Belfast'ta duvarla gelen barış...
İskoçya ve İngiltere’nin adeta karşı kıyısı olan Belfast bir liman şehri... İlk bakıldığında katedrali, eski dokulu binaları, pub’ları, uluslararası markaların bulunduğu alışveriş merkezleri ile tipik bir kuzeyli. Ama Belfast'ın merkezindeki otelimize girdiğinizde tarih yüzümüze çarpıyor: “Burası Kuzey İrlanda’nın en çok bombalanmış oteli”.
Europa Otel’in lobisinde, hemen resepsiyonun arkasında ‘Barış Süreci’ne en çok destek veren liderlerden biri olan Bill Clinton’ın bu otelde kaldığını belgeleyen bir plaket var. Bu arada ABD’de güçlü bir İrlandalı diyasporası olduğunu, başta Kennedy olmak üzere eski başkanların çoğunun köklerinin İrlanda’ya dayandığını belirtelim. Clinton da onlardan biri. Bu nedenle süreçte ABD aktif rol oynuyor.
Belfast’ın merkezinden banliyölere doğru yol aldığınızda birden renkler, bayraklar ve duvar resimleri başlıyor. Her bir resim bir ölümü çağrıştırıyor. Batı ve Doğu Belfast’ın en çok çatışma yaşanan Katolik ve Protestan mahallelerini birbirinden duvarla ayırlarak çatışmalar kontrol edilmeye çalışılmış o günlerde. Bugün de hâlâ geçerliliğini koruyor. 1969 yılında ülke genelinde artan çatışmaların Belfast’ın Katolik ve Protestanların bir arada yaşadığı mahalleye sıçramasıyla iki toplumu birbirinden fiziken ayıran ‘Barış Duvarı’ örülmüş. Bu duvarlar çatışma yılları boyunca giderek artmış. Duvarın alt bölümü beton, orta bölümü demir, üst bölümü ise çelik tellerden oluşuyor. Ülke genelinde 1990’ların başında 18 duvar var iken, bugün 48 adede ulaştığı ve toplam uzunluğunun 34 kilometreyi bulduğu belirtiliyor. Bugün duvarların üzerinde hâlâ ‘The Troubles’ (Büyük Sıkıntı) günlerinin izleri, resimleri var. Ancak duvarların Cumhuriyetçi tarafında, dünyanın çeşitli bağımsızlık mücadelelerinden, sol liderlerden portreler ve dayanışma mesajları görüyorsunuz.
Çatışmaların Belfast’ın Katolik ve Protestanların bir arada yaşadığı mahalleye sıçramasıyla 1969 yılında iki toplumu birbirinden ayıran ‘Barış Duvarı’ örülmüş.
ÇOK ÖZEL REHBERLER
Belfast’ın bu ‘Büyük Sorun’ bölgesi şu anda turistik turların ilgi odağı. Her yıl 2 milyon kişi görmeye geliyormuş. Kıyaslamak gerekirse Dublin’e her yıl gelen turist sayısı 4 milyon. Turu ilginç kılan en önemli özelliği ise turist rehberleri. Duvarlar arkasındaki iki toplumun yaşam alanını gündüzleri birleştiren büyük çelik kapıların, geceleri ise kapandığı bu iç ürpertici mahalleri gezdirenler, yine eski hükümlüler.
Bu gezinin en ilginç yanlarından biri rehberler. Duvarın bir tarafını eski bir IRA milatını, diğer yanını ise ona karşı savaşmış UDA’lı gezdiriyor.
