gönderdiği yüzlerce mektubun zarflarının çoğunun üzerinde sadece şu isim ve adres yazıyor: Zeki Müren, Bodrum. ‘Onu Bodrum’da herkes tanıyordu ve mektupları kaybolmuyordu herhalde’ diye geçiriyorum içimden.
Sanatçının ilkgençlik yıllarından itibaren yaptığı onlarca resme bakarken onun aynı zamanda yetenekli bir ressam olduğunu fark ediyorum. Sahnelerin güçlü sesinin duvarları süsleyen siyah-beyaz fotoğraflarını inceleyerek çıkışa doğru ilerlerken şair Arkadaş Z. Özger’in sözünü söylemeden edemiyorum: “Zeki Müren’i seviniz!”
Batıkların görkemi
Müze çıkışı, Bodrum’un mavisi ve tenimi ısıtmaya çalışan öğle güneşi neşemizi iyiden iyiye katlıyor. Bu güzel anların tadını çıkarmak için kahve molası vermek kesinlikle iyi fikir! Üstelik belediyenin Kumbahçe’deki kafesinde çay 5, Türk kahvesi 12 lira. Tostlar 25 liradan başlıyor. Biraz ileride bankta oturan Halikarnas Balıkçısı heykeline selam verip Bodrum Kalesi’ne uzanıyorum. Yıllar önce üniversite yıllarımda açık hava konserleri izlemek için gittiğim Bodrum Kalesi, günümüzde bambaşka bir çehreye sahip. St. Jean şövalyelerinin güçlü surları, artık kulelerinde, yapılarında ve dehlizlerinde dünyanın en önemli sualtı arkeoloji müzelerinden birinin görkemli parçalarını saklıyor. Çocuklu aileler, öğrenciler ve gençler için de son derece eğlenceli ve öğretici bir müze burası. Osmanlı döneminde tahkim edilerek güçlendirilen kalenin içine tam yedi kapıdan geçilerek giriliyor. Kalenin doğu suru dışında kalan bölümleri, çift beden duvarıyla takviye edilmiş. Sayısız tarihi hazine barındıran kale, birbirinden etkileyici taş kabartmalarla süslenmiş. Armalarda haçlar, düz ya da yatay bantlar, ejder ve aslan figürleri kullanılmış.
Bodrum Sualtı Müzesi
Kalenin göze çarpan bölümleri arasında kale koruganı, duvarlar arası su hendeği, asma köprü, kontrol kulesi ve ayrıca Sultan 2. Mahmut’a ait bir tuğra var. Kalenin zindan olarak kullanıldığı 19’uncu yüzyılda surlara bir hamam yapısı eklenerek Osmanlı karakteri güçlendirilmiş. 1995’te Avrupa’da Yılın Müzesi Yarışması’nda ‘özel övgü’ alan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, dünyaca ünlü pek çok batığa ev sahipliği yapıyor. Bunlardan en önemlisi, dünyanın bilinen en eskisi olarak nitelendirilen Uluburun Batığı. MÖ 14’üncü yüzyıla ait ticaret gemisi, bakır, kalay ve cam külçeleri; amforaları, mücevherleri, boncukları, el aletleri, silahları, terazi ağırlıkları ve seramikleriyle birlikte sergileniyor.
Karyalı Prenses
Müzenin bir diğer gözdesi yaklaşık 1.000 yıllık Bizans gemisi Serçe Limanı Batığı. 33.5 dönüm genişliğinde bir araziye kurulan kalede beni en çok etkileyen eserlerden diğeri Karyalı Prenses oldu. Bodrum’da hüküm süren Hekatomnos Hanedanı’na mensup olan prenses, kudretli Kral Mausolos’un da küçük kardeşi. Yaklaşık 2 bin 400 yıl önce 40 yaşlarında öldüğü belirlenen prensesin 1989’da Bodrum yakınlarında bulunan iskeleti, uzman bir estetik cerrahi ekibi tarafından etlendirilip elbisesine kadar yeniden giydirildi. Bu modern tıp başyapıtıyla henüz tanışmadıysanız mutlaka görün derim.
Kudretli kralın mozolesi
Müze gezisine kısa bir ara verip Bodrum çarşısının hareketli sokaklarına yöneliyorum. Yol üzerinde rastladığım Oda-Sadun Boro Evi, 1965-68 arasında dünya turunu tamamlayan ünlü çiftin anılarını yaşatıyor. Birer sanat galerisini anımsatan dükkânlar arasında gezinirken ressam ve seramik sanatçısı Ahmet Hıdır ile tanışıyorum, “Buradaki hemen her dükkânın bir hikâyesi vardır” diyor.
Tepecik Mahallesi’ndeki Bodrum Mausoleium Anıt Müzesi, antikçağın yedi harikasından birinden geriye kalan temeli ve parçaları gözler önüne seriyor. MÖ 4’üncü yüzyılda hayatını kaybeden Kral Mausolos’un onuruna inşa edilen mozole, yaklaşık 50 metre yüksekliğindeydi. İnsanlığa ‘mozole’ kavramını hediye eden bu ihtişamlı yapının yerinde bugün yeller esse de kalanları görmek bile insanı etkilemeye yetiyor. Kayalara oyulmuş dikdörtgen bir temel çukuru, Mausolos’un cansız bedeninin gömülmek üzere aşağıya indirildiği batı merdiveni, mezar odasının yeniden yapılandırılmış ana hatları, kırık sütun parçaları ve çeşitli yapı parçaları, burada görebilecekleriniz arasında. Yeri gelmişken gündeme getirelim: Birkaç yıl önce Uluslararası Mausoleium Çalıştayı ile Mausoleium’un orijinal yerinde, bire bir ölçekte, hafif metal ve cam kullanılarak yeniden inşa edilmesini içeren bir proje geliştirilmişti. Bu proje gerçekleştirilse Bodrum’a büyük değer katmaz mı sahi?