Bizans eserlerinin izinde İznik, Yalova, Mudanya
Defne Erkara, fırsat buldukça seyahat ediyor. Özellikle Bizans tarihine, eserlerine ilgi duyuyor.
İstanbul’daki Bizans yapılarını köşe bucak gezen Erkara, İstanbul’a yakın İznik, Yalova ve Mudanya’daki eserleri de yakından gördü. “Bu tur için hafta sonu izni yeterli” diyor. Şimdi, Türkiye’nin diğer kentlerini ve geçmişin Bizans coğrafyasındaki ülkeleri aynı amaçla gezmek istiyor.
Defne Erkara (37), Estetik Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmanı. Eşi ve iki kızıyla İstanbul’da yaşıyor. Yoğun iş hayatından vakit buldukça kitap okuyor, şiir yazıyor, dans ediyor. Küçük yaşlardan beri en keyif aldığı hobisi tarihi yerleri gezmek. “Eski yaşantılar, mekânlar her zaman ilgimi çekti. Son iki yıldır en büyük merakım Bizans eserleri. Bavulu kapının önünde bekleyenlerdenim. Seyahat sıklığını genellikle işlerimiz belirlediği için resmi tatilleri ve bazı önemli günlerimizi bahane ederek genellikle 3 ayda bir yurtiçi ya da yurtdışına seyahat ediyoruz...”
Yurtdışında Paris, Roma, Floransa, Venedik, Barselona, Madrid, yurtiçinde ise Amasra, Bursa İznik, Bolu Yedigöller, Pamukkale gördüğü şehirler. Bizans tarihi ve eserlerini araştırmaya nasıl başladığını şöyle anlatıyor:
“Bu konuya iki yıl önce merak sardım. Önce ilgili kitapları okumaya başladım. Bir yıldır Bizans’ın kalbi İstanbul’u köşe bucak geziyorum, hatta internetten ulaşamadığım yerler var mı, diye soruşturuyorum. Bu arada Bizans tarihi açısından çok önemli olan İznik, Mudanya çevresinde gezmeye başladım. Sonraki duraklarım arasında Bolu, Zonguldak var. Yurtdışında ise Selanik ve Ravenna ilk gitmek istediğim şehirler.”
Erkara, birkaç hafta önce İznik, Yalova, Mudanya ve Tirilye’deki Bizans eserlerini görmek için kısa bir tura çıktı.
“İlk gün İznik ve Yalova’da belirlediğim Bizans yapılarını gezdik. İznik, Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığı kabul etmesi ve kuralların belirlenmesinde önemli rol oynamış. 1204’te Konstantinapolis’i kaybeden Bizans yönetimi onu tekrar alabilmek için yakınındaki İznik’i karargâh yapmış. İznik, hâlâ sağlam olan surları, kapılarıyla tarihini koruyabilen şehirlerden. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait yapılar birbirleriyle uyumlu olarak şehrin ana yapılarını oluşturuyor. İznik Gölü ise şehre soluk getiren, renk katan en önemli doğa unsuru. İznik sur ve kapılarında Roma dönemi mermeri, Bizans dönemi tuğlası ile kucaklaşıyor. Bilhassa İstanbul ve Lefke kapıları çok gösterişli. Hâlâ kazıları devam eden Roma Tiyatrosu’nda da benzer Bizans onarımlarını görüyoruz.
Bizans zamanından kalan kilise ve manastırlardan tek ayakta kalan İznik Ayasofyası. Osmanlı zamanında Orhangazi tarafından camiye dönüştürülen yapının 18’inci yüzyıldan sonra deprem ve yangınlar nedeniyle çatısı çökmüş, harabe haline gelmiş. İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü burada 1953’te bir kazı yapıp Bizans dönemine ait renkli taban mozaikleri ile sıva altında kalmış freskleri ortaya çıkarmış. Yapı 2007’de restore edilmiş.