Önce Cumhuriyetçi, İrlanda Milliyetçisi ve Katolik olarak tanımlayabileceğimiz mahalleleri gezdirmek üzere sizi bir IRA hükümlüsü karşılıyor. Barış süreci ile cezaevinde tutuklu ve hükümlü bulunanların salıverilmelerinin ardından topluma kazandırma sürecine dahil bir çalışmanın ürünü olan bu rehberlik hizmeti, unutulamayacak bir deneyim. O sokaklarda çatışmış biri olarak tek tek hangi evde kimin nasıl öldürüldüğü, hangi mekânın nasıl bombalandığını anlatıyor. Mahallenin bu tarafının en popüler duvarı, Thatcher döneminin baskıcı uygulamalarına karşı 1981 yılında cezaevlerinde başlatılan açlık grevinin direnişçi ismi Bobby Sands’in portresinin olduğu duvar. Milletvekili seçildiği halde cezaevinde açlık grevinde ölen Sands’in hayatı ‘The Hunger’ (Açlık) filmine konu olmuştu. Sands’in duvarının olduğu binanın altında, bugün parlamentoda olan Sinn Fein’in küçük bir mağazası var. Burada Sinn Fein ve İrlanda bağımsızlık mücadelesine ait kitapları resimler, bayraklar, tişörtler vb. hediyelik eşyayı uygun fiyata bulmak mümkün. Belfast’ın bu mahalleleri küçük dükkânlar, evler ve pub’lardan oluşuyor. Pub çok önemli bir sosyal ortam. Cumhuriyetçi rehberimize veda edip gündüz olduğu için hâlâ açık olan çelik kapılardan ‘Kraliyetçi’, ‘Birlikçi’ ve ‘Protestanlar’ın yaşadığı bölgeye geçtiğimizde, bu kez rehberimiz IRA’ya karşılık gelen örgüt UDA (Ulster Savunma Birliği) hükümlüsü. O da kendi tanıklığıyla, UDA’lı liderlerin yaşadıkları, öldürüldükleri yerleri, IRA’nın bombaladığı dükkânları, pub’ları gösteriyor bir bir. Rehberin ‘Pub’ derken her defasında eliyle bir bardağı kafaya diker gibi bir jest yapması bizi gülümsetiyor.
ÖLÜMLE YAŞAM İÇ İÇE
Bunca ‘Pub’ sözünün ardından, bir pub’a giriyoruz. Neşeli bir İrlanda müziği var canlı. Kalabalık bir masada şık insanlar keyifli bir yemek yiyor. “Tören var” diyorlar. Ekibimizden Gülseren (Onanç) meraklı, “Düğün herhalde” deyip gelin-damatla tanışmak istiyor. Oysa törenin 68 yaşında vefat eden birinin cenaze töreni olduğunu öğrenmiş geliyor şaşkınlıkla. Ölümle yaşamın iç içe geçtiği topraklardayız. Düğün de bitmiyor, cenaze de... Şarkılar da sürüyor, ağıtlar da. Ya biz mi? Şu ölümler olmasa aslında biz daha iyiyiz, hiç olmazsa duvarlar ayırmıyor. Demokratik Gelişim Enstitüsü tarafından kadınların barış sürecindeki rolünü öğrenmeye gittiğimiz Kuzey İrlanda’daki Kadın Koalisyonu’nun ne kadar önemli olduğunun bilgisi ve umuduyla dönüyoruz.
‘BÜYÜK SIKINTI’ GÜNLERİ
‘The Troubles’ İrlanda örneği için ‘Büyük Sıkıntı’ diye çevrilebilir. Olayın özünü 1960’ların sonundan 1990’ların ortasına kadar yaşanan çatışmalar oluşturuyor. Çatışmanın tarafları Cumhuriyetçi silahlı örgütü IRA ve kralcıların desteklediği paramiliterlerin örgütü UDA. Çatışmaların yaşandığı dehşet günlerinde kayıp sayısının 3 bin 500 kişi olması size az gelmesin. Zira ülke nüfusu ile kıyaslarsak bu rakam Türkiye için 1.5 milyon kişiye denk geliyor. 1994’te başlayan barış süreci, 1998’deki ‘Hayırlı Cuma Anlaşması’ ile hükme bağlandı.