Ayşe ARMAN
Son Güncelleme:
4500 Euro'ya 30 yıllığına 1 haftalık tatil satın almak ister miydiniz?
Bu, Eren Talu'nun son numarası. Kendisi numara icat etmekte bir numaradır. Bu numaranın adı ev-otel-ev. Türkbükü'nde 20 dönüm arazi içinde kotarılmış 8 bina 6 ünite. Ne tam otel ne tam ev. Parça parça ikisine de biraz sahip oluyorsunuz. Ama tapu yok. Buna karşılık belli bir süre konforun dik alasını satın alıyorsunuz. Ama ne konfor!
Olayın aslı şu: 5 yıl taksitle ödediğiniz en az 4500 en fazla 15000 Euro karşılığında 30 yıl boyunca bir haftalık tatil hakkı satın alıyorsunuz. Elinizi bir tek sıcak sudan soğuk suya sokuyorsunuz. Pardon! Bu projede yer alan 8 havuzun kışın bile ısıtıldığı göz önüne alınırsa, böyle bir şey de söz konusu olamayacak. Rahat, keyifli, acayip lüks bir tatil. Jakuzisi, hamamı, DVD'si, spa'sı, aromaterapisi aklınıza ne gelirse var. Daha ne olsun? Kapınızın önünde sürekli
bekleyen 2 görevli bile var. Uzakdoğu'daki o çok pahalı otellerde olduğu gibi, her an hizmete hazır. Servis bu ölçüde yani. Sıkıldınız ve ‘‘Yeter artık! Her yıl Bodrum istemiyorum’’ mu dediniz, o zaman dünyanın herhangi bir yerinde bu ayardaki ev-otel-ev'lerde konaklayabiliyorsunuz. Ama RCI'ın altın değil, platin üyesi oluyorsunuz. İşte Eren Talu'nun son numarası bu. O artık yatırımcı mimar. Daha fazla bilgi için müracaata değil aşağıdaki röportaja baş vuracaksınız...
Bu proje nereden çıktı? Neden ev yaptınız Bodrum'da?
- 10 yıl önce İrfan Kuriş'le, Mey'in rıhtımında akşamdan kalma içki içerken, Türkbükü'nün tepesine bakıp, ‘‘Bak, böyle de bir yer varmış’’ dedik, ‘‘Hadi alalım. Bizim de Türkbükü'nde bir yerimiz olsun.’’ Aldık ama 5 yıl gidemedik çünkü yol-mol hak getire. Ne zaman yol açıldı, ‘‘Biz nereyi aldık?’’ diye gittik. Meğer güzel bir yer almışız...
Ve...
- Ve biz iki uyanık, bu 20 dönüm yere 8 tane biner metrekarelik müstakil havuzlu, garajlı villa yapmaya karar verdik: ‘‘Tanesini bir milyon dolardan satarız, köşe oluruz.’’ Binaları çizdik, inşaata başladık. Hayatımızda ilk defa kendimiz için yatırım yapıyoruz, çok heyacanlıyız. Arsayla ilgilenenler oluyor, burnumuzdan kıl aldırmıyoruz, sonunda çok para kazanacağız ya. O dönem de Türkiye uçuyor, millet faizlerle yaşıyor, neredeyse herkes rantiye. Fakat kriz oldu. Gerçi biz binaları bitirmiştik ama Bodrum'da 1000 metre kare ev arayan kimse kalmamıştı! Popo üstü yere oturduk!
Sonra?
- E yılmadık tabii! Ne yapsak, ne yapsak dedik ve sonunda ampul yandı: ‘‘Ev-otel-ev.’’
Nedir o?
