FARUK PEKİN - fest@festtravel.com
Son Güncelleme:
Ateşin buzla dansı İzlanda
Kaynayan sular, fokurdayan çamurlar, buzul, volkan, fiyort ve şelaleleriyle doğal park gibi bir ülke İzlanda. Bütün kış topraklarını kaplayan kar, yaz aylarında kalktığında altından yemyeşil bir cennet fışkırıyor. Doğal güzellikler, İskandinav efsaneleri arasında serin bir tatili sevenler için ideal.
İzlanda acayip bir ada. Kuzey Kutup Dairesi’nin hemen altında. Kuzey Amerikan Plakası ile Avrasya Plakası’nın Atlas Okyanusu’nda karşılaştığı çizgi üzerinde. Adada bu çizgi boyunca çok yoğun volkanik ve jeotermal etkinlik izleyebilmek mümkün. Her an patlamaya hazır volkanlar var. Daha 1963 yılında adanın güneyinde volkanik patlama ile Surtsey adı verilen bir adacık oluştu. Dünyanın önemli bir kesimi bu oluşumu televizyonlardan seyretti.
İzlanda’nın yüzde 52’si volkanik çöl, yüzde 12’si buzul, yüzde 11’i soğumuş lav akıntıları ile kaplı. Yüzölçümü 103 bin km2. Devlet olarak dünyanın dördüncü adası. Nüfusu 308 bin. Halkın dörtte üçü başkent Reykjavik’te yaşıyor. İkinci büyük kent Akureyri’nin nüfusu yalnızca 17 bin.
Viking söylenceleri saga’lar, edda’lar, saray şairlerinin skald’larıyla ilginç bir edebiyat yaratan bu ufacık adadan bir yazar, Türk yazarlardan 51 yıl önce Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı: Halldör Laxness.
İzlanda, dokunulmamış vahşi doğa diyarı. Buzul, volkan, krater, kaldera, fiyort, gayzer (kaynaç), uçurum, kaynayan sular, fokurdayan çamurlar, büyük şelale ya da çavlan sevenler, kısacası doğaseverler için ideal ülke. Biraz Patagonya, biraz Antarktika, biraz Galapagos ya da Hawai, biraz İrlanda-Norveç ya da hepsi. Adanın 4970 km’lik kıyı şeridinin büyük bölümü fiyortlarla süslü. Jeolojik yapısını Vatna, Hofs, Lang, Myrdals, Dranga, Snafells buzulları belirliyor. Snafells buzulu bilindiği gibi Jules Verne’nin Arzın Merkezine Seyahat kitabına konu olmuş. 8400 km2’lik bir alanı kaplayan Vatna Buzulu ise Avrupa’nın en büyüğü, Antarktika ve Grönland’den sonra dünyanın üçüncüsü.
ADANIN MASKOTU PUFFİN’LER
Son bin yıldır İzlanda sürekli volkanik patlama yaşıyor. En büyük deprem 1783’de olanı; Laki Volkanı 10 ay boyunca patlamış, nüfusun beşte biri, hayvanların dörtte üçü ölmüş. Açlık baş göstermiş. Son olarak 2000 yılında Hekla Volkanı tekrar patladı. 1996’da da bir buzul içindeki volkan patlaması nedeniyle gelen buzul erimesi ardından büyük sel felaketi yaşandı.
Ada flora ve fauna ile mineral çeşitliliği açısından çok zengin. 220 tür bitkiye, üçte biri adada yumurtlayan yaklaşık 230 kuş türüne, deniz memelilerine, 9-10 tür balinaya, benekli cinsi dahil foklara, yunuslara sahip. Kuşlar arasında en ilginci, neredeyse adanın maskotu olan puffin’ler. Deniz papağanı diyebileceğimiz bu kuşların yaşamı penguenlerinkini çok anımsatıyor.
Adanın ilk yerleşimleri 874 yılında ortaya çıkmış. 930’da kabile şeflerinin demokratik olarak bir araya gelip tartışacağı meclis (Althingi) oluşturulmuş. İzlandalılar "dünyanın ilk parlamentosu" dedikleri bu meclisle çok övünüyor. Meclisin toplandığı Thingvellir Vadisi’ni UNESCO Dünya Tarih Mirası Listesi’ne almış. Halk 1000 yılında yine meclis kararıyla Hıristiyan olmaya karar vermiş. Ada 1262’den sonra Norveç’e, 1380’den sonra Danimarka’ya bağlanmış. 17 Haziran 1944’de bağımsızlığına kavuşmuş. Bir ara ABD’nin açtığı üs, geçen yıl kapatılmış.
100 AYRI ROTA YARATMIŞLAR
Adada okuma-yazma oranı yüzde 99. Kişi başına düşen ulusal gelir 38 bin dolar. Ancak bir o kadar da pahalı. Örneğin Avrupa’dan 20 Euro’ya alınabilecek bir CD, burada 40 Euro. Alkol ve sigara tüketimini azaltmak için vergi yüksek. Bir paket sigaranın fiyatı, Türkiye’dekinin dört misli. Sebze, meyve pahalı.
İzlanda nüfusundan fazla yabancı turist çeken tek ülke. Yılda 400 bin turist geliyor. 2015’te 1 milyona çıkması bekleniyor. Turizm pazarlamasında Türkiye’nin İzlanda’dan öğreneceği çok şey var. Ufacık ada için yaklaşık 100 güzergáh yaratmışlar: Yürüyüş, dağcılık, rafting, golf, nehir-göl-deniz kayağı, dalış, balina-kuş gözlemleme, kızak, kuzey efsaneleri turları...
DEV BUHAR TABANCASI
Başkent Reykjavik rahat, sakin bir şehir. Gençler cuma akşamları dağıtıyor, sabaha kadar bar-disko geziyor. Kentte yürüyerek katedral, parlamento, ahşap tiyatro, Ulusal Galeri ve çok ilginç mimariye sahip Hallgrims Kilisesi’ni görebilirsiniz. Kilise önünde heykeli bulunan, Leif Eirikkson’un (Ericson) Kolomb’dan 491 yıl önce Amerika’ya ayak bastığına inanılıyor. Nova Scotia kıyısına varıp oraya "Vinland" (bereketli yer) adını vermiş. Grönland-Amerika arası, İzlanda-Grönland arasının yarısı kadar. Şehrin sıcak su tankları üzerine kurulan Saga (efsane) Müzesi, canlı gibi duran mankenleriyle İzlanda halkının tarihini gözler önüne seriyor. Karayoluyla 40 dakika uzaklıktaki Mavi Göl’e mutlaka uğrayın. Bu jeotermal merkeze İzlandalılar doğanın enerjisiyle yaşam enerjisini buluşturmak, akıl-vücut-ruh uyumunu sağlamak için gidiyor.
Adayı gezmenin en iyi yöntemi kıyısı boyunca bir çember oluşturan otoyolunu izlemek. İlk uğrak yeriniz Thingvellir Vadisi olacak. İlk meclisin toplandığı vadide Amerika Plakası ile Avrasya Plakası’nın ne denli birbirlerine yaklaştığını jeolojik olarak göreceksiniz. Ardından 60 metre yüksekliğe sıcak su, buhar fışkırtan Geysir’a düşecek yolunuz. Bugünlerde duraklama döneminde. Yanındaki Strokkur, 10 dakikada bir 35 metre yüksekliğe su ve buhar fışkırtıyor. Hemen yanında 32 metreden dökülen büyüleyici Gullfoss Çavlanı yer alıyor. Çavlan az kalsın bir baraja kurban gidecekti. Toprak sahibinin kızı intihar tehditinde bulununca vazgeçmişler.
BUZ MAVİSİNDE TEKNE GEZİSİ
Karayolun’dan kuzeybatıya ilerlerseniz Lang ve Hofs buzulları arasından Akureyri kentine ulaşacaksınız. Kent kilisesi ve botanik bahçesiyle ünlü. Jökulsargljufur Ulusal Parkı’na, Krafla volkanik bölgesine, doğu fiyortlarına, Tanrıların Çavlanı Godafoss’a, Avrupa’nın en güçlü çavlanı Dettifoss’a ve Myvatn Gölü’ne buradan kalkan turlarla gidiliyor. Göl çevresindeki Dimmuborgir siyah taş oluşumları (Strabon’un Ketakaumene dediği Batı Anadolu’daki yapılaşmayı anımsatıyor), 2500 yıl öncesinde oluşmuş eski krater Hverfell, Nameskard fokurdayan çamurları oldukça heyecanlandırıcı. Hverfell Krateri’ne yürüyerek çıkmak en az 20 dakikanızı alacak.
Egilsstadir’de orman, Stödvafjördur’da Mineraller Müzesi sizi şaşırtacak. Jökulsarlon Buzulgölü’ndeki tekerlekli tekneler de. Karada bindiğiniz tekne otobüs gibi giderken birden suya girip, buz mavisi bir gölde sizi dolaştıracak.
Vatna Buzulu’nun kenarındaki Skaftafell Ulusal Parkı’nda buzul altı yanardağ patlamasıyla ilgili bir film gösteriliyor. Ardından ahtapot gibi çevreye saran buzulun kollarından birinde yürürken doğayı şekillendiren bu güce hayran kalıyorsunuz.
Landmannalaugar yolunda Alev Yarığı çıkacak karşınıza. Otoyol çok derin olmayan akıntı dereleri içinden geçip, jeotermal havuzlara ulaşıyor. Temmuzun 15 dereceye ulaşan sıcağında yeterince ısınamayan turistler bu havuzlara atlayıp ısınıyor. Uzakta 10 yılda bir patlayan Hekla Volkanı görülüyor.
Başkente yaklaşırken, güneye yönelip Eyrabakki’den sonraki deniz kıyısında güzel bir istakoz ziyafeti çekebilirsiniz kendinize. Ardından yolunuz bir kez daha Krisuvik’te fokurdayan çamurlardan geçecek.
PERİLER, CİNLER TURİZMİN HİZMETİNDE
İzlanda’da halk arasında en çok konuşulan konu ruhlar, periler, cinler, gizli, görünmez insanlar, cüceler... Her birinin yaşamında mutlaka bunlardan birini gördüğüne dair bir öykü var. O kadar ki turistlere ücretsiz dağıttıkları haritalarda bile "görünmez insanlar"ın (huldufolk) nerelerde karşılarına çıkabilecekleri gösterilmiş.
İzlanda haziran-temmuz aylarında beyaz geceleri yaşıyor. Hava neredeyse hiç kararmıyor. Ayrıca sonbahar gecelerinde büyülü görüntüler yaratan "kuzey ışığı"nı görmeniz mümkün. İzlanda yürüyüşseverler için akıl almaz bir coğrafya. En iyi gezi zamanı haziran-ağustos arası. Kayıtlara bakılırsa Türkler uzun yıllar önce ayak basmış adaya. 1627’de bir grup Türk köle avcısı gemilerle gelmiş. Ada haritasının doğusunda Djupivogur kasabasının yanında 1627 yılına ait bir not var, 60 adalının kaçırıldığına ilişkin. Kurtarır mı bilemiyorum ama orada "Cezayirli korsanlar yaptı" yazılı...
İzlanda’nın yüzde 52’si volkanik çöl, yüzde 12’si buzul, yüzde 11’i soğumuş lav akıntıları ile kaplı. Yüzölçümü 103 bin km2. Devlet olarak dünyanın dördüncü adası. Nüfusu 308 bin. Halkın dörtte üçü başkent Reykjavik’te yaşıyor. İkinci büyük kent Akureyri’nin nüfusu yalnızca 17 bin.
Viking söylenceleri saga’lar, edda’lar, saray şairlerinin skald’larıyla ilginç bir edebiyat yaratan bu ufacık adadan bir yazar, Türk yazarlardan 51 yıl önce Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı: Halldör Laxness.
İzlanda, dokunulmamış vahşi doğa diyarı. Buzul, volkan, krater, kaldera, fiyort, gayzer (kaynaç), uçurum, kaynayan sular, fokurdayan çamurlar, büyük şelale ya da çavlan sevenler, kısacası doğaseverler için ideal ülke. Biraz Patagonya, biraz Antarktika, biraz Galapagos ya da Hawai, biraz İrlanda-Norveç ya da hepsi. Adanın 4970 km’lik kıyı şeridinin büyük bölümü fiyortlarla süslü. Jeolojik yapısını Vatna, Hofs, Lang, Myrdals, Dranga, Snafells buzulları belirliyor. Snafells buzulu bilindiği gibi Jules Verne’nin Arzın Merkezine Seyahat kitabına konu olmuş. 8400 km2’lik bir alanı kaplayan Vatna Buzulu ise Avrupa’nın en büyüğü, Antarktika ve Grönland’den sonra dünyanın üçüncüsü.