BAŞ MELEKLER ZARİF DETAYLAR
İkinci durağımız Yalova’daki 5 ve 6’ncı yüzyıldan kaldığı sanılan başka bir kilise kalıntısıydı. Kilise Yalova’daki Başkent Sahil Sitesi’nin içinde. Kara Kilise olarak bilinen yapının çoğu duvarı ayakta. Fakat tavanı yok. Site içinde etrafı yeşillendirilerek korunmuş bu yapıya baktıkça 1500 yıllık yapının depremlere rağmen hâlâ ayakta olmasına şaşırdım.
Seyahatimizin ikinci gününü Mudanya’ya bağlı yazlık sayfiye yerlerinden Kurşunlu, Kumyaka ve Zeytinbağı (Tirilye) gibi diğer önemli Bizans yapılarını barındıran yerleri gezmeye ayırdık. Mudanya’dan çıkınca sahilden devam ederken ilk olarak Kurşunlu sahilinin bitimine yakın tarafta 9’uncu yüzyıldan kalma bir kilise kalıntısına rastladık. Denize sıfır yerleşimli kilisenin ana kubbesi haricinde birçok bölümü hâlâ ayakta. Etrafta çeşitli mezar taşları var. Restorasyonu yapılmamış yapı çok korunmasız durumda muhtemelen define avcılarının yaptığı kuyular etrafta görünüyor. En azından manastırın adının Hagios Abernikos Manastırı olduğunu belirten bir yazı var. İçeride tavanın korunduğu bölümlerde bazı fresk kalıntıları ayırt edilebiliyor.
Kurşunlu’dan sonra denize paralel zeytinlikleri seyrederek giderken kendimizi Kumyaka’da bulduk. En eski üçüncü Ortodoks Kilisesi olduğu söylenen Baş Melekler burada ve görülmeye değer. Ana kubbesi sağlam. Etrafında kilisenin genişletilmesi ile oluşturulmuş bazı bölümler bulunuyor. Bunlar muhtemelen Rumlardan kalma. İçeride baş melekler Mikail ve Cebrail’e ait freskler var. Bizans mimarisinde sıkça rastladığım ikili ve üçlü pencerelerin en zarif örneklerini burada gördüm. Kilisenin satışı ile ilgili haberlerden sonra son akıbeti hakkında pek bir bilgim yok. Umarım bu yapıyı aslına uygun restore edecek birileri alır.
DUVARA TIRMANMAK ZORUNDA KALDIK
Kumyaka’dan sonra şimdiki adıyla Zeytinbağı, eski adıyla Trilye’ye vardık. Adını bu yerleşim yerini kuran üç papazdan alan kasaba görülmeye değer sayfiye yerlerinden. Bu bölgeden mübadele nedeniyle ayrılan Rumların Yunanistan’da aynı isimle bir kasaba kurduklarını biliyoruz. Trilye’de Bizans döneminden kalma iki önemli yapı var. Birisi Fatih Camii’ne dönüştürülen 8’inci yüzyıldan kalma Aya Tadori Kilisesi, diğeri ise Resimli ya da Kemerli Kilise olarak da bilinen Panagia Pantobasillissa. 13’üncü yüzyıldan kalma Resimli Kilise, talihsiz bir yapı. Sütunları İskenderiye’den getirilmiş, tarihte duvarına resim yapılan ilk kilise. Buna karşın şu andaki durumu içler acısı maalesef. Şimdi kapısı kapalı, fakat bir dönem açık kaldığından talan edilmiş.”
Erkara, Trilye’de yaşadığı olayı unutamıyor: “Resimli Kilise şahsi mülkiyet. Kapısı kilitli. İçini görebilmek için penceresine tırmanmak zorunda kaldık...”
İki güne sığdırdığı bu seyahate çıkmak isteyenlere şu önerilerde bulunuyor:
“Sadece bir gece Yalova’daki bir termal otelde konaklamamız yeterli oldu. Eğer gezimize Mudanya çevresinden başlasaydık geceyi buradaki bir butik otellerde geçirebilirdik. Özel otomobilleriyle gideceklere Yenikapı’dan hızlı feribot veya Eskihisar’dan arabalı vapuru kullanmayı, Gemlik- Mudanya arasının muhteşem manzaralı sahil yolundan gidilmesini tavsiye ederim.”