- Bir tür devre-tatil. Ama var olanların en lüksü. 30 yıl boyunca aklına gelen her türlü hizmetin sunulduğu bir apart-otel'in bir dairesini bir haftalığına kiralıyorsun. Diyelim ki, yılın 33. haftası senin. 30 yıl boyunca bu böyle. O hafta gelemiyorsun değil mi, ‘‘Kardeşim, ben bu hafta değil, şu hafta gelmek istiyorum’’ diyorsun. Ya da ‘‘Sıkıldım ben buraya gelmekten. Ne bu her yıl Bodrum Bodrum’’ diyorsun, seni RCI'ın değişim sistemi içinde dünyanın bir ucundaki bambaşka bir yere gönderiyoruz. Ama müthiş otellere. RCI, ‘‘platin kart’’ üyeliğine geçmek istermiş meğer, biz hazır projeyle gelince, tamam dediler. Tabii ‘‘platin kart’’ sahibi olunca, ‘‘golden kart’’tan farklı olarak aklına gelebilecek en uçuk otellerde kalabiliyorsun. Biz böyle bir imkan tanıyoruz.
Günahımız ne olacak?
- Mart'ta mı gelmek istiyorsun, bedeli, 4500 Euro. Peşin verebilirsin ya da makul bir faizle Yapı Kredi'ye 5 yılda taksitle ödeyebilirsin. Ama ben kimseye sürekli Bodrum'a gelin demiyorum, aç kataloğu okyanusun neresine gitmek istiyorsan git...
Peki ne sağlayacak insana bu ev-otel-ev'ler?
- Aklının alabileceği en yüksek standartta yapıyoruz. Her banyoda jakuzi, her banyoda televizyon, her yatak odasında DVD, her salonda büyük ekran televizyon. Bir tarafıyla bir apart-otel. Ama alışılmamış bir atmosfer. Hem otel hem değil. Nedir otelin insana cazip gelen yanı? Kötü işleri hep başkası yapar. Burada da öyle. Güvenliğinden temizliğine kadar başkaları sorumlu. Housekeeping uçmuş bir noktada. Kahvaltını ediyorsun, senin için hizmete devamlı hazır olan 2 kişi arıyorsun, ‘‘Ben terasa çıkıyorum. Kaldırın kahvaltıyı’’ diyorsun, ekliyorsun: ‘‘Evi de toparlayın, alışverişi de yapın.’’ 8 bina var, her binada 6 ünite ve 8 havuz var. Minumum ortak alan olsun istedik. Komün hayat yok yani, bir havuzun etrafında herkesin toplanması birbirine bakması yok yani. İnanılmaz bir privacy! Burası bir tesis değil. Kafeterya, bar-mar yok. Evin orası. Tatile gidiyorsun evin hazır. Dekorasyonu yapılmış teknolojisi konmuş. Her şey ama her şey konfor üzerine kurulmuş...
Kimler üye oldu şimdiye kadar?
- Mustafa Taviloğlu, Sedat Aloğlu, Mehmet Cansun, Yiğit Şardan, Serdar Bilgili, Umur Talu, Ali Taran, Jak Davidas, Faruk Bayhan, Ayşe Ece Ege...
LİGHT METROSEKSÜEL
O kel değil aslında. Saçı olduğu halde kazıtıyor. Dazlak kafayı hem seksi buluyor hem de işine geliyor. Rahatına pek düşkün çünkü. Onun kıyafet derdi de yok. Eren Talu sadece beyaz gömlek giyiyor. Hep aynı marka. 5'er 5'er alıyor dolabına asıyor. Pardon, duruma göre beyaz tişörte terfi ettiği de oluyor! Ama esas olarak beyaz gömlek. Pantolonu ya kumaş ya deri. Ama mutlaka siyah. Hafta içi gömleği içeride, haftasonuyla birlikte gömleği dışarı çıkarıyor. ‘‘Casual wear’’ anlayışı bu. Cumhurbaşkanıyla görüşürken bile onu öldürsen kravat takmıyor. Yazın çoraplar atılıyor. Tabii ki hep aynı tip ayakkabı giyiliyor. Adam cins! Eşi Defne Samyeli ne diyor bu duruma bilmiyorum ama ofisinde sadece kadınlar çalışıyor. Kadınlara erkeklerden daha çok güveniyor. Son olarak ‘‘Light metroseksüel’’ olduğunu söylüyor. Kuralı şu: ‘‘Manikür pedikür tamam ama krem ve solaryuma hayır!’’
