Ayvalık Yeni Alaçatı olur mu?
Biz İstanbullular için tatil Bodrum, Marmaris, Kaş, biraz daha bütçemiz varsa Yunanistan demek. Bu önyargı çemberi bazen gözümüzün önündeki güzellikleri de kaçırmamıza yol açıyor. Bu ıskaladığımız yerlerden biri de Ayvalık...
Bana göre Ayvalık’ı üç bölüme ayrılıyor. Birinci kısım, Ayvalık merkez. Burası bana Kaş’ı andırıyor. Özellikle merkezin içindeki arka sokakları gezmek harika bir deneyim. Mimariye bakarak bölge tarihi hakkında fikir sahibi olabiliyorsunuz. Evlerin pencerelerinin hepsi küçük ve balkonları pek yok gibi. İnsanların ekseriyetle balkonda oturmayı sevdiği Ege Bölgesi için oldukça şaşırtıcı bir durum. Ama buranın eski bir Rum yerleşimi olduğunu düşününce küçük pencere dışa kapalı mimari çok da şaşırtıcı gelmiyor.
Bölgedeki Rum azınlık güvenlik çekincelerini yaptıkları evlerin mimarisine de aktarmış. Öte yandan kapı önleri geniş ve temiz. Sırf sosyal medyada fotoğraf paylaşmak için bile Ayvalık sokaklarında gezebilirsiniz. Gerçekten de sizi içine çeken bir mimari güzellikle karşı karşıya kalacaksınız. Zaten Ayvalık Endüstri Peyzajı olarak adlandırılan bölge geçer günlerde Unesco Geçici Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Ayvalık geneliyle ilgili hoşuma giden bir diğer ayrıntı da halkın sokak hayvanlarıyla uyum ve mutluluk içinde yaşıyor olması. Hem ayvalık halkı hem de belediyesi sokak hayvanlarını kendileriyle eşit haklara sahip olan ‘Ayvalık Sakinleri’ olarak görüyor. Darısı İstanbul’un da başına...
Bir ortaçağ köyü: Yeniçarahori
İkinci kısım, ören yerleri ve turistik bölgeler. Burada bahsedeceğim yer yazının başlığına da konu olan Küçükköy ya da orijinal adıyla Yeniçarahori. Yeniçarahori tarihi yvalık’tan 200 yıl öncesine dayanan ve Fatih Sultan Mehmet’in ordusuna mensup bir grup Yeniçeri tarafından kurulan köy tam bir orta çağ köyü. Köye gittiğinizde gördüğünüz taş evler sizi orta çağ atmosferine çekiyor.
Küçükköy, bir Boşnak köyü. Söylentiye göre, Ayvalıklılar ve Boşnaklar birbirlerinden pek hoşlanmıyor. Bu sebepten Ayvalık merkezle Küçükköy’ün arasındaki etkileşim yıllar boyu minimumda kalmış. Bu da köyün günümüze adapte olmasını biraz yavaşlatmış. Örneğin, 300 haneli köyde bir tane bile plastik tabela yok. Şehir merkezinden kopukluk dezavantaj gibi görünse de köy bu sayede günümüzde yaşadığımız mimari bozulmadan nasibini almamış ve tarihini dokusunu korumuş. İçine girdiğiniz andan itibaren kendinizi küçük bir İtalyan kasabasında hissediyorsunuz.
Bir köy, 12 sanat atölyesi
Köyün asıl dikkat çekici özelliği ise İstanbul, Ankara, Çeşme gibi yerlerden gelen bir çok sanatçının köye yerleşmesi olmuş. Köyde şu an için 12 sanat atölyesi ve iki müze var ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. Daha net konuşalım; Küçükköy’de, Alaçatı’da olana benzer bir dönüşüm yaşanıyor. Ancak sanatçılar bu sefer akıllanmış ve oturdukları mülkleri satın almaya başlamış. Alaçatı da yıllar önce benzer bir dönüşüme uğramış ancak sanatçılar popülerleşmenin getirdiği pahalılığa ayak uyduramayıp yerlerini terk etmek zorunda kalmış. Küçükköy’de ise derslerini almışlar. En azından köydeki ‘steampunk’ sanat atölyesinin sahibi Uğur Çalışkan’ın sözleri bu yönde.
