Bali'de mutluluk insanların yüzünden okunuyor
Endonezya’nın 18 bini aşkın adasından yalnızca biri Bali. Adanın en önemli özelliklerinden biri de çalışan insanların mutluluğu ve turistlere gösterdikleri sıcakkanlılık. Hint Okyanusu’ndaki büyülü coğrafyayı keşfe MaNga’nın solisti Ferman Akgül gitti ve izlenimlerini yazdı.
Aziz Yıldırım ve Ünal Aysal cumhurbaşkanlığı için kendilerini aday göstermeden hemen önce Bali’ye doğru yola çıktık Bettina’yla birlikte. Yüz kaslarını sadece somurtmak için kullanan, ufak anlardan mutlu olmasını bilemeyen eşiniz dostunuz kim varsa alın yanınıza. Bali yolculuğumuz başlıyor.
Bettina ve ben
Bali’yle ilgili tek tecrübem, otellerin hiç kullanmadığım bali masajı mönüleri, duş teknesi veya saunada YouTube’dan açtığım Bali müziği linkleriydi. Yavaş yavaş notalarda gezinen piyano tuşları eşliğinde şarkı söylen kuşlar ve onlara eşlik eden bir su sesi... Kiraladığımız villanın bahçesine girdiğimde bu sanal gerçeklik doğaüstü bir halle karşımdaydı. Sahtesinde değil, gerçeğinde olmanın verdiği garip bir gülümseme belirdi yüzümde.
Villanın bahçesinden Hint Okyanusu'nu seyrettim.
Jimbaran Sahili’nin kayalıkları üzerine yerleşmiş devasa tatil köyü Ayana’dayız. Adanın meşhur Rock Bar'ı hemen dibimizde. Dünyanın en güzel barı seçilmiş olmasına şaşırmadım. ‘Kayalıkların üzerine çakılı kalmış bir gemideymişsiniz’ gibi hissediyorsunuz barında otururken. Tatilimiz genel olarak villanın bahçesinde, Jimbaran ve sahildeki balık restoranlarında geçti. (Birkaç arkadaş grubuyla gidip inanılmaz villalar kiralayabilirsiniz. Emin olun kişi başına böldüğünüzde Bodrum’daki bir otel odasıyla aynı fiyata gelecektir.)
Dünyanın en güzel barı seçilen Rock Bar.
Deniz yemekleri o kadar güzel ve makul fiyatlardaydı ki birkaç gün kahvaltıda bile karides yerken bulduk kendimizi. Bir kilo ıstakozun restorandaki fiyatı 80 TL’ydi. Karides ve balıkları hiç sormayın. Açıkçası İstanbul’daki fiyatlarla nasıl balık yiyeceğim bundan sonra bilmiyorum.
Ada genelinde yemeklere klasik, yarı tatlı ada şaraplar ve Bintang denilen meşhur biralar eşlik ediyor. Restoranlardaki şarap mönüleri çok fazla çeşit sunmuyor. Fiyatları bizdeki gibi yüksek vergiden dolayı gereksiz pahalı.
Seminyak, adanın Alanya’sı. Bir günümüzü orada geçirdik. Butiklerdeki giysiler hem kaliteli hem de iyi fiyatlarda. Mesela çok güzel bir kemeri 70 TL’ye aldım. Türkiye’de 2-3 katı.