DETAY FUZİLİ BİR ŞEYDİR
Denir ya: ‘‘Detay çok önemlidir!’’ Hayır efendim, detay fuzili bir şeydir. Detaylarla değil insanla uğraşmak lazım. Onu mutlu etmek lazım. Mimari ödül alacağım diye o ahşap oradan geçecek, aradan bir metal çıkacak, neymiş şahane bir tasarım olacak. Bunlar ben değilim. Benim için sonuç önemli. O kişi mutlu mu memnun mu, bu önemli. Detaylar daha çok mimarları ilgilendiriyor. Ve mimarların arasındaki yarışmaları aslında insanlar hiç iplemiyor. Haberleri bile olmuyor....
Tüccar mimarlığı savunuyorum
Siz tüccar mimar mısınız?
- Elbette. Ve tüccar mimarlığı savunuyorum. Hayatta her şey, kafası çalışan insanlar için. Bizler neden çalışıyoruz? Daha iyi yaşamak için. Tamam, mimarlığı seviyorum ama esas olarak bu işi ailemle birlikte daha iyi yaşayabilmek için yapıyorum. Bu konuda herhangi bir kompleksim de yok. Hangi işi yaparsanız yapın, aynı anda tüccar olmanız gerekiyor. Başkalarını bilmem ama ben mimari ödülü almak için mimarlık yapmıyorum. Bilmem ne jürisindeki 5 kişinin beni başarılı bulup bulmaması hiç umrumda değil. Kim başarılı bulunuyorsa piyasada, o para kazanıyor. Bu kadar basit. İster kabul edin, ister etmeyin başarı, parayla ölçülüyor. E ben de fena kazanmıyorum. Bundan da utanacak halim yok...
Ya piyasanın saygın mimarları sizi küçümsüyorsa...
- Valla, o onların sorunu. Beni hiç ilgilendirmiyor. Ben keyif aldığım bir işi yapıyorum. Yiyorum içiyorum, hayatı istediğim gibi yaşıyorum. Allah sağlık versin. Daha ne isteyeyim?
Siz ballı bir mimar mısınız?
- Tarot bakan bir hanım var: Hülya Koçak. Hayatımda ilk defa tarot baktırdım. Dedi ki: ‘‘Siz şanslısınız. Her zaman dört ayağınızın üzerine düşüyorsunuz.’’ Ben de inanmaya başladım. Evet, galiba ballıyım!
Hayatta en çok şu iki şeyden mi korkulur: Metresler ve mimarlar.
- Ofisini yaptırıyorsan mimardan korkmayacaksın, bankanı, otelini yaptıracaksan da. Ama evini yaptırıyorsan korkabilirsin...
Var yani mimarlarla metresler arasında bir benzerlik!
- Evet ama ben bu kavramın uzağındayım. Ev yapmıyorum, zaten diğeri de yok!
Neden ofisinizde hep kızlar çalışıyor?
- Çünkü kadınlara daha çok güveniyorum. 19 mimar filan var...
Aralarında hiç erkek yok mu?
- Maalesef iki tane var! Onları da ben almadım, ortağım aldı.
Pahalıcı bir mimar mısınız?
- Hiç değilim. Maslak'ta bir binada çalışınca öyle bir hava oluyor. Oysa ben iyi mimarlığın asla çok para harcanarak yapıldığına inanmıyorum.
Gıcık ve ukala bir tarafınız var. Neden? Hangi konuda gıcıklığı kendinizde hak görüyorsunuz?
- Benim gıcıklığım olsa olsa mesleki olabilir. Yoksa herkese saygılıyım. Satabildikleri müddetçe herkes haklıdır. Kim daha iyi satıyorsa en başarılı o. Bunları söylemek ukalalık mı? Beğenen bizimle çalışsın, beğenmeyen başkasıyla. Ben son derece gerçekçiyim.
ÊAilede başka mimarlar da var değil mi?
