Barselona’da yeni hayat
İspanya’nın en büyük ikinci kenti Barselona’ya yerleşme hayali bu aralar çok moda. Tatile giden bir daha geri dönmek istemiyor ve burada yaşamanın yollarına bakıyor. Şehir gerçekten güzel bir şehir, herkesin burada yaşamak istediği kadar var. İşte ben bu hayali geçen yıl gerçekleştirenlerdenim. Taşınacağımı kim duyduysa bazıları çok mutlu oldu, kimi de içten içe kıskandı. Hele yerleştikten sonra, paylaştığım fotoğrafları görenler, içlerinden “Nasıl yaptı, nasıl gitti, ne güzel eğleniyor, biz burada kaldık, oh hayat ona güzel!” gibi duygu ve düşüncelerini açık açık benimle paylaşmaktan çekinmedi. Tam 1 yıl 2 ay oldu ben buraya geleli. Tek başıma bavulları toplayıp geldim. Hâlâ inanamıyorum nasıl yaptığıma ama yaptım işte. Tabi öyle fotoğraflardaki gibi her şey güllük gülistanlık olmadı. Ben size biraz buranın gerçeklerinden bahsedeyim. Hani benim gibi bavulları toplayıp, yerleşmeye karar verirseniz önceden bilin bunları...
Yeni hayata önce bir ev kiralamakla başlamak gerekiyor tabi. İsteğim bir ay içinde burada bir ev kiralamaktı. Aralık ayında ev aramaya başladım. Ev ilanlarında, ‘çok ışık alıyor’ diye bir ibare görürsünüz, en başta buna anlam veremiyordum. Ev tabi ışık alır, ışıksız ev mi olur?Ama bir kaç ev görmeye başlayınca anladım. Binaların yapılarından dolayı Barselona’da ışık alan ev çok az ya da evlerin en fazla bir odası ışık alır. Diğer odalar, mutfak, banyo hepsi aydınlığa bakar. Evlerin içleri de alışık olmadığımız kadar biçimsizdir. 60 m2’lik evler küçük küçük karanlık odalara bölünüp üç oda yapılmıştır. Öyle büyük, salon salomanje, ışık alan evler için servet ödemeniz gerek. Şehir küçük, talep de fazla olduğundan dolayı, iyi kiralık evler kapanın elinde kalır.
Beğendiğiniz ev için emlak ofisi ile iletişime geçer, not bırakırsınız ama emlakçılar size asla dönmez. İnternet sitesinden beğendiğiniz evi görmek için 10 kere emlakçıyı arayıp randevu almaya çalışırsınız. Aldın randevuyu yaşasın, bir umutla gidersin evi görmek için. Kapıya kadar gelmişsindir, emlakçı arar “Çok üzgünüm ev tutuldu!” der. Sen daha “Nasıl ama ben geldim, kapıda bekliyorum” demene fırsat kalmadan “Üzgünüm, hoşçakal” diye kapatır telefonu. Kalırsın orada öyle. Hadii yeni baştan ev aramaya başlarsın. Diyelim ki evi görme şansını elde ettin, senden ‘kimsin, nesin’ bütün evraklarını isterler. Evi beğendin aman ‘Kimse tutmasın diye kapora vereyim hemen tutayım’ dersin olmaz, “Önce evrakları gönder, ev sahibi kontrol edecek o karar verecek” der emlakçı. Sen daha evrakları gönderene kadar ev tutulur. O sırada kendi milletinden biri gelmiştir ve ev sahibi hemen ona kiralamıştır bile. Ha bir de burada iş kontratın yoksa zaten ev kiralaman hayal. Unut!
Barselona’daki evlerin yüzde 90’ında kalorifer yok. Emlakçılar “Burası kışın ılık oluyor gerek yok, klima yeterli” der. İnanırsın. Sakın inanma! Ben sonunda bir ev buldum, evi niye bana verdiklerinide evde oturmaya başlayınca anladım. Bir defa kışın burası ılık falan değil, tamam İstanbul kadar soğuk olmasa da illaki bir ısıtıcıya ihtiyacın olacak. Bilmezsin ilk günler yüklenirsin klimaya ve elektrikli ısıtıcıya, ay sonunda 150 euro elektrik faturası gelince, evde ugg’lar ve iki kazak üstüne hırkayla gezmeye başlarsın. Bu sırada herkes seni, ne güzel eğleniyor Barselona’da zanneder! Özellikle elektrik faturası bir süre sonra hep yanlış gelmeye başlar.