FAVORİM PİRİNÇ ÇAYIYDI
Bir günümüzü adanın biraz daha kuzeyinde, daha gerçek bir Bali tecrübesi yaşatan Ubud köyünde geçirdik. Kültür ve din merkezi diyebiliriz Ubud için. Tapınaklar arasından fırlayan sanat galerileri her yerde karşınıza çıkabiliyor. Denizden uzak daha bohem bir yaşantı hâkim. Önce boyun ağrılarıma iyi geleceğini umduğum yaşlı bir köylüyü ziyaret ettik. Her şeyin ayakta başladığını söyledi bize. Parmağıma dokunmasıyla bağırmam bir oldu. Sonra birkaç hareketle dindirdi acıyı. Biraz ürktüğümüz bu ilginç deneyimden sonra pirinç tarlaları içinde güzel bir yürüyüşe çıktık. Birkaç tapınak ziyaretinden sonra benim gezi boyunca en keyif aldığım yere geçip kahve ve çayların yapıldığı kocaman bir bahçe turunda bulduk kendimizi. Lüks otellerde fincanı 20 dolardan aşağı olmayan Luwak kahvesinin yapılışını izledik. Luwak denen tembel hayvanların dışkısını elle ayıklayarak kahve çekirdeklerini ortaya çıkartıyorlardı. Doğru pişirilirse inanılmaz bir aroması var.
Tadına baktığımız enfes kahve ve çaylar... Favori içeceğim pirinç çayı oldu. Hemen kaptım bir poşet. Hatta şu anda bu yazıyı yazarken ondan yudumluyorum.
Bali’yi birkaç maddede özetlersem listenin başında insanların gözlerinizin içine işleyen samimi gülümsemesi gelir. Bunu çok özleyeceğim. Biraz zorladığınızda Balililerin dertlerini duymaya başlıyorsunuz. İşte o zaman gülümsemeler daha bir anlam kazanıyor gözünüzde.
MY PLEASURE, SIR
Tüm Bali halkı işte böyle gülümsüyor.
Kapısını bir kez bile bize açtırmayan taksiciler 5 liraya aldırış etmeden bize hep sakin, klimalı, politika ve maç dışında sohbetlerle dolu yolculuklar yaşattı. ‘Teşekkürler’ der demez aldığımız tek bir cevap oluyordu: Film repliklerinden çıkmış tatlı bir aksanla: “My pleasure, sir.” Yani bizim söyleyiş biçmimizle “Ne demek, seve seve efendim”.
Adada herkes sohbet etmek için can atıyor. Özellikle Avrupa’dan geldiyseniz oraların nasıl olduğunu ağızları açık dinliyor, çocuklar gibi soru soruyorlar. En önemlisi de İngilizce bilmeyen tek bir kişi bile yok. Herkesle konuşabilmek, sürekli güler yüz görmek, dünyanın en güzel deniz yemeklerini en iyi fiyatlarla yemek, masajlarıyla, tedavileriyle yağmur ormanlarının büyüsünde gezinebilmek ve muhteşem Hint Okyanusu’yla baş başa kalabilmek...
GÜLMEKTEN VAZGEÇMEYİN
Bali'de bir sokak arası.
Kısacası turizm için ne gerekiyorsa var Bali’de. Ama tüm bunlar olmasaydı bile sadece o gülümsemeleri ve sizi el üstünde tutan nezaketleri için bile gidilirdi. Ayda 100 dolar bile kazanamayan bir insan geçip karşınıza en samimi tavrıyla ellerini yüzüne doğru birleştirip gülümsediği zaman uğraştığınız şeylerin beş para etmez dertler olduğunu anlıyorsunuz. Anlatsam nelere can sıktığımızı gülerlerdi herhalde bana.
‘About Time’ filminde babası zamanda geriye yolculuk edebilme özelliğini keşfeden oğlundan, yaşadığı bir günü en baştan tekrar yaşamasını ister. Çocuk her gün tekrar tekrar yaşadığı anların güzelliklerini nasıl teğet geçtiğini anlamaya başlar. Kahve almak için girdiği büfede ona her gün gülümseyen satıcıya iş stresini bir kenara atıp o da ilk defa gülümser.
Ne yazık ki zaman makinesine tanık olmamız yakın bir gelecekte mümkün gözükmüyor. Yani tek bir şansımız var yaşadığımız anlardan zevk duyabilmek için. Ne olur gülümsemekten vazgeçmeyin. Karşınızdaki de bir gün mutlaka gülümseyecektir...
Otelin terasında ben.