Çalışkan, bir kaç sene önce Küçükköy’ü keşfedip buraya yerleşmiş. Ardından da sanatçı dostlarını köye taşımış. Köyden bir taş ev satın alıp daha sonra burayı ‘Artura Gallery’ adında bir sanat galerisine dönüştürmüş. Yolunuz Küçükköy’e düşerse Artura Gallery’i mutlaka ziyaret edin. Çalışkan, kendisinin post apokaliptik steampunk heykelleriyle eşinin mistik tablolarını birleştirerek harika bir ortam yaratmış. Etrafı izleyerek hayaller alemine dalabilirsiniz.
Köydeki diğer favori galerimse, sanatçı Suna Tüfekçibaşı’nın hem ev hem atölye olarak kullandığı Ateliler Sanat Merkezi. Suna Hanım’ın atölyesinin duvarlarına astığı İstanbul Sergisi’ne bakarken, gündelik hayatımıızdan bir çok ana şahit oluyorsunuz. Tüfekçibaşı da iki sene önce Beyoğlu’ndaki evini kapatıp Küçükköy’e yerleşmiş. Ayvalık evlerinin bir özelliği de hepsinin arkasında küçük-büyük bir avlu bahçesi olması Suna Hanım’ın galerisinin arkasında da sizi küçük bir cennet bahçesi bekliyor. Galeriye uğrarsanız bahçeyi de mutlaka görmek istediğinizi söyleyin. Köyde 10 tane daha gezilebilecek galeri var ancak vaktimiz kısıtlı olduğundan hepsini gezme fırsatı bulamadık.
Köpek kabul eden otel
Ayvalık’ta geçirdiğim üç gün boyunca bölgenin en eski hoteli Murat Reis Otel’de kaldım. Eğer Küçükköy’de bir kaç gün vakit geçirmek istiyorsanız Murat Reis en yakın ve en iyi alternatif. Burası 70’li yıllarda en popüler zamanlarını yaşayıp seksenlerle birlikte popülaritesini kaybeden bir otel. Otel üç yıl önce aslına uygun bir şekilde restore edilmiş. Aslına uygun olarak restore edilmesi önemli zira, oteli yıkıp yeniden yapıp kapasite artırma şansı varken kapasite ve oda sayısı korunmuş. 70’lerin mimarisiyle günümüzün modern minimalist mimarisi birleştirilerek çok ferahlatıcı bir otel karşımıza çıkmış.
Hem mutfağı hem de tasarımı olarak Türkiye içinde bugüne kadar kaldığım en keyifli oteldi. Mutfağı İstanbul’daki herhangi bir üst düzey restoranla yarışabilecek kadar çeşit ve lezzet barındırıyordu. Küçükköy’e günübirlik gitmişler için güneşin batışını seyredip lezzetli bir akşam geçirmek isteyenler için ideal bir seçenek. Spesifik olarak italyan peyniri Buffalo buratta’ı denemenizi tavsiye ederim.
Otelle ilgili en sevdiğim kısım ise otele köpek kabul etmeleriydi. Bir dahaki gidişimde iki köpeğimi de alıp bungalowlarda kalacağım. Otel çalışanları da sokaktan sahiplendikleri iki köpeğe otelde bakıyor. Bu benim için ekstra bir referans.
Bayramda aman!
Ayvalık’ın üçüncü kısmı ise Cunda. Cunda Adası otelin hemen karşı kıyısındaydı. Ben bayram sonrasında gittiğim için nispeten sakindi ama bayramda adanın girişini kapatıp ziyaretçi almadıkları da oluyormuş.
Mümkün olduğunca tatil dönemlerinde gitmemenizi tavsiye ederim. Cunda’ya uğrayacaksanız birinci önceliğiniz yeme içme olmalı. Ben sahil şeridindeki restoranlardan Teos’u seçtim. Mezeler çok lezizdi ama özel bir şey arıyorsanız levrek lokum yemenizi tavsiye ederim.
Adrese teslim soğuk sıkım
İkinci tavsiyem şehir içindeki zeytinyağcılar. Markette satılan hazır zeytinyağları fiyatına özel üretim zeytinyağlar alıp kendi adresinize kargolatabiliyorsunuz. Ben merkezdeki dükkânlardan birinden iki litre soğuk sıkım sipariş etmiştim. Ertesi gün ben daha varmadan evime yollamışlardı. Aynı şekilde bölgeye yakın mandıraların dükkânlarından peynir de alabilirsiniz. Özellikle sakızlı sagnaaki’yi tavsiye ederim. Mısır ununa bulayıp hafif yağda kızarttığınızda harika bir tadı oluyor. Cunda’da yapmanız gereken bir diğer şey de Sevim-Necdet Kent Kitaplığı’nı ya da yaygın Değirmen Kütüphanesi’ni ziyaret etmek...