ADANIN MASKOTU PUFFİN’LER
Son bin yıldır İzlanda sürekli volkanik patlama yaşıyor. En büyük deprem 1783’de olanı; Laki Volkanı 10 ay boyunca patlamış, nüfusun beşte biri, hayvanların dörtte üçü ölmüş. Açlık baş göstermiş. Son olarak 2000 yılında Hekla Volkanı tekrar patladı. 1996’da da bir buzul içindeki volkan patlaması nedeniyle gelen buzul erimesi ardından büyük sel felaketi yaşandı.
Ada flora ve fauna ile mineral çeşitliliği açısından çok zengin. 220 tür bitkiye, üçte biri adada yumurtlayan yaklaşık 230 kuş türüne, deniz memelilerine, 9-10 tür balinaya, benekli cinsi dahil foklara, yunuslara sahip. Kuşlar arasında en ilginci, neredeyse adanın maskotu olan puffin’ler. Deniz papağanı diyebileceğimiz bu kuşların yaşamı penguenlerinkini çok anımsatıyor.
Adanın ilk yerleşimleri 874 yılında ortaya çıkmış. 930’da kabile şeflerinin demokratik olarak bir araya gelip tartışacağı meclis (Althingi) oluşturulmuş. İzlandalılar "dünyanın ilk parlamentosu" dedikleri bu meclisle çok övünüyor. Meclisin toplandığı Thingvellir Vadisi’ni UNESCO Dünya Tarih Mirası Listesi’ne almış. Halk 1000 yılında yine meclis kararıyla Hıristiyan olmaya karar vermiş. Ada 1262’den sonra Norveç’e, 1380’den sonra Danimarka’ya bağlanmış. 17 Haziran 1944’de bağımsızlığına kavuşmuş. Bir ara ABD’nin açtığı üs, geçen yıl kapatılmış.
100 AYRI ROTA YARATMIŞLAR
Adada okuma-yazma oranı yüzde 99. Kişi başına düşen ulusal gelir 38 bin dolar. Ancak bir o kadar da pahalı. Örneğin Avrupa’dan 20 Euro’ya alınabilecek bir CD, burada 40 Euro. Alkol ve sigara tüketimini azaltmak için vergi yüksek. Bir paket sigaranın fiyatı, Türkiye’dekinin dört misli. Sebze, meyve pahalı.
İzlanda nüfusundan fazla yabancı turist çeken tek ülke. Yılda 400 bin turist geliyor. 2015’te 1 milyona çıkması bekleniyor. Turizm pazarlamasında Türkiye’nin İzlanda’dan öğreneceği çok şey var. Ufacık ada için yaklaşık 100 güzergáh yaratmışlar: Yürüyüş, dağcılık, rafting, golf, nehir-göl-deniz kayağı, dalış, balina-kuş gözlemleme, kızak, kuzey efsaneleri turları...
DEV BUHAR TABANCASI
Başkent Reykjavik rahat, sakin bir şehir. Gençler cuma akşamları dağıtıyor, sabaha kadar bar-disko geziyor. Kentte yürüyerek katedral, parlamento, ahşap tiyatro, Ulusal Galeri ve çok ilginç mimariye sahip Hallgrims Kilisesi’ni görebilirsiniz. Kilise önünde heykeli bulunan, Leif Eirikkson’un (Ericson) Kolomb’dan 491 yıl önce Amerika’ya ayak bastığına inanılıyor. Nova Scotia kıyısına varıp oraya "Vinland" (bereketli yer) adını vermiş. Grönland-Amerika arası, İzlanda-Grönland arasının yarısı kadar. Şehrin sıcak su tankları üzerine kurulan Saga (efsane) Müzesi, canlı gibi duran mankenleriyle İzlanda halkının tarihini gözler önüne seriyor. Karayoluyla 40 dakika uzaklıktaki Mavi Göl’e mutlaka uğrayın. Bu jeotermal merkeze İzlandalılar doğanın enerjisiyle yaşam enerjisini buluşturmak, akıl-vücut-ruh uyumunu sağlamak için gidiyor.