- Evet, erkek kardeşim mimar. Annem babam da mimar. Üçü birlikte çalışıyor. Ben annem ve babamla yemek yiyip sohbet etmekten hoşlanıyorum. Benim tek başına olmam gerekiyor, kendi ekibimle çalışırsam daha iyi işler çıkarıyorum.
Son soru: Defne Samyeli ile evliğiniz nasıl gidiyor?
- Karımı kaybetmekten korkan bir erkeğim. Dolayısıyla çok iyi gidiyor.
MİNİMALİZMDEN NEFRET EDİYORUM
Ben minimalist mimar değilim. Nefret ediyorum bu kavramdan. Sade ve yalan bir anlayışın peşindeyim. Belki o yüzden beyaza ağırlık veriyorum. Hiçbir akımı takip etmiyorum. Yaptığın oteller bilmem neredeki filanca oteline benziyor iddialarını kabul etmiyorum. Ben esinlenmiyorum kardeşim! ‘‘Philippe Starck'tan etkilenmeyen mimar mı vardır?’’ tezine de katılmıyorum.
ERKEK BERBERİNDE BİR KADIN KESİYOR SAÇLARIMI
Saçlarınız var aslında sizin değil mi?
- Var ama saçsız halimi çok daha konforlu ve rahat buluyorum. Kafamı da seviyorum. Son 2 yıldır sıfıra vurduruyorum.
Siz mi başkaları mı kazıyor kafanızı?
- Maalesef berber alışkanlığım doğdu. Eskiden Defne sorumluydu bu işten. Hani kanişleri traş ettikleri bir alet vardır, ben küvete otururdum o da saçlarımı keserdi. Sonra bu bana yetmedi. Berbere gitmeye başladım. Veysel'e gidiyorum, çok şeker bir kız tıraş ediyor beni. Adı Ümran. Komik bir kız. Bir gün dedim ki, ‘‘Ayna tutsana, kafamın arkasını görmek istiyorum.’’ A bir baktım, kırmızı bir leke var! ‘‘Bu ne?’’ dedim. ‘‘E sizin böyle bir lekeniz var kafanızda’’ dedi. ‘‘Tam kazıyınca görünüyor.’’ Eve gidince heyecan içinde, ‘‘Defne biliyor musun, kafamda bir doğum lekesi var’’ dedim. ‘‘E günaydın.’’ dedi. Ekledi: ‘‘Deren'de de var, Defne'de de. Hep dalga geçiyoruz ya, senin doğum lekeni almışlar diye...’’
HAMİŞ: Eren Talu'nun Maslak'taki ofisinde Türkbükü ev-otel-ev'lerinin showroom'u var. Bizzat yaşayarak ne olacağını görebiliyorsunuz. Ya da şu internet adresine giriyorsunuz: www.evturkbuku.com
bekleyen 2 görevli bile var. Uzakdoğu'daki o çok pahalı otellerde olduğu gibi, her an hizmete hazır. Servis bu ölçüde yani. Sıkıldınız ve ‘‘Yeter artık! Her yıl Bodrum istemiyorum’’ mu dediniz, o zaman dünyanın herhangi bir yerinde bu ayardaki ev-otel-ev'lerde konaklayabiliyorsunuz. Ama RCI'ın altın değil, platin üyesi oluyorsunuz. İşte Eren Talu'nun son numarası bu. O artık yatırımcı mimar. Daha fazla bilgi için müracaata değil aşağıdaki röportaja baş vuracaksınız...
Bu proje nereden çıktı? Neden ev yaptınız Bodrum'da?
- 10 yıl önce İrfan Kuriş'le, Mey'in rıhtımında akşamdan kalma içki içerken, Türkbükü'nün tepesine bakıp, ‘‘Bak, böyle de bir yer varmış’’ dedik, ‘‘Hadi alalım. Bizim de Türkbükü'nde bir yerimiz olsun.’’ Aldık ama 5 yıl gidemedik çünkü yol-mol hak getire. Ne zaman yol açıldı, ‘‘Biz nereyi aldık?’’ diye gittik. Meğer güzel bir yer almışız...
Ve...
