Bana Söğüt’ü bırakın, geri kalan dünya sizin olsun
Söğüt, sorun her ne olursa olsun başı sıkışanların sığınacağı bir yer, sarılabileceği can simidi. Kendiyle baş başa kaldığında ne yapacağını şaşıran, doğaya, denize düşkün olmayan ve ‘Caretta caretta’lardan da korkanların cehennemi olabilir. Ben cennetimi nasıl bulduğumu anlatayım size...
Spotify’da dalga sesi veren bir albümüm var. Uykumun gelmediği akşamlar onu açıp kendimi Söğüt’te, neredeyse denizin içinde konumlanmış kulübemizde olduğum hayaline bırakıyorum. Anında uykuya dalıyorum.
Belirsizliğin getirdiği kaygı ağır geldiği zaman, gözlerimi kapatıp en yakın komşumuzun ‘Caretta caretta’ ailesinin olduğu Söğüt’teki kulübemizde oturduğumu hayal ediyorum. Birden gevşiyorum.
Anlayacağınız, Söğüt son bir yıldır benim için can simidi oldu. Ne zaman başım sıkışsa ona koşuyorum. Orada bir köy var uzakta ve ben o köy sayesinde hayatın daralan yollarından ferahlıkla geçiyorum.
Söğüt, Selimiye’ye yarım saat uzaklıkta, Bozburun’dan sonra artık insanın yol gitmeye takatinin kalmadığı bir noktada. Köyün merkezi, tepede Simi Adası’na ve denize, yani muhteşem bir manzaraya bakıyor.
Aşağıya, Saranda Koyu’na indiğinizde kıyı boyunca dizilmiş pansiyon, ev ve restoranlarla karşılaşıyorsunuz. Yukarıda, köy merkezinde konumlanmış pansiyonların da kıyıda dört yanı telle çevrilmiş ve bir kapıyla denize açılan minik plajcıkları var. Plaj dediysem, altı şezlong ve şemsiyenin sığacağı, bostandan dönüştürülmüş güneşlenme yerleri.
Ahtapot yemek için gittik...
Yıllar önce bir öğle vakti ahtapot yemek için Selimiye’den gittiğimiz ve sakinliğine vurulduğumuz Söğüt’e, geçen yıl pandemi gölgesinde yolumuz ikinci kez düştü.
Yaz başı bir sabah uyandım, “Derme çatma da olsa, denizin dibinde küçük bir ev bulacağım ve bir süre denizin karayla birleştiği noktada öylece oturacağım” diye tutturdum. Hayalini kurduğum derme çatma ev; yeni eşyalı, tertemiz, iskeleli bir kulübe olarak Söğüt kıyısında beni duyup çağırdı. Yaz başında ve sonunda birer haftamızı geçirdik evde. Söğüt’e dinginlik ve deniz adlı iki küçük beklentiyle gidip kucak dolusu sürpriz ve hoş anıyla geri döndük.
Elbette bu bizim kişisel maceramızdı. Kendiyle baş başa kaldığında ne yapacağını şaşıran birinin Söğüt’ten keyif alma olasılığı düşer. Doğaya, denize düşkün değil ve ‘Caretta caretta’lardan da korkuyorsa bir hafta Söğüt’te cehennem hayatı olabilir.
Koyda kalabalık ve arkadaş canlısı bir ‘Caretta caretta’ ailesi yaşıyor. Onlarla birlikte yüzmeye razı olmalısınız.
O küçücük kulübe ve iskelesinde defalarca misafir ağırladık. İskele üzerinde
mükellef sofralar hazırladık. Sabah ve akşamüzerleri kıyı boyunca yürüyüşler yaptık. Yarım kalan kitaplarımızı ayracın olduğu yerden tutup son sayfaya getirdik.
Birkaç akşam Söğüt’ün keyifli restoranlarında kendimize misafir molası verdik. Bazı öğleden sonraları keşif merakımızın peşine düşüp otomobille çevre gezilerine
çıktık.
İnciriyle meşhur Taşlıca Köyü
Otomobille Bozburun, Selimiye ve Hisarönü’ne günübirlik gitmek çok kolay. Ancak çok bildiğimiz yerden ziyade keşif peşinde olduğumuz için rotamızı tam tersi istikamete çevirdik. Söğüt’ten sonra kendinizi Güney Afrika kıyılarında hissedebileceğiniz bitki örtüsü ve kıyı manzarasıyla coğrafya ilginç bir hal alıyor. 5 kilometre mesafedeki Taşlıca Köyü’ndeyse zaman gerçek anlamıyla durmuş gibi. Çorak bölgede adım başı incir ağacı, kuyu ve gölge derdine düşmüş yorgun bakışlı eşekler var.
Taşlıca’da incir, kadim yöntemlerle yetiştirilip 300 yıllık bir geleneği yaşatıyor. İncirler, ağaçlardan özenle toplanıyor, deniz tuzu, defne, mersin, çitlembik yaprağı ve kekikle demlenmiş suda bekletilip samanların üzerinde güneşle buluşturuluyor. İncirler hoş bir koku ve aroma kazanıyor.
“Dağ, tepe dolanmaya doyamadım, manzara da eşsiz!” diyenlerdenseniz, 8 kilometre daha gidip Serçe Limanı’na adım atabilirsiniz. Otomobille ulaşmak oldukça zahmetli. Ama görmeye değer.
ÜZÜMÜNDE TOPRAĞININ TADI VAR
Şaraptan anlayanlar der ki; iyi üzüm eziyet çekmeli. Bozburun ve çevresini tarif eder gibi de eklerler: “Çorak, rüzgârlı, bol güneşli bir arazide yetişsin ki topraktan aldığı lezzet ve aromayla dolsun.” Antik dönemden gelen bu geleneği yaşatmaya çalışan Kayraklı Asarcık Şarapları’nın bağını ve tesisini de ziyaret edebilirsiniz.