Bir haradan daha fazlası... Karacabey
İstanbul-İzmir karayolundan geçenlerin şöyle bir uzaktan baktığı Karacabey, doğal ve tarihi güzelliklerle dolu. Yüzlerce yıldır at yetiştiren Karacabey Harası’nı duymayan yoktur; ancak longoz ormanından Uluabat Gölü’ne uzun bir ziyareti hak ediyor. Hele şimdi bir de yaban lavantaları karşılayacak sizi.
Fazla bilinmese de Türkiye’nin en büyük ‘subasar’ longoz ormanı Karacabey’de. Bir ucu Uludağ’ın zirvesinden, bir ucu Kütahya dağlarından, bir ucu Manyas Kuş Cenneti’nden gelen dereler Karacabey sınırları içinde birleşerek Kocaçay adını alır. Nihayetinde Marmara’ya döküldükleri noktada, içinde longozun da olduğu kocaman bir delta oluştururlar. Bereketli toprağı, su zengini oluşu ve Akdeniz ile Karadeniz ikliminin kesiştiği noktada bulunmasıyla Karacabey Longozu aslında yıl boyu görülmeye değerdir. Ancak şimdi giderseniz, son yağışlarla birlikte taze filizlerini vermeye başlayan yaban lavantaları karşılar sizi. Karabaş otu olarak da bilinen yaban lavantaları longozda yüzlerce dönümlük alanı kaplar. Islak toprakla birleşen yaban lavantalarının kokusu, zihninizde uzun süre kalacaktır. Bu yürüyüşünüzde size muhtemelen kızıl gerdan ve karatavukların güz ötüşleri eşlik eder. Bunların yanında sonbahar göçünde mola veren yüzlerce ötücü, sukuşu ve yırtıcının görsel şenliğini de kaçırmazsınız.
Ihlamurlar altında
Her ne kadar ıhlamurların çiçek açtığı haziran ayı, Büyük Ihlamur Ormanları’nın en güzel zamanı olsa da bu yaprak döken orman sonbaharda da ziyaret edilmeyi hak ediyor. Ihlamur ormanının kıyısında belediyeye ait ücretsiz piknik alanını kullanıp uzun yürüyüşler yapabilirsiniz. Adı ıhlamur olsa da içinde defne, kestane, kayın, meşe, ardıç gibi farklı onlarca türden bitkiye ev sahipliği yapan Büyük Ihlamur Ormanları’nda yürürken lezzetli meyvesiyle davulga olarak anılan kocayemişler bir ikram olarak karşınıza çıkacaktır. Tadını çıkarın.
Yeniköy’ün sahilleri
Ihlamur Ormanları’nın bittiği yerde deniz başlar. Karacabey’in yakın çevrede meşhur olsa da belde dışından gelip geçenlerin pek bilmediği bir özelliği de Marmara Denizi’nin en güzel sahillerine sahip olması. Toplam uzunluğu 22 kilometre, genişliği 200 metreyi bulan bu sahiller yazın binlerce tatilcinin uğrak mekânı. Özellikle sonbaharda Ege akıntılarının bölgeye ulaşmasıyla havuzu andıran berrak deniz, sonbaharda da yüzmeye uygun sıcaklıkta. Bir yanı Büyük Ihlamur Ormanları diğer yanı Marmara olan kilometrelerce uzunluktaki sahil, sadece yürüyüş için bile çok keyif verici. Longoz ve ıhlamur ormanları gezinizi sahilde sürdürüp buradan da bir balıkçıya uğramalısınız. Bölge halkının büyük bölümü balıkçı. Bir lokantaya girip hem uygun fiyatlı hem de taze ve lezzetli deniz ürünlerini tadabilirsiniz. Buradaki çoğu balıkçı ekmeğini kendi yapar ve salatasında kullandığı sebzeleri kendi bahçesinde yetiştirir.
Venedik’ten buraya
Longoz ormanı gibi Dalyan Gölü de bölgenin en önemli sulak alanlarından biri. Sığ yapısıyla göç dönemlerinde kuşları adeta kendine çeken bu doğal güzellik, bir kuş cenneti. Kıyı kuşlarından ötücülere, yırtıcılardan sukuşlarına yüzlerce türden kuşun yuvası olan gölün kıyısında bir de gözetleme kulesi var. Ağustos itibariyle başlayan güneye göç hareketi artık sona ermek üzere. Ama hâlâ çok büyük kuş sürülerine denk gelebilirsiniz. Şimdilerde bu bölge bolca flamingo ve pelikan göçüne şahit oluyor. Geçmiş kayıtlar gösteriyor ki Dalyan Gölü’ne gelen kış konuklarından flamingolar özellikle İtalya’nın Venedik kıyılarından buraya uçuyor. Kışın bine yakın flamingo bu bölgeye sığınıyor. İki metrelik kanatlarıyla üstünüzden uçan pespembe bir flamingo sürüsüne denk gelmeniz sürpriz olmaz. Ayrıca pelikanlar da şu sıralarda kışlık alanlarına doğru yoldalar. Bugünlerde onlar da karşınıza çıkabilir.
