24 saatte Milano
Bu kentte; tarih, tasarım, lezzetli yemekler, bol eğlence ve güzel mi güzel insanlar bulacaksınız. 24 saat asla yetmez ama yerlilerinden aldığınız tavsiyelerle şehrin tadına gerçek bir Milanolu gibi varmak mümkün.
* 11.00: THY ile yaklaşık üç saat uçtuktan sonra Malpensa Havaalanın’dan şehir merkezi taksiyle (90 euro) ve otobüsle (10 euro) yaklaşık bir saat trenle 40 dakika kadar. Ve artık şehir merkezi sayılan Duomo Meydanı’ndasınız. Mercanti Caddesi’nden yukarı doğru yürüyün, ileride sağdaki sokaklarda çok şirin oteller bulabilirsiniz. Hotel London 80 euro.
* 12.00: Eşyalarınızı atar atmaz tekrar Duomo Meydanı’na dönün. Meydandaki büyük katedrali gezin. Kateralin hemen yanında La Rinascente alışveriş merkezi var. Tasarım objelere meratlıysanız alt katını gezin. biraz pahalı ama içiniz gidecek.
* 13.00: Acıkmaya başladınız mı? La Rinascente’nin solundan Radegonda sokağına girin. Size Milano’nun meşhur çöreği panzerotti’den yedireceğim. Luini Panzerotti’nin önündeki kuyruk sizi caydırmasın, hızlı ilerliyor ve ayaküstü yediğiniz lezzete değiyor. (3.5 euro) Ama çok yemeyin, az sonra harika bir öğle yemeğine gideceğiz.
13.30: Bir taksiye atlayın (11 euro). Şoföre; “Via L. Palazzi No:4 Ristorante De Oscar” deyin (ya da en iyisi bir kağıda yazıp okutun). Acele etmeniz lazım, gideceğiniz tipik İtalyan lokantası öğle yemeğinden sonra kapatıyor. Bu şirin dükkanda dev tabaklarda gelen etlere, makarnalara, i-na-na-ma-ya-cak-sınız. Yanına house şarap ısmarlayın. Servis yapan kumral afet aslında sahibinin kızı. Duvarlarda neden Mussolini’nin sözlerinin asılı olduğunu sorduğunuzda “benim deli babamın marifetleri” diyor. (Kişi başı 25 euro)
14:30: Milano’ya gidip de Corso Como’da aperetivo yapmadan dönmek olmaz. Aperetivo dedikleri, öğleden sonra içkili atıştırma. Oscar Restoranı’ndan burası için taksiye yine 9 euro ödeyeceksiniz. Meydandaki açık pazarda fazla vakit kaybetmeyin. Eğer meraklısıysanız caddeye bakan Dammann Kardeşler çaycısına girin. Envai çeşit çaydan çok şık paketlerde harika hediyelikler alabilirsiniz. Hemen yanında Hihh Tech adında dev bir mağaza var. Buradan çok ucuza, çok ilginç ev aksesuarları, hediyelikler, elektronik eşyalar var. Almasanız bile mutlaka gezin.
15.00: Corso Como bir nevi soho. Tasarım dükkanları, butik kafeleri var. 10 numarayı bulacaksınız. Bu kafenin içinde hem çok güzel (ama çok pahalı) bir mağaza var; eğer üst katına çıkarsanız çok özel kitapların bulunduğu bir alan gezebilirsiniz. Artık yorulduysanız, erken bir aperetivo’ya ne derseniz? Corso Como 10’da bulunan kafe nezif bir tercih.
16.00: Yeterince soluklandıysanız hadi Via Spiga ve Via Montenapolione’ye. Bunlar, birbirini kesen ve Milano’nun en ünlü markalarının bulunduğu prestij caddeleri. Corso Como’dan yine 10 euro vererek taksiyle 10-15 dakikada ulaşabilirsiniz.
18.00: Bence artık otele dönüp, varsa aldıklarınızı odaya bırakıp güzel bir Milona gecesine hazırlanma vakti. Önce akşam yemeğini planlayın. Gideceğiniz her yer için ayrı ayrı rezervazyon gerekebilir. Ortamları biraz ağır ama tipik İtalyan restoranları. Eğer İtalyan mutfağı takılmak isterseniz Bice ya da Giacomo Bistro’yu deneyin. Balık seviyorsanız, çok değişik balık yemekleri var: La Rizakka. Güzel bir et yemek için El Porteno orta şıklık ve pahalılıkta; Joe Cipolla daha salaş.
20.00: Joe Cipolla’yı tercih ederseniz (Via Vigevano, 33; kişibaşı 40 euro) çıkışta kanal kenarı gezisi yapmayı unutmayın. Taksiye, gidiş-geliş yine 10’ar euro bayılıyorsunuz.
22.30: Eğlence turunaü başlamak için şehrin en ‘in’ yerlerinden biri Armani’nin barı. Ama erken gitmek lazım. Sonra giremezsiniz. Milano’da içkinize hemen her yerde 10-20 euro ödüyorsunuz.
