Şaron ile çok zor

KUDÜS'teki Şark Evi'nin İsrail tarafından işgali, sadece 1993'den bu yana barış için harcanan tüm çabalara indirilen ağır bir darbe değil, aynı zamanda Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri de zora sokacak kaba saba bir adım.

Filistin'in Doğu Kudüs'teki siyasi varlığını simgeleyen Şark Evi'ni, İsrailli şahinler hiçbir zaman içlerine sindiremediler. Yabancı devlet adamlarının, İsrail'e resmi ziyaret sırasında Kudüs'te Şark Evi'ni ziyaretleri her zaman olay yarattı.

Tansu Çiller'in de başına böyle bir olay gelmişti. İsrail'i ziyaret eden ilk Türk Başbakanı olarak, Kudüs'te Şark Evi'ne de gitmesi büyük tepkiyle yol açmış, İsrail basını günlerce olayı 'skandal' başlıkları altında ele almıştı. Çünkü, Şark Evi'ni ziyaret, Filistin devletini zımnen tanıma ve Doğu Kudüs'ün de Filistin başkenti olarak legalleştirme girişimi diye yorumlanmıştı.

Çünkü, Doğu Kudüs'teki Filistin kurumları, Filistin'in bağımsızlığına ve Kudüs'ün başkent olarak paylaşılmasına giden ilk adımlar olarak kabul edilir ve sembolik değerleri her iki taraf için de çok yüksektir.

İntihar saldırısından sonra, İsrail sadece Şark Evi'ni değil, aralarında diyanet işleri merkezi, İletişim Bakanlığı da olmak üzere Filistin'e ait sekiz ofise daha el koydu. .

Ancak, Şark Evi'ni kapatmakla kalınmadı, kapısına da İsrail bayrağı çekildi. Bu, Filistin'in ikinci kez işgali demektir. Filistin kamuoyunun da İslam dünyasının da yorumu böyle.

Bu yorumun Türkiye'yi etkilememesi mümkün olabilir mi?

* * *

BEİLİN, İşçi Partisi'nin barış için en çok çaba sarf eden simalarından, eski dışişleri bakanı. Beilin. Önceki gün yaptığı açıklamada, Şark Evi'nin işgalini 'çocukça bir hareket' olarak yorumladı ve 'Şark Evi, İslam için dördüncü en kutsal yer haline gelmeden İsrail derhal oradan çekilmelidir' dedi.

Şark Evi'nin işgali sadece dini mesajlar taşımıyor. Daha da önemlisi bu adım, Oslo Anlaşması'nın yırtılıp atılması anlamına geliyor.

Nitekim Arafat, önceki gün yabancı misyon şeflerini, işgale son verilmesi için yardıma çağırırken Peres'in 1993'te Norveç Dışişleri Bakanı'na yazdığı bir mektubu da verdi. Bu mektupta Peres, Kudüs'teki Filistin kurumlarına dokunulmayacağı güvencesini dile getiriyordu. Ve bu anlaşmanın imzalanması için Filistin'e verilmiş olan bir güvenceydi.

Şaron yönetimi, başından beri izlediği politikalarla İsrail'in barış sürecini bir kenara bırakıp, barış için kendi koşullarını dayatma kararında olduğunu gösteriyor.

Bu yaklaşım, sadece Ortadoğu barışına değil Türk-İsrail ilişkilerini de tehdit ediyor.

* * *

İSRAİL ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geleceği Şaron politikalarının ipoteği altına giremez. Ne de, Türkiye'ye gelip 'İran'a karşı ortak savunma sistemi geliştirelim' diyen Savunma Bakanı'nın özensiz açıklamalarına tahammül edebilir.

Türkiye, Şaron Yönetimi ile ilişkilere mesafe koymaktan çekinmemeli. Bu tavır İsrail'de de destek bulacaktır.

Ankara'da Şaron'a yapılan, ateşkes için ısrarı bırakıp görüşmelere derhal başlaması önerisi gibi.

İsrail barış sürecinin önde gelen müzakerecilerinden David Levy'nin, Şaron'un ateşkes koşulundan vazgeçmesi ve görüşmelerin önkoşulsuz olarak derhal başlaması çağrısını yapması, Haaretz Gazetesi'nin dünkü sayısında yer alan bir makalede, 'Türkiye'den örnek alın. Teröristlerle konuşmayın ama barıştan yana unsurlarla oturun konuşun, birlikte yaşam iklimi sağlayın' denmesi de bunun gösteriyor.

Türkiye'nin Şaron Yönetimi'ne mesafeli duruşu, iki ülke arasındaki ilişkilerin güvencesi olacak.
Yazarın Tüm Yazıları