Saniyenin yüz binde biri

TELEVİZYON yayınlarının başladığı ilk yıllardı.Sık sık aynı şeyi yaşardım.

Gece yarısı uyandığımda, yatağımın karşısındaki televizyon ekranında görüntü gitmiş olurdu.

Her defasında karşımda karlı bir ekran bulurdum.

Siyah ekran karanlık bir gökyüzüne dönüşür, binlerce küçük nokta, yıldızlar gibi yanıp sönerdi.

O boş ekranın aslında, káinatın oluşumunu anlatan en müthiş belgesel olduğunu aklımdan bile geçiremezdim.

Bunu yıllar sonra öğrenecektim.

* * *

Başlangıçta küçücük bir nokta vardı.

Gözle görülemeyecek, atom kadar küçük bir nokta.

Bugüne kadar bildiğimiz bütün madde, enerji, zaman ve mekán, bu noktanın içine sıkışmıştı.

Bundan 13.7 milyar yıl önce işte bu nokta patladı.

Bilim dilinde buna "big bang", yani "büyük patlama" denildi.

Káinat bu patlamadan doğdu.

* * *

Büyük patlamayı izleyen saniyenin yüz binde biri kadar zaman içinde madde soğudu ve güneşin merkezinin bir milyon katı sıcaklığa düştü.

O süre içinde, maddenin en küçük bileşenleri olan "Quarklar", bir araya gelerek proton ve nötronu oluşturdu.

Büyük patlamadan, saniyenin yüz binde biri kadar zaman sonra proton ve nötronlar bir araya gelerek en hafif iki eleman olan hidrojen ve helyumu meydana getirdi.

Birinci saniye tamamlanmadan, dört büyük güç oluştu:

Elektromanyetik güç, yerçekimi, düşük nükleer güç ve yüksek nükleer güç.

Bilim adamları bu dört gücün aslında aynı gücün görünümleri olduğuna inandılar ama bunu hálá ispatlayamadılar.

Káinat, ancak bu dört gücün dengeli beraberliğiyle varlığını sürdürebilir.

Büyük patlamayı izleyen 300 bin yıl içinde káinatı büyük bir toz bulutu kapladı.

Hidrojen ve helyumdan oluşan bu toz bulutu, trilyonlarca ayrı buluta bölününce dağıldı ve káinat gözle görülebilir hale geldi.

Ancak, onu görecek göz yoktu.

Káinat soğudukça ve sakinleştikçe, her ayrı hidrojen ve helyum bulutu ayrı bir yıldız galaksisi haline geldi.

Hidrojen yanmaya başlayınca, milyonlarca ton madde enerjiye dönüştü ve her saniye bir yıldız doğdu.

Káinatın en büyük kütleleri yıldızlardır ve onlar kendi enerjilerini üretebilirler.

Káinatın en küçük şeyleri ise uzay tozlarıdır ve ancak mikroskop altında görünebilirler.

Yeryüzünün atmosferine her gün 100 ton uzay tozu yağar.

* * *

Peki ya hayat? O ne zaman başladı?

"Gaya" teorisine göre yeryüzünün oluşumu, aslında hayatın başlangıcıdır.

Çünkü dünya, enerji ve maddesinin iç dengeleriyle kendini sürdürür.

Bu da bir nevi hayattır.

Ancak insan hayatı tek hücreyle başladı.

İlk hücreler bakterilerdi.

İnsan gövdesi aslında, yaşayan bir insanlık tarihi müzesidir.

Canlı da, tıpkı káinat gibi madde ve enerjiden oluşur.

İlk canlı hücre, dünyanın oluşumundan sonraki ilk 750 milyon yıl içinde hayat buldu.

İlk canlı sudan geldi.

Hálá sudan gelmeye devam ediyor.

Yeryüzünün yüzde 65’ini denizler oluşturur.

İnsan gövdesinin de yüzde 65’i sudur.

Her canlı, hayatının ilk dönemini mutlaka ıslak bir ortamda geçirir.

Kanımızdaki suyun tuzu, deniz suyundakiyle aynıdır.

Ağladığımız veya terlediğimiz zaman vücudumuzdan deniz suyu çıkar.

Káinat nasıl bir "big bang"le oluşmuşsa, hayat da bir "big birth" yani "büyük doğumla" başlar.

Bunlar bildiklerimiz.

Ya bilmediğimiz?

Büyük patlamadan önce ne vardı?

Onu hálá bilmiyoruz.

Bazıları onu ancak "Yaratan"la açıklayabiliyor.

Bilim insanlarının çoğu da...

* * *

Bugün gece yarısı uyanıp yayını bitmiş bir istasyonun bıraktığı karanlık ekranda o karlanmaları gördüğüm zaman, biliyorum ki, o ekranda káinatın en büyük belgeseli yayınlanıyor.

Çünkü ekranımızdaki o karlanmaların her biri, káinatımızı başlatan büyük patlamanın, mikrokozmik sonsuz tekrarlarından bir tanesidir.

Zaten büyük patlama da, televizyon ekranındaki karlanma sayesinde keşfedilmiştir.

Ya türban?

Toplumumuzu büyük patlamanın eşiğine getiren türban; acaba o, bu sonsuz hakikatin neresindedir?

Ben bizleri aşan sonsuz bir hakikatten söz ediyorum.

Onun yarattığı insanoğlunun yarattıklarından değil...



(*) Bu bilgileri Cynthia Stokes Brown’ın "Big History" adlı kitabından aktardım. The New Press, New York, 2007.
Yazarın Tüm Yazıları