10 maddede Prag
Şu sıralarda ya da önümüzdeki kış zaman diliminde yolunuz düşerse hatırlayın bu yazıyı. Prag demek bunlar demek... En azından benim için öyle. Ya da: Öyleydi...
İçine işleyen buz gibi soğuk demek...
Soğuğun yanı sıra bir de soğuk tarihi binalar demek...
Charles Köprüsü
Tabii ki üzerine barok heykeller kondurulmuş meşhur Charles Köprüsü ve romantizm demek... Ama bence hiç de romantik bir köprü değil. Turist dolu. Bazen yürünmüyor bile. Zaten Prag neden romantik şehirler arasında sayılıyor, onu da anlamış değilim. Yeri gelmişken bunu da çemkirmiş olayım. Oh be!
Fosur fosur sigara içilen mekanlar demek...
Mekanlarında durmadan çalan 80’ler müziğine maruz kalmak demek...
Tretter’s adlı barda nefis kokteylleri nefis kristal kadehlerde içmek demek...
Bol bol et yemek demek... Vejetaryen isen yandın! Diyet yapıyorsan da öyle. Çünkü Prag’lı için sofrada bol et, bol hamur, bol lahana olmazsa yemek yemekten sayılmıyor. Bu arada etler çeşit çeşit, leziz ve porsiyonlar maşaallah, dağ gibi.
Keçi amblemli o meşhur Çek birasından soğuk soğuk içmek demek... İşin ilginç tarafı, Adana’da Anadolu grubu tarafından üretilmeye başlanmış bu Çek birası. Orada öğrendim. Yani bizim ellerde de bulmak mümkünmüş artık.
Kafka'nın bir dönem yaşadığı 22 numaralı mavi ev...
Eh tabii bir de Kafka demek... Yaşadığı ev, müzesi, adını taşıyan kafelerle filan Kafka peşinizi bırakmıyor bu şehirde...
Tren yolculuğu demek... Hemen ana istasyona gidip yakınlardaki bir Avrupa şehrine doğru çuf çuflamak... Nefis oluyor, çok sisli oluyor, Livaneli’nin Sis filmiyle Agatha Christie’nin 16.50 Treni adlı kitabı akla geliyor, yani insan bol bol hayal kuruyor!