Avrupa’nın en güzel 30 kasabasından biri
Ülkemizde günbatımının en güzel yaşandığı cennet köşelerden biri Gölyazı. Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı şirin bir balıkçı köyü... Bir zamanlar Türklerle Rumların bir arada yaşadığı, mübadele sonrası Selanik’ten göç edenlerin yerleştiği köyde efsanevi hikâyesiyle bir hayli ilgi gören sahildeki Ağlayan Çınar’ı görmeden ve gölde kayıkla gezmeden dönmeyin.
Bazı dönemler gövdesinden kırmızıya yakın bir sıvı aktığı için ‘Ağlayan Çınar’ diye anılan 750 yıllık ulu çınar, günümüzde tescilli bir anıt ağaç. Yan yatmış devasa dalı, taştan bir ayakla desteklenmiş. Gövdesinde, birkaç kişi sığacak kadar oyuğuyla bu koca çınar Gölyazı ile özdeşleşmiş adeta… Buraya yolu düşen herkesin ilk uğrak yeri neredeyse...
Gölyazı’nın tarihi geçmişinin MÖ 7. yüzyıla kadar gittiğini belirtiyor kaynaklar. Antik dönemde Apollonia diye adlandırılan Gölyazı, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. 1303’te Osman Gazi tarafından Osmanlı topraklarına katılan Gölyazı, Uluabat Gölü’ne uzanan bir yarımada ve ona bağlı bir ada… Ada bir taş köprüyle anakaraya bağlanıyor. Bu durum, muhteşem panoramik bir görüntü oluşturuyor. İşte bu harika manzarayı izlerken aynı zamanda fotoğraflayabileceğiniz ve günbatımının da en güzel halini izleyebileceğiniz seyir yeri Zambak Tepe. Tepenin hemen yanında gezebileceğiniz antik tiyatro kalıntıları da var.
2014’te sit alanı olarak tescil edilen Gölyazı, aynı zamanda Tarihi Kentler Birliği’nin üyesi. 2017’de Japon Seyahat Acenteleri Birliği (JATA) tarafından da ‘Avrupa’nın en güzel 30 kasabası’ arasında gösterilmiş…
Bağrında Melde kralı ve Apollonia krallarının çocuklarının mitolojik bir aşk efsanesini taşıyan Uluabat Gölü, Gölyazı’nın üç tarafını kuşatıyor. Nilüfer çiçeklerine ev sahipliği yapan gölü saran sis, ördekler, sazlık alanlar, sandallarla balık avlayan erkekli kadınlı yöre halkı, bu şirin köye bambaşka bir güzellik katıyor. Uluabat Gölü, çoğunlukla puslu bir havaya büründürdüğü Gölyazı’nın kaderini de üstleniyor esasen. Halkın temel geçim kaynağı olan gölde; turna, sazan, halkın ‘feki’ olarak adlandırdığı küçük balık türleri balıkçı ağlarından çıkıp şirin lokantalarda lezzetli sofraların da baş tacı oluyor, afiyetle yeniyor. Son yıllarda turizm bölge için en az tarım ve balıkçılık kadar geçim kaynağı alternatiflerinden biri olmuşsa da ne yazık ki esnafın hevesini yarım bırakacak derecede kısa sürüyor sezon. Gölyazı, dizi ve film sahnelerinin de aranan mekânlarında. ‘İstanbullu Gelin’, ‘Güneşi Beklerken’, ‘Balık’ burada çekilen dizilerle filmlere örnek… Maalesef çoğu yıkılmış olsa da günümüze kadar gelen kentin sur kalıntıları, Kız Adası’ndaki Apollon Tapınağı, antik tiyatro kalıntıları, 19’uncu yüzyılda buradaki yerleşik Rum azınlık tarafından yaptırılan Hagios Georgios Kilisesi ve Manastır Adası’nda kalıntıları bulunan Hagios Konstantinios Manastırı Kilisesi, ören yerleri, tarihi cami ve hamam, gezip görülecek yerlerden bazıları…
Tarihi çınarın altında çay
Gölyazı, bir çırpıda turlanıp bitirilecek bir yer olsa da şehir hayatından kaçıp ‘bir nefes arası mola’ vermek için biçilmiş kaftan… Olur ya, bir gün yolunuz düşerse Gölyazı’ya, tekne gezisi yapmadan, Alyos ve Manastır adalarında ören yerlerini görmeden, birbirinden güzel balıkçı lokantalarında lezzetli balıklarından yemeden ve hele hele 750 yıllık tarihi çınar ağacının gölgesinde demli bir çay eşliğinde dinlenmeden, masmavi sularda süzülen balıkçı teknelerine el sallamadan dönmeyin...