- Ve biz iki uyanık, bu 20 dönüm yere 8 tane biner metrekarelik müstakil havuzlu, garajlı villa yapmaya karar verdik: ‘‘Tanesini bir milyon dolardan satarız, köşe oluruz.’’ Binaları çizdik, inşaata başladık. Hayatımızda ilk defa kendimiz için yatırım yapıyoruz, çok heyacanlıyız. Arsayla ilgilenenler oluyor, burnumuzdan kıl aldırmıyoruz, sonunda çok para kazanacağız ya. O dönem de Türkiye uçuyor, millet faizlerle yaşıyor, neredeyse herkes rantiye. Fakat kriz oldu. Gerçi biz binaları bitirmiştik ama Bodrum'da 1000 metre kare ev arayan kimse kalmamıştı! Popo üstü yere oturduk!
Sonra?
- E yılmadık tabii! Ne yapsak, ne yapsak dedik ve sonunda ampul yandı: ‘‘Ev-otel-ev.’’
Nedir o?
- Bir tür devre-tatil. Ama var olanların en lüksü. 30 yıl boyunca aklına gelen her türlü hizmetin sunulduğu bir apart-otel'in bir dairesini bir haftalığına kiralıyorsun. Diyelim ki, yılın 33. haftası senin. 30 yıl boyunca bu böyle. O hafta gelemiyorsun değil mi, ‘‘Kardeşim, ben bu hafta değil, şu hafta gelmek istiyorum’’ diyorsun. Ya da ‘‘Sıkıldım ben buraya gelmekten. Ne bu her yıl Bodrum Bodrum’’ diyorsun, seni RCI'ın değişim sistemi içinde dünyanın bir ucundaki bambaşka bir yere gönderiyoruz. Ama müthiş otellere. RCI, ‘‘platin kart’’ üyeliğine geçmek istermiş meğer, biz hazır projeyle gelince, tamam dediler. Tabii ‘‘platin kart’’ sahibi olunca, ‘‘golden kart’’tan farklı olarak aklına gelebilecek en uçuk otellerde kalabiliyorsun. Biz böyle bir imkan tanıyoruz.
Günahımız ne olacak?
- Mart'ta mı gelmek istiyorsun, bedeli, 4500 Euro. Peşin verebilirsin ya da makul bir faizle Yapı Kredi'ye 5 yılda taksitle ödeyebilirsin. Ama ben kimseye sürekli Bodrum'a gelin demiyorum, aç kataloğu okyanusun neresine gitmek istiyorsan git...
Peki ne sağlayacak insana bu ev-otel-ev'ler?
- Aklının alabileceği en yüksek standartta yapıyoruz. Her banyoda jakuzi, her banyoda televizyon, her yatak odasında DVD, her salonda büyük ekran televizyon. Bir tarafıyla bir apart-otel. Ama alışılmamış bir atmosfer. Hem otel hem değil. Nedir otelin insana cazip gelen yanı? Kötü işleri hep başkası yapar. Burada da öyle. Güvenliğinden temizliğine kadar başkaları sorumlu. Housekeeping uçmuş bir noktada. Kahvaltını ediyorsun, senin için hizmete devamlı hazır olan 2 kişi arıyorsun, ‘‘Ben terasa çıkıyorum. Kaldırın kahvaltıyı’’ diyorsun, ekliyorsun: ‘‘Evi de toparlayın, alışverişi de yapın.’’ 8 bina var, her binada 6 ünite ve 8 havuz var. Minumum ortak alan olsun istedik. Komün hayat yok yani, bir havuzun etrafında herkesin toplanması birbirine bakması yok yani. İnanılmaz bir privacy! Burası bir tesis değil. Kafeterya, bar-mar yok. Evin orası. Tatile gidiyorsun evin hazır. Dekorasyonu yapılmış teknolojisi konmuş. Her şey ama her şey konfor üzerine kurulmuş...
Kimler üye oldu şimdiye kadar?
- Mustafa Taviloğlu, Sedat Aloğlu, Mehmet Cansun, Yiğit Şardan, Serdar Bilgili, Umur Talu, Ali Taran, Jak Davidas, Faruk Bayhan, Ayşe Ece Ege...