Gittikçe artar, 250 euro’ya kadar çıkar. Aylarca uğraşırsın, yarım yamalak İspanyolcanla elektrik firmasını arayıp derdini anlatmaya çalışırsın. Anlatamazsın! Zaten İspanyolca bilmiyorsan buraya taşınmayı hiç düşünme!
Memleketten İspanya’ya posta yoluyla buraya koli, paket gönderildi diyelim. En ucuz paket gönderme yolu PTT... İki haftada direkt kapıya teslim yazar. İnanırsın, kopamadığın eşyalarını PTT Kargo’yla gönderilsin istersin. Deneme! Kolilerin 1.5 ay geçer, gelmez. Sonra posta kutuna bir kağıt gelir postaneden. Heyecanla gidersin herhalde geldiler, evde bulamadılar diye düşünürsün. Postane görevlisi kağıdı görünce sana üzgün suratla bakar. “Ne oldu?” dersin. Sana bir web adresi verir, “Buradan halledeceksin” der. “Peki” der çıkarsın.
Şimdi İspanyol sistemiyle tanışma zamanı... Sistem yazılımı, satranç ustaları ya da IQ’su çok yüksek birileri tarafından yazılmıştır, normal IQ’lular anlayamasın diye. “İspanyolcam zayıf ben mi anlayamıyorum ya da ben de mi bir tuhaflık var” diye, buradaki İspanyol arkadaşlarına sorarsın. Bakar bakar onlar da anlamazlar, içten içe sinir katsayın artar. Postaneye tekrar gidersin, onlar belki biliyordur diye sorarsın, bilgi almaya çalışırsın. Burada kimse kendi görevi dışında bir şey bilmez. Dönersin kös kös. Öyle bir celalleneyim, bir sesimi yükselteyim, kardeşim kim biliyor, bana bilen birini gönderin diyemezsin. Boynun bükük eve gelirsin. Yazılımı çözmeye çalışırsın. Bir hafta sonra gece gündüz üzerinde uğraştıktan sonra sonunda anlarsın. En azından kolilerini alabilmek için artık işlemi başlatabilirsin. Dört aşamayı geçmen, sistemin onayı, kabulü iki ay sürer. Üzerine koli başına ekstra para ödeyerek 3.5 ay sonra eşyalarına kavuşursun. Bu sürede sen bitmişsindir zaten. Postanenin önünden geçmek istemezsin.
Buraya tatile geldiğinde, onu da yiyeyim, onu da içeyim, onu da tadayım modundan artık çıkarsın. Euro ve lira paritesi gerçeğiyle karşı karşıyasındır. Artık yediğin, içtiğin her şey sana pahalı gelmeye başlar. Zaten burada en önemli kural restorana aç gitmeyeceksindir. Hafta sonu rezervasyonun yoksa masa için minimum 40 dakika beklersin. Masayı kaptın diyelim, garsonun masaya gelip mönü bırakması 25 dakika, senin karar vermen ve garsonun masaya tekrar uğraması 30 dakika sürer. O sırada göz kontağı, el, kol hareketleri hiçbir işe yaramaz. Garson sana öyle bir bakış atar ki, (patlama gelicem görmüyor musun işim var gibisinden) öyle oturur beklersin. Kan şekerin artık yerlerdedir. Bu sefer yanındakine sarmaya başlarsın, suratın bembeyaz olmuştur bile.
Yemekler geldi bayıla bayıla yedin. Hesap geldi, bizdeki gibi hesap öyle elden ele, yok “Ben ödeyeceğim, yok bu sefer ben ödeyim, bak Allah aşkına...” falan gibi şeyler burada olmaz. Bırak 1 euro’yu, 50 sentin bile hesabı yapılır. Hesap kuruşu kuruşuna kadar hesaplanır ve herkes ona göre öder. Bir kahve içsen bile, “Gel bu da benden olsun” demez kimse. Maddi durumları iyidir ama asla gidip lüks yerde yemek yemezler. Hep hesaplı yerlere giderler, e sen de onlarla takıla takıla alışırsın. Çok alışıp bir gün onlar kadar hesapçı ve cimri olmaktan korkar duruma gelirsin!
Hemen hemen her ay burada bir tatil olur. Yok Aziz bilmem ne günü, yok o günü, yok bu günü. O günleri bilmiyorsan yandın! Çünkü her yer kapalı olur, açık hiçbir yer bulamazsın. Hep de markete gidip alışveriş yapacağın güne denk gelir! Sonunda bakkallara kalırsın, bir kutu ton balığı, bir kaç krakerle idare edersin. Tatil günlerini not et!
