Rahşan Hanım’ın aşkına da inancım kalmadı

Akşam (Cuma), ayıptır söylemesi, MFÖ’nün BKM konserleri çerçevesinde vereceği, Harbiye Açıkhava’daki konsere gideceğim.

Şu anda Agannaga albümünde yer alan, Mazhar’ın Edip Cansever dizelerinden derlediği Geçiniz çalıyor: "Günler günlerimize tane tane damlarken / Diyorum neden olmasın / Siz de geçiniz / Geçiniz geçiniz / Üstelik tam zamanında geldiniz / Az önce biraz sonra ve şimdi / Önünüzdeki boşluğu, şu gördüğünüz / Biraz iter misiniz? / Bi’ parça daha lütfen / İyi / Şimdi geçiniz / Hemen geçiniz / Ah bilemezsiniz nasıl / Sanki bir olayın çok derin kıyısında / Bir tatil geçireceksiniz / Bilemezsiniz ne güzel, rengárenksiniz / Öylesiniz, öylesiniz / Hafifçe sıçrayaraktan / Azıcık eğilerekten / Ansızın çekilerekten geriye / Koşaraktan öne doğru yeniden / Sürekli devinimler, sürekli sesler / Geldiler, gelecekler, geliyorlar / Gelecekler, geliyorlar, geldiler..."

Bambaşka bir ruh hálindeyim. Hülya Avşar’ı hatırlatıyor olmasa, hülyalı diyeceğim ama diyemiyorum. Kendileri hayatımıza girdiğinden beri, mefhuma gıcığım. Nasıl ifade etmeli peki? Ruhum, denizden çıkmış, duşunu almış, parfümünü sürmüş, üzerine tiril tiril bir şeyler geçirmiş ve kendini çim ve çiçek kokan bahçelik, deniz kıyısında bir bara atmış gibi... Yani bir yanıyla öyle, diğer yanı da öyle olsun istiyor.

Oysa mevcut durum nedir? Rahşan Ecevit’in suratına bakıyorum. Rahşan Hanım hem gazetedeki fotoğrafından hem de ekrandan suratıma dikmiş gözlerini; evinin damında baykuş öten insanların tekinsiz hálet-i ruhiyesiyle ürperiyor diğer yanım.

Rahşan Ecevit’e inanamamaktan yorgun düşmüş durumdayım.

Danıştay katliamının ardından, 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in cenazesinde beyin kanaması geçirip komaya giren Bülent Ecevit’in elini bir an bile bırakmayacağını zannederken, Rahşan Ecevit’in ilk hareketi ne oldu biliyorsunuz.

Ceviz Kabuğu’na çıktı, Hulki Cevizoğlu’na, sanki o meydanda tüm liderler neredeyse linç edilmecesine tepki görmemişçesine, yuhalanmamışçasına, olan biten sadece AKP’yi bağlıyormuşçasına, Başbakan’ın cenazeye katılmamasını eleştirdi ve hükümeti istifaya davet etti.

BUGÜNKÜ MUTABAKATLAR İLERİDE TIRMALAR

Hadi bu bir yere kadar. Fakat aynı zamanda Bülent Ecevit’in iyileşmesi durumunda vatanına hizmet etmeye devam edeceğini söyledi ve üstüne üstlük bir de "Bu ne yaman çelişki nine" dedirten açıklamalarda bulundu: "Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ama onu kurduktan sonra gençlere emanet etti. İnanıyorum ki gençler dimdik ayakta olacaklardır."

Şaka gibi, değil mi...

Yetmedi, başta cümleten inanmakta zorlansak da bu hadiselerin akabinde, milli mutabakat çağrısında bulundu ve bu "ideal" uğruna parti turları atmaya başladı.

Milli mutabakat çağrısını yaptığı günden beri, milletin varlıklarından ikrah getirmiş olduğu tüm liderleri ziyaret ediyor... (Bir kısmı tarafından görüşmeyi bile kabul etmemecesine reddediliyor; ayrı...)

Ben başta, eblehçe olduğuna sonradan uyandığım, iyi niyetli bir tahmin yürüttüm. Ne de olsa bir milli mutabakattan söz edilecekse, millet, bu liderleri istemediği konusunda mutabık; öyle değil mi?..

İşte o yüzden, sanmıştım ki Rahşan Ecevit, ziyaret ettiği liderlere; "Ben bir daha düşündüm de... Bakın Bülent bu uğurda bir ömrü heba etti. Eni konu hasta olduğu hálde kalabalık meydanlarda sizin de dahil olduğunuz tüm liderlerle birlikte yuhalandı, halkın çok ağır tepkisine maruz kaldı. Biz ettik siz etmeyin; hiçbirimiz etmeyelim; artık yaş iyiden iyiye kemále erdi; son demlerimizi sürmekteyiz. Hadi gidelim bahçelerimizle uğraşalım. Çiçek sulayalım. Eşlerimizin elini tutup televizyon izleyelim, kitap okuyalım. Sahip olanlarımız torunlarını sevsin" filan diyecek.

Yok... İlk iş gitti Süleyman Demirel’i ziyaret etti. Bin yıldır yaşsız bir toparlaklıkta görmeye alıştığımız Demirel’in bile artık yanakları süzülmüş. Yemin ederim, Rahşan Ecevit ile Süleyman Demirel’in el sıkıştıkları sahne, travma yarattı bende. Bugünkü mutabakatlar, ilerilerde tırmalar... Bakalım bir süre sonra hangi katran karası karabasanıma konuk olacaklar.