LİGHT METROSEKSÜEL
O kel değil aslında. Saçı olduğu halde kazıtıyor. Dazlak kafayı hem seksi buluyor hem de işine geliyor. Rahatına pek düşkün çünkü. Onun kıyafet derdi de yok. Eren Talu sadece beyaz gömlek giyiyor. Hep aynı marka. 5'er 5'er alıyor dolabına asıyor. Pardon, duruma göre beyaz tişörte terfi ettiği de oluyor! Ama esas olarak beyaz gömlek. Pantolonu ya kumaş ya deri. Ama mutlaka siyah. Hafta içi gömleği içeride, haftasonuyla birlikte gömleği dışarı çıkarıyor. ‘‘Casual wear’’ anlayışı bu. Cumhurbaşkanıyla görüşürken bile onu öldürsen kravat takmıyor. Yazın çoraplar atılıyor. Tabii ki hep aynı tip ayakkabı giyiliyor. Adam cins! Eşi Defne Samyeli ne diyor bu duruma bilmiyorum ama ofisinde sadece kadınlar çalışıyor. Kadınlara erkeklerden daha çok güveniyor. Son olarak ‘‘Light metroseksüel’’ olduğunu söylüyor. Kuralı şu: ‘‘Manikür pedikür tamam ama krem ve solaryuma hayır!’’
DETAY FUZİLİ BİR ŞEYDİR
Denir ya: ‘‘Detay çok önemlidir!’’ Hayır efendim, detay fuzili bir şeydir. Detaylarla değil insanla uğraşmak lazım. Onu mutlu etmek lazım. Mimari ödül alacağım diye o ahşap oradan geçecek, aradan bir metal çıkacak, neymiş şahane bir tasarım olacak. Bunlar ben değilim. Benim için sonuç önemli. O kişi mutlu mu memnun mu, bu önemli. Detaylar daha çok mimarları ilgilendiriyor. Ve mimarların arasındaki yarışmaları aslında insanlar hiç iplemiyor. Haberleri bile olmuyor....
Tüccar mimarlığı savunuyorum
Siz tüccar mimar mısınız?
- Elbette. Ve tüccar mimarlığı savunuyorum. Hayatta her şey, kafası çalışan insanlar için. Bizler neden çalışıyoruz? Daha iyi yaşamak için. Tamam, mimarlığı seviyorum ama esas olarak bu işi ailemle birlikte daha iyi yaşayabilmek için yapıyorum. Bu konuda herhangi bir kompleksim de yok. Hangi işi yaparsanız yapın, aynı anda tüccar olmanız gerekiyor. Başkalarını bilmem ama ben mimari ödülü almak için mimarlık yapmıyorum. Bilmem ne jürisindeki 5 kişinin beni başarılı bulup bulmaması hiç umrumda değil. Kim başarılı bulunuyorsa piyasada, o para kazanıyor. Bu kadar basit. İster kabul edin, ister etmeyin başarı, parayla ölçülüyor. E ben de fena kazanmıyorum. Bundan da utanacak halim yok...
Ya piyasanın saygın mimarları sizi küçümsüyorsa...
- Valla, o onların sorunu. Beni hiç ilgilendirmiyor. Ben keyif aldığım bir işi yapıyorum. Yiyorum içiyorum, hayatı istediğim gibi yaşıyorum. Allah sağlık versin. Daha ne isteyeyim?
Siz ballı bir mimar mısınız?
- Tarot bakan bir hanım var: Hülya Koçak. Hayatımda ilk defa tarot baktırdım. Dedi ki: ‘‘Siz şanslısınız. Her zaman dört ayağınızın üzerine düşüyorsunuz.’’ Ben de inanmaya başladım. Evet, galiba ballıyım!
Hayatta en çok şu iki şeyden mi korkulur: Metresler ve mimarlar.
- Ofisini yaptırıyorsan mimardan korkmayacaksın, bankanı, otelini yaptıracaksan da. Ama evini yaptırıyorsan korkabilirsin...