Burası bir leylek köyü
Sahili geride bırakıp İstanbul-İzmir yolunun süsü olmaktan öte bir güzelliğe, Uluabat Gölü’ne geçelim… Türkiye’de ‘yaşayan göller statüsünde’ olan ve Ramsar Antlaşması’yla korunan Uluabat, aynı zamanda ülkemizi Avrupa Leylek Köyleri Birliği’nde temsil eden ilk ve tek köy olan Eskikaraağaç Leylek Köyü’ne de ev sahipliği yapıyor. Eskikaraağaç bugünlerde en gözde misafirleri olan leyleklerini yolcu etti, ancak yine de sokaklarında gezerek kuş cıvıltıları eşliğinde duvarlardaki leylek fotoğraflarını inceleyebilirsiniz.
Köydeki milli parklara ait Kuş Tahnit Salonu’nda, ülkemiz kuşlarının doldurulmuş halleri sergileniyor. Ardından Kuş Gözlem Kulesi’ne çıkıp köyün ve gölün panoramik manzarasını izleyebilir, kıyıdaki sosyal tesiste mola verebilirsiniz. Son olarak köyün göle olan kıyısında uzanan parke taşlı ‘Leylek Yürüyüş Yolu’nda Uluabat’ın meşhur günbatımına tanıklık edin. Köy kadınlarının kurduğu derneğe uğrayıp el yapımı yöresel ürünlerden de alabilirsiniz.
Tarihi handa kahve...
Uluabat Gölü etrafında Eskikaraağaç sonrası mutlaka görmeniz gereken iki mekân daha var. Bunlardan ilki 600 yıllık bir han. Issızhan olarak anılan yapı, restore edildi ve hâlâ han olarak hizmet veriyor. Ülkemizde han olarak varlığını koruyan nadir yapılardan Issızhan’da konaklamasanız da avlusunda bir kahve içebilirsiniz. Birkaç yüz metre uzağındaki Türkiye’nin ‘özel kuş cennetleri’ arasında ilk olan ve Mustafa Bilgiç’e ait Uluabat Kuş Cenneti’ni de ziyaret edin. Her mevsim ziyaretçi kabul eden mekânda elinizden yem yiyen tavuskuşları gibi birçok evcil kuş türünü yakından görebilirsiniz. Vaktiniz varsa Mustafa Bilgiç’in maceralarla dolu doğa korumacı geçmişini ve hatıralarını dinleyin.
Eşsiz botanik bahçesi
Karacabey’in ülke çapında tanınan değeri harayı gezmeden turunuzu bitirmeyin. Anadolu’da yüzyıllardır tarım ve hayvancılığın lokomotifi sayılan Karacabey Harası, bugün hâlâ Avrupa’nın en büyük çiftlikleri arasında. Köse Mihal’in Osman Gazi ile evlenen kızına çeyiz olarak verdiği bu çiftlik, yıllar içinde özellikle sarayın at ve et ihtiyacını karşılayan önemli bir işletme haline gelmiş. Bugün hem hayvancılık hem de tarım faaliyetlerinin yanı sıra eşsiz botanik bahçesi, doğal meşe ormanlarıyla huzurlu bir gezinti için uğramanız gereken yerlerden biri.
Çocuklar da binebilir
Harada yetiştirilen atların atası
olarak anılan Baba Kuruş ve Baba Sad adlı aygırlara, haradaki atçılık faaliyetine kazandırdıklarından dolayı vefa göstergesi olarak yapılan mezarları da ziyaret edin. Aynı zamanda haranın geleneksel yöntemlerle ürettiği doğal ürünlerin satıldığı, bu ürünlerle kahvaltı da edilebilen bir tesis ve bir de binicilik merkezi var. Burada çocuklar ve yetişkinler at binebiliyor.
Ne yenir?
Karacabey gastronomi alanında da meraklılarına çok seçenek sunuyor. Kabak tatlısı ve Mustafakemalpaşa tatlısı, tavuklu mantı ve Mihaliç peyniri buraya özel lezzetlerden. Atatürk Kültür Parkı girişindeki Tavacı Refik’te sac tava ve kabak tatlısı yiyebilirsiniz. Kültür Park’taki Coşkun Izgara Park da et yemekleri konusunda başarılı. Karacabey’in meşhur mantısı için Asalar Antik Kafe ile Mantilla’ya uğrayabilir, Cumhuriyet Alanı’ndaki Konak Pastanesi’nde meşhur höşmerimli dondurmayı deneyebilirsiniz.
Tarihi bir mola
1475’te inşa edilen Ulucami şehrin tarihi yapılarından. Yapımı çok daha eskilere dayanan ve üç semavi dine hizmet etmiş Kümbetli Cami de görülmeli. Çeşitli kaynaklarda 2 bin 200 yıllık olduğu geçen Kümbetli Cami’de havra ve kilise döneminden kalma motifler görülebiliyor. Osmanlı komutanlarından Dayı Karacabey tarafından 1446’da yapımına başlanan ancak Belgrat Savaşı’nda şehit düşmesinin ardından vasiyeti üzerine 1457’de tamamlanan İmaret Camisi’ni de ziyaret edin. Çevresini kuşatan taşların detaylı motifleri ilgi çekiyor. Dayı Karaca’nın kabri de bahçede.