Sadakat sürgünü

LİSE ikinci sınıfta, bir daha açmamak üzere kapattığım günceme devam etseydim, 30 Nisan 2003 tarihli sayfaya herhalde şu cümleyle başlardım.

‘‘30 Nisan Çarşamba sabahı, Prag'daki odamda uyandığımda kendimi dev bir böceğe dönüşmüş bulmadım.’’

Çünkü hava çok güzeldi.

Keyfim çok yerindeydi. Sabah kahvemi içerken, sanki yıllardır üzerime abanmış gibi duran gri renk bir anda silinmişti.

Dolayısıyla Kafka'nın ‘‘Metamorfoz’’ romanının mutsuz bürokratı Gregor Samsa gibi yatağımdan dev bir böceğe dönüşmüş olarak kalkmam için bir neden yoktu.

* * *

Ama ben o gün, Kafka'nın doğduğu ve gömüldüğü şehirdeydim.

Ve o şehirde iki şeyi aramaya başlayacaktım.

Önce Kafka'nın doğduğu yeri.

Yani, Gregor Samsa'nın ana rahmine düştüğü o karanlık mahalleyi.

Oradan çıkıp, Milan Kundera'nın ‘‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’’nin kahramanının seviştiği mekánları bulacaktım.

Yıllar önce Prag'a giden eşim, telefonda bana ‘‘Burası tam bir açıkhava müzesi’’ demişti.

Benim için ise böcek ruhların ve mutsuz sevişmelerin şehri.

* * *

‘‘Stare Mesto’’
denilen eski şehirde büyük katedralin önündeki arabacıya ‘‘Kafka'nın evini’’ sordum.

Hiç düşünmeden yandaki sokağı gösterdi ve ‘‘Sağa döner dönmez orada’’ dedi.

Belli ki, Kafka artık Prag'ın en turistik varlıklarından biri haline gelmiş.

Nedense, biraz kuytu, biraz karanlık bekliyordum.

Oysa kendimi cıvıl cıvıl küçük bir meydanda buldum. Kafka'nın doğduğu ev şimdi küçük bir Kafka galerisi haline gelmiş.

İçerde Kafka'nın hayatı ile ilgili bir sergi vardı.

İçeri girdiğimde, ilk gözüme çarpan şey, Mikulasska Sokağı'nın eski halini gösteren fotoğraf oldu.

Meydanın eski hali, ‘‘New York Çeteleri’’ filminin ilk sahnesindeki ‘‘Beş Nokta’’ meydanının neredeyse aynısıydı.

Demek ki aradan geçen 120 yıl, insanın ruhunu esaret altına alan o zalim atmosferi bu meydandan, bu sokaklardan kovmuş.

Kafka bugün, mutsuzluğunun üzerini tamamen örtmüş şahane bir şehirde ziyaret ediliyor.

Prag, belki de tarihinde hiç bu kadar güzel ve mutlu olmamıştır.

O yüzden hiçbir Gregor Samsa bu şehirde bir sabah, dev bir böceğe dönüşmüş olarak uyanamaz.

* * *

Şimdi düşünüyorum.

Prag o zamanlar da böyle olsaydı, acaba Kafka, bazı elyazmalarını ölümünden hemen önce sevgilisi Dora Dyamant'a yaktırır mıydı?

Kafka 3 Haziran 1924'te öldüğü zaman henüz 41 yaşındaydı.

Tabii ki öldüğü yer Prag değil, Viyana yakınlarında bir yerdi.

Çünkü bu şehirde insanın içinden ölmek gelmez.

Olsa olsa orada gömülür...

* * *

Yirmi yıl kadar önce, Milan Kundera'nın ‘‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’’ni okuduğum zaman iki şey aklımda kalmıştı.

Biri, Prag'da sevişilen o mekánlar...

İkincisi ise romanın sonundaki bir sahne.

Sevdiği adamı çok kıskanan kadın, onu başka kadınların elinden kurtarmak için zorla bir köye yerleşmeye zorlar.

Romanın sonuna doğru, yağmurlu bir kış günününde sevdiği adam bozulan eski kamyonu tamir etmek için çamurlara yatmıştır.

Kadın evin içinden her tarafı çamur içindeki sevgilisine bakar ve kendi kendine şunu sorar:

‘‘Tanrım, bu adamın beni sevdiğini ispatlamam için bütün bunları yapmak zorunda mıydım?’’

Mealen buydu.

O günden beri her kadının kendi kendine bu soruyu sorması gerektiğine inanırım.

* * *

Kundera'
nın kahramanı nerede sevişmiştir?

Ne yazık ki kimse bana o adresi vermedi, veremedi.

O mekánları kendim arayıp bulmak zorunda kaldım.

Kral Karl adını taşıyan köprünün sonuna doğru bir yerde, nehrin sağ tarafında iki üç katlı evler gördüm.

Hepsi nehre bakıyordu. Hepsinin küçük balkonları ve terasları vardı.

O adam mutlaka buralarda bir yerde sevişmiştir diye düşündüm.

Ve sonra o biricik kadını ne kadar çok sevdiğini ispatlamak için bütün bunları bırakıp, çamur deryası içindeki o köye sadakat sürgününe gitmiştir.

Prag'dan ayrılırken, 20 yıldır cevabını bulamadığım o soru yine aklıma geliyor.

İspat etmek ille de gerekli midir?
Yazarın Tüm Yazıları