24.00: Armani sonrası için iki alternatif: Biri; Hollywood gece kulübünün içindeki Prive adlı ayrı bölüm. Diğeri; Riyad Yacout. Bizim Cahide tarzı bir yer, dansözler falan çıkıyor; hem yabancılık da çekmezsiniz. 23.00’ten sonra doluyor. (Via Codore, No:23)
03.00: Son atış içinse adres Toptown. Zaten otelinize çok yakın: Via Paolo Da Connobio No:5) Adından da anlaşılacağı gibi; gecenin o saatinde Milano’da ‘yükselmiş’ kim varsa orada toplanıyor.
10.00: Uyanın artık! Beş saat uyku yeter; daha uçakta da üç saat uyuyabilirsiniz. Zaten bir saat kahvaltı ve eğer şarküteri seviyorsanız alışveriş için Duomo Meydanı’ndaki ünlü şarküterici Peck’e (Zara’nın arka sokağı) uğmaya ancak vaktiniz var. Sonra ver elini İstanbul!
En öz hakiki ‘Richie’ kim kim kimden daha ‘Rich’
METROPOLEMİK
İstanbul gecelerinde çizgi film kahramanı Richie Rich polemiği dönüyor; insanlar ikiye, vicdanlar dörde bölünmüş durumda. Bir tarafta Richie Rich partilerini düzenleyen Mert Vidinli, ortağı, arkasındaki Emre Ergani ve W Oteli; diğer yanda Richie Club’ı açan Kalust Şalcıoğlu. Mesele isim anlaşmazlığı. Vidinli partilerine daha önce başladı ama Şalcıoğlu marka tescilini daha önce yaptığı için Richie Rich partilerinin yapılması engelledi
Mert Vidinli
* 2011 Eylül ayından beri Richie Rich adında partiler düzenliyorduk. İstanbul, Ankara, İzmir, Bodrum, Antalya hatta Milano’da 100 civarında Richie Rich partisi yaptık. Sonra çevreden “hayırlı olsun, mekan açmışsınız” diye tebrikler almaya başladık. Şaşırdık kaldık...
* Açıkçası partilerin isminin patentini almamız gerektiği, başımıza böyle bir olay gelebileceği aklımızın ucundan bile geçmemişti. Geçen kasım ayında her salı partilerimizi yaptığımız W otele, bu ismi artık kullanamayacağımıza dair bir tebliğgat geldi.
* Partilerimizin birçok kez haberi yapıldı. Herkes Richie Rich ismini bizim yaptığımız partilerle biliyordu. Markayı alan değil, popüler kılan sahibidir. Ekmeğimiz elimiden alınmış oldu.
ama bu tescil meselesinden dolayı artık partilerimizi yapmamaya karar verdik.
* Kendisi yasal hakkını kullanarak markasını almış. Biz de kendi markamızın tescili sürecini bekliyoruz. Eğlence sektörü Mert Vidinli başarısını daima duyacak. Bu salı ‘Kings&Queens of İstanbul’ parti serimize başlıyoruz. Karşı şirketin de başarılı çalışmalar yapmasını arzu ettiğimi söylemek isterim.
Kalust Şalçıoğlu
* Türkiye’nin en lüks gece kulübünü açmak için yola çıktık. İsim arama aşamasında anketler düzenledik. Çıkan sonuçlardan biri de Richie’ydi. Marka adı da alınmamıştı. İsmi aldık, kulübümüzü Nişantaşı’nda açtık. Bu ciddi bir yatırım. Eğlence sektöründe grup otelleri, kafeleri de açmayı planlıyoruz.
* Ben bir işadamıyım. Bu işe ego olsun diye değil, para kazanmak için girdim. Marka’ya bu kadar yatırım yaptıktan ve hukuki olarak isim bünyeme geçtikten sonra, üçüncü kişilerin markamı kullanmasına izin veremezdim.
* Twitter’da adımı vermeden ve beni ima eden (ya da üzerime alındığım ki böyleyse ben özür diliyorum) “Taklittir” minvalinde hakaret mesajları attılar. Markayı kullanmaları durumunda tazminat davası açmam gerekiyordu. Bu çocuklar bu parayı ödeyemez. Partilerinin yapıldığı W Otel de davanın muhataplarından olacaktı. O otelin sahibinin kalbinde böyle kötü bir yer edinmek istemem.
* O ekipten iki kişiyle birer kere telefonda konuşmuşluğum var. Yapıcı bir dille, inandığım ve hukuki olarak sahip olduğum hakları her seferinde kendilerine izah ettim. Yine başa dönüyoruz: Bizim grup olarak planladığımızın yanında gerçekten kayda değer bir marka oluştuğunu görmüş olsaydım, bu ismi almazdım. N’olacak, helali hoş olsun...
Fotoğraf: Levent Kulu