Adayı gezmenin en iyi yöntemi kıyısı boyunca bir çember oluşturan otoyolunu izlemek. İlk uğrak yeriniz Thingvellir Vadisi olacak. İlk meclisin toplandığı vadide Amerika Plakası ile Avrasya Plakası’nın ne denli birbirlerine yaklaştığını jeolojik olarak göreceksiniz. Ardından 60 metre yüksekliğe sıcak su, buhar fışkırtan Geysir’a düşecek yolunuz. Bugünlerde duraklama döneminde. Yanındaki Strokkur, 10 dakikada bir 35 metre yüksekliğe su ve buhar fışkırtıyor. Hemen yanında 32 metreden dökülen büyüleyici Gullfoss Çavlanı yer alıyor. Çavlan az kalsın bir baraja kurban gidecekti. Toprak sahibinin kızı intihar tehditinde bulununca vazgeçmişler.
BUZ MAVİSİNDE TEKNE GEZİSİ
Karayolun’dan kuzeybatıya ilerlerseniz Lang ve Hofs buzulları arasından Akureyri kentine ulaşacaksınız. Kent kilisesi ve botanik bahçesiyle ünlü. Jökulsargljufur Ulusal Parkı’na, Krafla volkanik bölgesine, doğu fiyortlarına, Tanrıların Çavlanı Godafoss’a, Avrupa’nın en güçlü çavlanı Dettifoss’a ve Myvatn Gölü’ne buradan kalkan turlarla gidiliyor. Göl çevresindeki Dimmuborgir siyah taş oluşumları (Strabon’un Ketakaumene dediği Batı Anadolu’daki yapılaşmayı anımsatıyor), 2500 yıl öncesinde oluşmuş eski krater Hverfell, Nameskard fokurdayan çamurları oldukça heyecanlandırıcı. Hverfell Krateri’ne yürüyerek çıkmak en az 20 dakikanızı alacak.
Egilsstadir’de orman, Stödvafjördur’da Mineraller Müzesi sizi şaşırtacak. Jökulsarlon Buzulgölü’ndeki tekerlekli tekneler de. Karada bindiğiniz tekne otobüs gibi giderken birden suya girip, buz mavisi bir gölde sizi dolaştıracak.
Vatna Buzulu’nun kenarındaki Skaftafell Ulusal Parkı’nda buzul altı yanardağ patlamasıyla ilgili bir film gösteriliyor. Ardından ahtapot gibi çevreye saran buzulun kollarından birinde yürürken doğayı şekillendiren bu güce hayran kalıyorsunuz.
Landmannalaugar yolunda Alev Yarığı çıkacak karşınıza. Otoyol çok derin olmayan akıntı dereleri içinden geçip, jeotermal havuzlara ulaşıyor. Temmuzun 15 dereceye ulaşan sıcağında yeterince ısınamayan turistler bu havuzlara atlayıp ısınıyor. Uzakta 10 yılda bir patlayan Hekla Volkanı görülüyor.
Başkente yaklaşırken, güneye yönelip Eyrabakki’den sonraki deniz kıyısında güzel bir istakoz ziyafeti çekebilirsiniz kendinize. Ardından yolunuz bir kez daha Krisuvik’te fokurdayan çamurlardan geçecek.
PERİLER, CİNLER TURİZMİN HİZMETİNDE
İzlanda’da halk arasında en çok konuşulan konu ruhlar, periler, cinler, gizli, görünmez insanlar, cüceler... Her birinin yaşamında mutlaka bunlardan birini gördüğüne dair bir öykü var. O kadar ki turistlere ücretsiz dağıttıkları haritalarda bile "görünmez insanlar"ın (huldufolk) nerelerde karşılarına çıkabilecekleri gösterilmiş.
İzlanda haziran-temmuz aylarında beyaz geceleri yaşıyor. Hava neredeyse hiç kararmıyor. Ayrıca sonbahar gecelerinde büyülü görüntüler yaratan "kuzey ışığı"nı görmeniz mümkün. İzlanda yürüyüşseverler için akıl almaz bir coğrafya. En iyi gezi zamanı haziran-ağustos arası. Kayıtlara bakılırsa Türkler uzun yıllar önce ayak basmış adaya. 1627’de bir grup Türk köle avcısı gemilerle gelmiş. Ada haritasının doğusunda Djupivogur kasabasının yanında 1627 yılına ait bir not var, 60 adalının kaçırıldığına ilişkin. Kurtarır mı bilemiyorum ama orada "Cezayirli korsanlar yaptı" yazılı...