Burada beklemek çok doğal bir şeydir. Herkes her şey için saatlerce bekleyebiliyor. İnsanları da bekletmek çok normaldir. Hadi İstanbul trafiğinde geç kalırsın çok normal anlarsın, burada öyle bir şey de yok. Sen sen ol, sözleştiğin saatten 20 dakika sonra git! Yoksa öyle kek gibi bekler, hep en erken giden sen olursun. Hatta 30 dakika geç git! Hele iş yapacak ve yapıyorsan, toplantılarını 10 kere kontrol et.
Toplantıya hazırlanır gidersin daha binanın önündeyken sana mesaj gelir, “Çok üzgünüm toplantıyı başka bir güne erteleyelim, önemli bir işim çıktı” diye. Kalırsın öyle! Kimseye ağzının payını veremezsin, laf sokamazsın, kinayeli bir şeyler söyleyemezsin. Hepsi içinde kalır. Derin derin nefes almaya başlarsın.
Yeni insanlarla tanışırsın, başta hoşuna gider. Sonra aynı sorulara cevap vermekten usanırsın. “Nerelisin, ne iş yapıyorsun, neden Barselona’ya taşındın?”.. Bir süre sonra sana “Ne kardeşim yaa, napıcan neden geldiğimi, işimden gücümden de sana ne, rahat bırak, iki kadeh bir şey içip geyik yapacağım!” demeyi istersin. Diyemezsin! Zaten “Türküm!” dediğinde, yandın. Türkiye’ye geldiyse -ki çoğu gelmiştir- başlarlar yaptıkları Türkiye ziyaretini anlatmaya. Topkapı Sarayı’ndan başlayıp, Kapadokya’dan çıkarlar.
Öyle dinlersin, sonra yemekleri anlatırlar. Sanki hiç bilmiyorsun ve yıllardır yememişsin gibi, öyle kafa sallayarak dinlersin.
Turistik anıları bittikten sonra olay politikaya gelir. Ya ben bir şey içip gideceğim, hiç bunları konuşmak istemiyorum demek istersin, olmaz!
Peki ne işim var burada?
Eeee madem öyle dön gel, kim seni zorla tutuyor dersen. Bir kadın olarak, burada o kadar özgürsündür ki, kimse sana sokakta laf atmaz, kimse sana yiyecek gibi bakmaz, kimse seni taciz etmez. Gece 1’de metroya yalnız, mini eteğinle de, şortunla da binersin, kimse sana dönüp bakmaz, zaten herkes öyledir. Gece evine yürüyerek dönebilirsin, kimse sana bir şey yapmaz. Kendini güvende hissedersin. İşte bu yüzden de dönmek istemezsin.
Uğramadan dönme! Uğramadan dönme!
Madem bir yıldır burada yaşıyorum o zaman Barselona`ya gelmişken, uğramadan dönmemeniz gereken birkaç da tavsiye de bulanayım... - Şehrin kalabalığından ve sıcağından bunalırsanız kaçmak için en ideal yer Hotel La Florida. Terasında harika bir Barselona şehir manzarası eşiliğinde lezzetli tapaslarını atıştırabilirsiniz.
- Eşinle veya sevgilinle romantik bir restorana gidip baş başa vakit geçirmek isteyenler için ‘Gothic’de bulunan Wittmore tam size göre.
- Kokteyllere meraklıysanız, şimdiye kadar görmediğiniz sunumlarda, birbirinden farklı, sürprizli kokteylleri denemek için Paradiso sizi bekliyor. Buranın girişinim alelade bir sandwich dükkânı gibi gözüktüğüne bakmayın. Girin içeri, tezgâhın yanındaki büyük kapıyı açın! Cennet’e hoşgeldiniz!
- Yarım gününüzü Labirent Park’ta geçirmeye ne derisiniz? Eminim çok keyif alacaksınız. Buraya metro ile çok kolay ulaşabilirsizin. Parkın içinde kaybolmak serbest!
- Şehrin en eski pastanesinde sıcak çikolata içmeden dönmek olur mu? La Rambla’nın paralelinde yer alan Granja Viader’in lezzetli tatlı ve çikolatalarını tatmak için kısa bir mola verin.
- Japon mutfağına meraklıysanız, tapas yemeğe ara verip harika bir deneyim yaşamak için Kak-Koy’e gidin. Japon şeflerin, önünüzde hazırladığı yemekler ile deneyimsel bir gastronomi yolculuğuna çıkacaksınız.
- En iyi tapas mı? Şehirde bir sürü iyi yer bulabilirsiniz ama ben size Paco Meralgo’yu öneririm. Çok az turistin bildiği, genelde Katalanlar`ın bulunduğu bu restoranda sıra beklemeniz kaçınılmaz.