Seçimden sonra IMF’ye canımız feda

"Git, anlaş" derken, kendine göre önemli bir uyarıyı ihmal etmiyor:

"Seçime gidiyoruz, ona göre".

Birbirini tutmayan onca laftan sonra, Tayyip Erdoğan sonunda IMF ile masaya oturmak zorunda kalıyor. Ümük sıkma kabadayılığı ile başlayan IMF ile itiş-kakış, "bizi kimse yüzde 2-3’lük büyümeye zorlayamaz" efeliğine uzanıyor.

Sonunda efelik, kabadayılık ve bunlar adına ne varsa, iflas ediyor. Erdoğan, ilgili bakana "git, IMF ile anlaş" demek zorunda kalıyor.

TEKRAR AYNI NOKTAYA

Burada yadırgadığım bir durum var.

Ekonomik yorumların çoğunda, IMF ile anlaşmada Türkiye’ye verilecek para ön plana çıkıyor. 15 mi, 25 mi, kaç milyar dolar verecek? Oysa, önemli olan miktar değil. Önemli olan, Türkiye’nin yeniden IMF ile anlaşmak zorunda kalması. Üzerinde asıl durulması gereken konu bu. 2001 krizinden 2008’e. Kaldı ki, verilecek para ne kadar yüksek olursa, reçete o kadar acı. Türkiye-IMF tarihi bunun örnekleriyle dolu.

IMF’ye neden mecbur kalıyoruz? Yanıt basit. Global kriz nedeniyle. Eksik ve yanlış. Global kriz olmasaydı bile, Türkiye yine IMF ile masaya oturmak zorunda kalacaktı. Hesabı tutmayan enflasyon, büyüyen cari açık, küçülen ekonomi, artan işsizlik çoktandır alarm zillerini çalıyor.

Aslında, AKP iktidarının beceriksizliğini global kriz örtüyor. AKP’yi global kriz kurtarıyor. Kurtarırken batırıyor. Paradoksal biçimde.

BÄ°R GARÄ°PLÄ°K VAR

O kabadayılıklara siz boş verin, AKP kurtuluş harekatına IMF’yi de katmak için, çoktan karar veriyor. Karar veriyor, ama sanki ayak sürçüyor. Çünkü, koşulu var.

Seçim. Mart sonundaki yerel seçimler.

Ümük sıkmak efeliğinin altında, yerel seçimler yatıyor. IMF’ye verilen mesaj şu:

"Sizinle anlaşalım, ama önümüzdeki seçim var, seçime kadar bize üç ay izin verin, sonrası Allah Kerim."

Ümüğümüzü seçime kadar sıkmayın, ricası. Kabadayılıktan ricaya gerileme. Süklüm püklüm.

Burada da bir gariplik var. IMF global kriz nedeniyle, tüm dünyaya "vergileri düşür, harcamaları artır" telkininde bulunuyor. Talebi canlandırmak adına.

Türkiye’ye tam tersini söylüyor. "Vergileri artır, harcamaları kıs". Yatırımlar aynı kefede.

Global kriz de dahil olmak üzere, global kriz dışı bir durumun göstergesi.

Hele, ÅŸu yerel seçimleri atlatalım, ondan sonra, IMF’ye canımız feda.Â

Bunun adı resesyon

TEĞET geçiyor, hamdolsun bize bir şey olmaz nakaratıyla karışık, şimdi krizin ortasındayız.

Teknik adı resesyon. Türkçesi gerileme, küçülme. Resmi rakamlar açıklanıyor. Açıklama ekonominin küçüldüğünü gösteriyor. Yani, resesyon. Diğer veriler önümüzdeki yılda da, küçülmenin devam edeceğini gösteriyor. Buna karşılık, gelecek yılın bütçesi 2009’da ekonominin yüzde 4 oranında büyüyeceği varsayımına dayanıyor. Bütçe daha Meclis’te görüşülürken, hayata ters düşüyor.

Küçülmenin ürkütücü boyutu işsizlik. Mayıstan bu yana 385 bin kişi işsiz kalıyor. Geçen yılın eylül ayına göre, 2 milyon 548 bin kişi daha işsiz kalıyor. İşsizlerin yüzde 45’i lise ve üniversite mezunu.

AKP’nin iyimserlik pompalaması bir şey ifade etmiyor. Çok zor bir yıla giriyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları