Popvirüs

Lale BARÇIN İMER
Haberin Devamı

Mükemmel ses: Sibel Gürsoy

Galiba artık onlar da farkına vardılar... Yani yapımcılar... Artık öyle ‘‘hasbel kader’’ seslere kolay kolay albüm yapmıyorlar. İyi sesler, hatta çok iyi sesler arıyorlar. Öyle ‘‘güzel, çekici ama sesi yok’’ tipi popçular yavaş yavaş tarih oluyor. Zaten ‘‘iyi bir ses’’ ve ‘‘çekicilik+karizma’’ öğelerini bir arada bulunduran bir yetenek, ‘‘starlığa’’ en önemli aday demek. Tabii şans faktörü ondan yana olursa...

Sibel Gürsoy, bence bu adaylardan biri. Piyasaya henüz adımını attı. ‘‘Gündüz Gece’’ isimli ilk albümüyle... Erdal Kızılçay prodüktörlüğünde albümünü kaydeden Sibel Gürsoy, hem çok güzel bir sese sahip hem de güzel bir fiziğe. Bulgar kökenli olan genç yeteneğin farklı ses rengi ve farklı karizması hemen göze çarpıyor.

Albüme gelince... Yüzünü aslında tamamen batıya çevirmiş olan albümde ‘‘alaturka’’ tek bir tınıya rastlamak mümkün değil. Biraz Eurovision şarkılarını andıran ‘‘Aşık Değilsin’’ ile başlayan albüm, güzel bir slow ve biraz da bir çizgi film soundtrack içinde yer alan parçaları hatırlatan ‘‘Bugün’’ ile devam ediyor. ‘‘Baharlar Beklemez’’de Gürsoy'un Bulgar korolarından bildiğimiz gırtlak yapısıyla tanışıyoruz. Yine kendi halinde ‘‘Beni Düşün’’ ile süren albüm, ‘‘Titanic’’ten tanıdığımız ve geçtiğimiz yıl bizlere bazı güçler tarafından gece gündüz dinlettirilen ‘‘My Heart Will Go On’’un Türkçe versiyonu ‘‘Sevmekten Korkma’’da takılıyor. Allah'tan orijinalinden biraz daha hareketli bir düzenlemeyle. Ardından bu ilk müzik serüvenini benim albümde en dikkatimi çeken ve yine biraz ‘‘newage’’ kokan ‘‘Gündüz Gece’’ ile sürdüren Sibel Gürsoy, kapanışı ‘‘Beni Düşün’’ remix'i ve yine bir Eurovision şarkısını andıran ve Claude Lauzzana ile yaptığı düet'le noktalıyor.

Çok temiz çalışılmış bir prodüksiyon ve çok iyi bir ses var elimizde... Öyle kendi halinde ‘‘hafif’’ pop şarkılarından hoşlananlara elbette tavsiye edilir derim ama ‘‘Sibel Gürsoy gibi yetenek, daha ilginç şarkılar söyleyebilir’’ parantezini de açmadan edemem.

‘‘Başkası Olma Kendin Ol!’’

Müzik dünyasında özellikle genç ‘‘şarkıcı ve sanatçı’’ adaylarının en büyük sorunlarından biri ‘‘taklitçilik, özentiden kurtulamamak ve özgün olamamak... ‘‘Kendileri gibi’’ olmanın dışında, başka herkes gibi olmayı yeğliyorlar. Geçenlerde bir program izliyorum. Acaip eğlenceli bulduğum bir ikili Seda Sayan ve Aydın'ın sunduğu programın konuklarından biri, yukarıda söz ettiğim ‘‘kişiliğini bulma’’, ‘‘kendi gibi olamama’’ sorununu yaşayan Gökhan Tepe isimli genç arkadaşımızdı. Zaten adını duyurduğu andan itibaren Tarkan'a benzetilen, buna da hiç itiraz etmeyen, hatta bu durumu değiştirmemek konusunda epey çaba sarf eden Gökhan Tepe, bu programa çıkmadan önce oldukça çalışmışa benziyordu. Ama bu kez Tarkan'ın tavrını ve hareketlerini değil, Ricky Martin'in danslarını ve stilini... O gece epeyce bir ter döken, kendini paralayan genç arkadaşımız ne yazık ki ‘‘kötü bir Ricky Martin’’ taklidi olmadan öteye geçemedi. Gökhan Tepe, bu programdan sonra gözlemlediğim kadarıyla bu yeni tarzını hala sürdürüyor. Tamam, birilerinden esinlenmek, etkilenmek, sahnede iyi bir performans sergileme amacını gütmek kötü bir şey değil ama, bu çok daha ‘‘özgün‘‘ çok daha samimi yapılabilir. Başkaların ‘‘giysileri’’yle olmaz bu iş. Ben Gökhan Tepe'yi o gece izlerken sadece ‘‘yazık’’ diyebildim. Bu kez ‘‘biraz Tarkan biraz Ricky Martin olmuş’’ diye düşündüm. Oysa kendi olabilse, ah bir kendi olabilse çok daha göz doldurabilir, çok daha başarılı olabilirdi...

Sezen Aksu ne demişse doğru demiş bir şarkısında... Başkası olma kendin ol; böyle çok daha güzelsin; Ya gel bana sahici sahici; yoksa anca gidersin..!’’

Yazarın Tüm Yazıları