Phil Collins ve 40 yaş gençliği

PHIL Collins’in perşembe gecesi Abdi İpekçi’deki konseri muhteşemdi. Etkinlik ve doğru pazar bölümlemesi arasındaki bağlantıyı görmeyen pazarlamacıların Collins’in bu muhteşem konserini izlemelerini isterdim..

Salonda yaklaşık 10-12 bin Collinssever vardı. Yüzde 50’den fazlası 40 yaş üzeri... Pazarı sadece gençlerden kurulu sananlar o gece Abdi İpekçi’de olmalı ve 40 yaş üstünün gerçek gücünü görmeliydiler. Doğru ‘psikografik düğmelerine basılırsa’ neler yapabileceklerini de...

Phil Collins, davul şovunu bitirip hit parçalarını arka arkaya patlatmaya başlar başlamaz 40 yaş üzeri grup sanki bir ayindeymişçesine kendinden geçti. Nostalji gibi çok güçlü bir duygunun bir araya getirdiği 8-10 bin kişi tüm parçaları Collins’le birlikte söyledi.

Against All Odds, Don’t Loose My Number, One More Night, Can’t Stop Loving You, Another Day in Paradise, Susudio birbiri ardına geldikçe ‘40 yaşı üstündekilerin’ yaşadıkları coşku Tarkan konserindeki ‘20 yaş’ gençliğinin çoşkusuna dönüştü.

Sanki bir ayindeymiş gibi ama aynı çoşku... ’Bu insanları biraraya getiren sadece nostalji duygusu olamaz, hálá Phil Collins’in çağrıştırdıklarından beslenen bir ‘40 yaş nişi’(*) var’dedirten bir çoşku.

40, 50, 60, 70 hatta bazen 30 yaşındakileri bile adamdan saymayan, elindeki avucundakini gençleri memnun etmek için klişelere dönüştürenlerin suratlarında tokat gibi patlaması gereken bir coşku.

Perşembe gecesi Abdi İpekçi’de Phil Collins şovunu izleyen ‘40 yaş üstü’ çok mutlu oldu. Abdi İpekçi’nin büfesinde satılan tek tip bira, cips, patlamış mısır ve sosisli sandviç ise ‘40 yaş üstünü’ mutlu etmekten çok uzak ürünlerdi. Nasıl ürünler mi olmalıydı?

Bilemem. Perşembe gecesi sadece bir gözlem yaptım. Araştırmak lazım. Pazarlamacıyım diyen (20’li yaşlardakiler dahil) farklı pazar bölümlerinin nasıl ‘çok mutlu’ edilebileceğini araştırır. Kendilerinden başkalarına ‘mutlu olmayı’ çok görenler gibi ’Iyyyyk 30 yaş üstü, ıyyyyk 40 yaş üstü’ diye burun kıvırmaz...

(*) Küçük ama kárlı pazar bölümü.

Phil Collins’in heyecanı

PHIL Collins davul şovu bittikten sonra sahneye çıktı ve eline aldığı kocaman kağıtlardan ‘Teşekür iderim, iyi akşamlar İstanbul... İyi bayramlar İstanbul, sonunda Türkiye’deyim..’ cümlelerini okudu... İstanbul’un üstüne basa basa... İstanbul’daki ‘bul’u dudaklarının arasında sindire sindire...

Belli ki daha önce İstanbul’a ayak basmayan dünya Rock starı İstanbul’da olmaktan ayrı bir heyecan duyuyordu. Final Farewell adını verdiği turnesi kapsamında dolaştığı Dubai, Helsinki, Prag, Dublin, Moskova, Zagrep, Düsseldorf, Glaskow, Belgrad, Belfast, Beyrut, Budapeşte, Atina’da duyduğu heyecan gibi.

Bir halıya pazarlıksız 40 bin YTL veren Collins’in İstanbul’da duyduğu heyecan hepimize ders olmalı. ‘Heyecan duymak’ tüm turistik aktivitelerin arkasındaki en önemli dürtü..

İstanbul’un ‘heyecan’ gücünden yararlanmak lazım. ‘Heyecanlandıran’ İstanbul’u korumak, İstanbul’un değerlerini siyasi çekişmelerle, çıkar oyunlarıyla har vurup harman savurmamak lazım. Koca koca alışveriş merkezlerini İstanbul’un orta yerlerine yapıp İstanbul’un trafiğini felç etmemek lazım. Plansız yol onarım çalışmalarıyla İstanbul’un trafiğini katletmemek lazım. Türkiye’nin geleceği için ‘İstanbul’un çıkarını’ kamu çıkarından bile üstün tutmak lazım.

