Bir tutam saçla başlayan aşkın diyarı…
Peribacaları, mistik yeraltı şehirleri, sabah erken saatlerde gökyüzünde renk cümbüşü oluşturan balonları, güneşin batışıyla birlikte bambaşka bir görüntüye bürünen derin vadileri ve bir tutam saçla insanın içine işleyen aşk hikâyesiyle Kapadokya!
Namı diğer Koşan Atlar Diyarı… Tam 10 yıldır uğramıyordum Kapadokya’ya. Oysa en sık gittiğim yerlerin başında gelirdi. O dönemlerde az sayıda otel ve birkaç balon firması vardı bölgede. Şimdilerde ise butik otellerle, balon firmalarıyla, at çiftlikleriyle ve restoranlarla dolu bir turizm cenneti var. Uzakdoğuluların yıllardır bölgeye duydukları büyük aşkı saymıyorum bile.
Uçaktan indikten sonra ilk olarak kalacağım yer olan Gamirasu Cave Hotel’e hareket ettim. Kapadokya halkının büyük kısmı Ayvalı Köyü’nden geçmemişti bile kime sorsam ‘ne işin var orada ben hiç gitmedim’ diyordu. Ama oteli ismen biliyorlardı haksız da sayılmazlardı. Dünyada ölmeden önce kalınması gereken 50 yer arasına girmeyi başaran otel bir tesisten çok canlı bir tarihe ev sahipliği yapıyordu.
Otelin içinde Aziz Stefanos tarafından yaptırılan bir kilise vardı. Kaldığım oda da yine Aziz Stefanos’a aitti. O dönemde Romalılardan korunmak için kullandığı kilit taşı da odaya girer girmez beni ilk karşılayan detay oldu. Odanın balkonundan karşıya baktığımda ise binlerce yıldır varlığını koruyan Bizans harabeleri yer alıyordu.
Otelden ayrılıp gezime başladığımda ise ilk durağım önce Uçhisar ardından Göreme oldu. Uçhisar’da Güvercinlik Vadisi, Göreme’de Paşabağları mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Kapadokya’nın muhteşem manzarasının tadını çıkardıktan sonra Avanos’a doğru yola koyuldum. Malum bölge çanak çömlek atölyeleriyle meşhur. Her gelen turist kafilesi buradaki atölyelere uğramadan geçmiyor.
Ben de Avanos’un eski sokaklarını gezerken tesadüfen girdiğim atölyede bambaşka bir hikâyeye tanıklık ettim. Hem de bir tutam saçla başlayan ve ardından müzeye dönüşen bir aşkın hikâyesine. Bu büyük aşkın kahramanı ise Avanoslu çömlek ustası Chez Galip. Hikâye de bundan 40 yıl öncesine ait.
Galip usta, Kapadokya’ya gelen Fransız bir kadın turistle tanışıyor. Ve bu tanışma zamanla yerini büyük bir aşka bırakıyor. İkilinin güzel başlayan ilişkileri Fransız kadının Türkiye’de kalmasında problem yaşamasıyla bozuluyor. Kadın yaklaşık üç aylık bir sürenin ardından ülkesine dönmek zorunda kalıyor. Giderken de bir tutam saçını keserek atölyenin duvarına asıyor. Sonrasında atölyeye gelen ve hikâyeyi dinleyen kadınlar saçlarından bir tutam keserek duvarlara asmaya başlıyor. Kulaktan kulağa dolaşan bu aşk hikâyesiyle atölyenin içinde yer alan mağara büyük bir saç müzesine dönüşüyor.
Milyonlarca saçtan oluşan bir müzeye dönüşen atölye Guiness Rekorlar kitabına bile girmeyi başarmış. Saçını keserek Galip ustaya anı olarak bırakan Fransız sevgili yıllar sonra yeniden geldiği Avanos’ta sadece müzeyi görmekle kalmamış aşkını kalbine gömen Galip ustanın Hollandalı sanatçı Lilian ile evlendiğine bile tanık olmuş.
Chez Galip ise şimdilerde Kültür Bakanlığı tarafından müze kapsamına alınan yerde yılda iki kez saçlar arasından çekiliş yaparak 20 kişiye Kapadokya'da tatil hediye ediyor. Müzeye gideceklere ufak bir uyarı burada fotoğraf çekmek yasak. Hatta bu yüzden 3 gün hapiste yatmış biriyle bile tanıştım!