Yetmedi... Vaktiyle koalisyon topuna girmeyi içine sindiremediği Devlet Bahçeli’ye bile ziyarette bulunmak istedi. Bahçeli yedi sene evvelden kalma intikam denen ve soğuk yenen yemeği, iştahla mideye indirdi. Özetle, görüşmeyi kabul etmedi.

Popülizmin dalağını yarma fırsatı çıkmış ya, komada yatan Ecevit’e "Kalkın da kucaklaşalım" diyen Baykal da baktı kazın ayağı umduğu adımları atmıyor, çark etti ve "Bizim ittifaka ihtiyacımız yok" dedi.

AĞAR BİLE YANINDA DEMOKRASİ NEFERİ

Ağar deseniz keza, almayalım mersi makamından çaldı ve 45 dakikalık nezaketen görüşmenin ardından "Cumhuriyetin ve rejimin milletin dışında bir koruyucuya ihtiyacı yok. Demokrasi dışı arayışlar anti-demokratik düşünceleri milletin zihninde canlandırır. Türkiye bunu 28 Şubat sürecinde yaşamıştır" dedi. Yani, genelde daha "derin" laflar etmesine alışkın olduğumuz Ağar bile Rahşan Hanım’ın yanında demokrasi neferi kaldı ya, pes diyorum, başka bir şey demiyorum.

Ah Rahşan Hanım ah... Kifayetsiz muhteris tırmalayışlarında "Din elden gidiyor!" triplerine mi girmedi... O hiçbir şeyleri sindiremeyen midesi sağolsun, yine "İçime sinmiyor" diye sakil bir affın çıkmasına vesile mi olmadı... (Ki Yüce Divan’da yargılandıkları davanın kesin hükme bağlanması, şartlı salıverme yasası, yani Rahşan Affı sayesinde ertelenen, bu sayede paçayı sıyırıp bu aralar siyasete dönme turları atan Mesut Yılmaz ve Güneş Taner, herhálde Rahşan Hanım’a duacı oldukları için en azından onlar, en azından "görüşmeyi" kabul ederler diye tahmin ediyoruz.)

Hayatım boyunca Rahşan Ecevit’ten günahım kadar hazzetmemişimdir ama en azından Ecevit çiftinin aşkına dair hasbelkader bir inancım vardı. Sayelerinde soldan umudu keseli çok oluyor, şimdi kimse kusura bakmasın ama aşk dediğiniz buysa, benim Rahşan Hanım’ın aşkına da inancım kalmadı.

Ayıptır, günahtır be...

Biz ne sultalar ne cuntalar Flamingo Yolları Science-fiction şovları Ve daha neler neler gördük

Uzunca süredir her türden komplo teorisine prim veren biri olarak, Rahşan Ecevit ile Tayyip Erdoğan’ın bu aralar ince bir muhabbette olduklarını tahmin ediyorum (!).

Yani tüm bu saçmalıklara bakınca, insanın aklına birkaç ihtimal düşüyor. Şimdi, Rahşan Ecevit, "Sağ-sol ayrımı yapmadan, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu olmayan partilerin bir araya gelme zamanıdır" diye esasında demokrasiyle uzak yakın alákası olmayan, durduk yerde uyuz kaşıyan, abuk subuk bir öneri şeyedegeldi ve hani kurulması mümkün değil ama böyle bir ittifak kurulacak olsa, o ittifakın lideri olarak da Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’i önerdi ya...

Ve Büyükerşen, hakikaten düzgün bir adam ya...

Ben diyorum ki, Rahşan Hanım’ın kanına Tayyip Erdoğan girdi...

Málûmunuz, Tayyip Erdoğan, "Cumhurbaşkanı benden başka biri de olabilir" derken, cumhurbaşkanı tarifini; "Halkı kucaklayacak bir kişi olacak. O koltuğa otururken formasını çıkaracak" şeklinde verdi.

Buyrun burdan yakın. Tahminim odur ki, Erdoğan, Rahşan Hanım’a, yolda Büyükerşen gibi adamların imajını da hacamat etmeyi ihmal etmeden, kendi popüleritelerini artırması karşılığında, cumhurbaşkanlığı filan önerdi!!!

Seçim günü geldiğinde de herhálde cezai ve idari ehliyeti yoktur filan diye durumu geçiştirecek, ne bileyim.

MFÖ’yle başladık, onların Deneylere Doğru’suyla bitirelim bari:

"Topluca bu toplumda bir topluluk / Deneylere doğru / Dilsizler ordusu, kaval sesleri / Sürüler misáli koyunluk / Doğu-Batı arası köprüymüşüz de / Sentezmişiz bir düşte satılık / Biz ne sultalar ne cuntalar / Flamingo Yolları / Science-fiction şovları / Ve daha neler neler gördük / Yedi kat derinde yasaklar / Kelimeler bitti tükendi / Muska misáli bir gizlilik / Ve daha neler neler / Topluca bu toplumda bir topluluk / Deneylere doğru..."

Ah bir de şu bizim deney laboratuvarındaki mikroskopların merceklerinin camları, hep tersinden bakmasa... İçbükey dışbükey, her bir halt birbirine karışmış azizim...
Yazarın Tüm Yazıları