Var yani mimarlarla metresler arasında bir benzerlik!
- Evet ama ben bu kavramın uzağındayım. Ev yapmıyorum, zaten diğeri de yok!
Neden ofisinizde hep kızlar çalışıyor?
- Çünkü kadınlara daha çok güveniyorum. 19 mimar filan var...
Aralarında hiç erkek yok mu?
- Maalesef iki tane var! Onları da ben almadım, ortağım aldı.
Pahalıcı bir mimar mısınız?
- Hiç değilim. Maslak'ta bir binada çalışınca öyle bir hava oluyor. Oysa ben iyi mimarlığın asla çok para harcanarak yapıldığına inanmıyorum.
Gıcık ve ukala bir tarafınız var. Neden? Hangi konuda gıcıklığı kendinizde hak görüyorsunuz?
- Benim gıcıklığım olsa olsa mesleki olabilir. Yoksa herkese saygılıyım. Satabildikleri müddetçe herkes haklıdır. Kim daha iyi satıyorsa en başarılı o. Bunları söylemek ukalalık mı? Beğenen bizimle çalışsın, beğenmeyen başkasıyla. Ben son derece gerçekçiyim.
ÊAilede başka mimarlar da var değil mi?
- Evet, erkek kardeşim mimar. Annem babam da mimar. Üçü birlikte çalışıyor. Ben annem ve babamla yemek yiyip sohbet etmekten hoşlanıyorum. Benim tek başına olmam gerekiyor, kendi ekibimle çalışırsam daha iyi işler çıkarıyorum.
Son soru: Defne Samyeli ile evliğiniz nasıl gidiyor?
- Karımı kaybetmekten korkan bir erkeğim. Dolayısıyla çok iyi gidiyor.
MİNİMALİZMDEN NEFRET EDİYORUM
Ben minimalist mimar değilim. Nefret ediyorum bu kavramdan. Sade ve yalan bir anlayışın peşindeyim. Belki o yüzden beyaza ağırlık veriyorum. Hiçbir akımı takip etmiyorum. Yaptığın oteller bilmem neredeki filanca oteline benziyor iddialarını kabul etmiyorum. Ben esinlenmiyorum kardeşim! ‘‘Philippe Starck'tan etkilenmeyen mimar mı vardır?’’ tezine de katılmıyorum.
ERKEK BERBERİNDE BİR KADIN KESİYOR SAÇLARIMI
Saçlarınız var aslında sizin değil mi?
- Var ama saçsız halimi çok daha konforlu ve rahat buluyorum. Kafamı da seviyorum. Son 2 yıldır sıfıra vurduruyorum.
Siz mi başkaları mı kazıyor kafanızı?
- Maalesef berber alışkanlığım doğdu. Eskiden Defne sorumluydu bu işten. Hani kanişleri traş ettikleri bir alet vardır, ben küvete otururdum o da saçlarımı keserdi. Sonra bu bana yetmedi. Berbere gitmeye başladım. Veysel'e gidiyorum, çok şeker bir kız tıraş ediyor beni. Adı Ümran. Komik bir kız. Bir gün dedim ki, ‘‘Ayna tutsana, kafamın arkasını görmek istiyorum.’’ A bir baktım, kırmızı bir leke var! ‘‘Bu ne?’’ dedim. ‘‘E sizin böyle bir lekeniz var kafanızda’’ dedi. ‘‘Tam kazıyınca görünüyor.’’ Eve gidince heyecan içinde, ‘‘Defne biliyor musun, kafamda bir doğum lekesi var’’ dedim. ‘‘E günaydın.’’ dedi. Ekledi: ‘‘Deren'de de var, Defne'de de. Hep dalga geçiyoruz ya, senin doğum lekeni almışlar diye...’’
HAMİŞ: Eren Talu'nun Maslak'taki ofisinde Türkbükü ev-otel-ev'lerinin showroom'u var. Bizzat yaşayarak ne olacağını görebiliyorsunuz. Ya da şu internet adresine giriyorsunuz: www.evturkbuku.com