Yabancı sermayeye nereden gelirse gelsin karşı değilim ama ‘Dubai Kuleleri’nin İstanbul’a duyulan heyecanı Dubai’de duyulan heyecanla karıştıracağını düşünüyorum. Haksız mıyım?

Çubukçu istifa etmeli

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Nimet Çubukçu’yu savunmakla ne yaptığının farkında mı? Bu ne demek? ‘Malatya çocuk yuvasındaki’ gibi rezaletler diğer kamu kuruluşlarında da ortaya çıkarsa mevcut bakanlara da Başbakan sahip çıkacak demek... Mesaj bu. AKP üçüncü yılını kutlarken Malatya’daki utanç verici olaydan böylesine kolayca sıyrılmamalı. AKP varolan sistemi karalaya karalaya bugünlere geldi. Başbakan her skandalda geçmiştekiler gibi davranırsa nerede kaldı AKP farkı?

Reklamdaki fikri takip

HÜRRİYET ‘aile içi şiddete’ karşı farkında olmayı arttırmak için çektiği mükemmel reklam filmini ‘gündeme’ uyarlayarak yayına koydu. Reklamda çocuklara kötü davranan kamu görevlilerine verilecek ceza anımsatılıyor. Hürriyet bu mesajla ‘Aile içi şiddete son’ kampanyasındaki duruşunu sağlamlaştırıyor. ‘Çocuğa yönelik şiddet’ gözler önündeyken ‘Aile içi şiddete son’ kampanyasını sosyal bir harekete dönüştürmenin kıvılcımları yakılıyor.

Teorik olarak bakarsak da Hürriyet haberciliğin en önemli ilkelerinden biri olan ‘fikri takip’ ilkesini bir sosyal reklam kampanyasına uyguluyor. Neydi fikri takip? Ortaya atılan olayın, düşüncenin peşini bırakmamak, eşelemek, iz sürmek, bağlantılar kurmak. Hürriyet teknik olarak çok doğru bir iş yapıyor. Sosyal reklam kampanyası yürütenler bu kampanyayı ve sonuçlarını iyi izlesinler.

Eti-Ülker rekabetinin keyfi

YABANCI Damat’taki performansıyla göz dolduran Erdal Özyağcılar, Eti reklamında oynayınca Ülker de dizinin diğer göz dolduran Memik Dede’sine (Arif Erkin Güzelbeyoğlu) reklam teklifi götürmüşler. 28 Şubat’ın yarattığı dalgayla Ülker ürünlerine sıcak bakmayan ‘eski tüfek’ Arif Erkin Güzelbeyoğlu da, daha ücreti bile öğrenmeden teklifi reddetmiş.

Ama gelin görün ki Erdal Özyağcılar ve Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Yabancı Damat’ın cuma gecesi yayınlanan bölümünün senaryosu ellerine geçtiğinde biraz ‘huzursuz’ olmuşlar. Çünkü senaryo gereği akrabalar Ülker-Panatinaikos maçına gidiyor Özyağcılar ve Güzelbeyoğlu da Ülker basketbol takımının formasını giyiyorlarmış.

Biri Eti reklamında oynayan diğeri ideolojik nedenlerle Ülker reklamında oynamayı tercih etmeyen iki usta oyuncu böyle bir durumda ‘şok’ yaşamasın da kim yaşasın. Tabii ki profesyonellik gereği kalkmışlar koçlar gibi Ülker formasını giyip rollerini oynamışlar. Hürriyet

Gördüğünüz gibi Ülker-Eti rekabetinden çok keyifli bir öykü çıkmış ortaya. Arif Erkin Güzelbeyoğlu’nun Ülker’in teklifini reddetmesi dışında. 28 Şubat’ın üzerinden çok sular geçti. Ülker’i o günlerde ‘şeffaf’ olmadıkları için ben de eleştirdim.

‘Kurumsal’ olarak da mesaj vermeleri, Ülker’i ürünlerinden ayrı bir holding gibi ifade etmeleri konusunda tekrar tekrar uyardım. Ülker’in o günlerdeki sorunu kendini ifade etme sorunu idi. Bugün Ülker kendini daha iyi ifade ediyor. Özü değişmeden, değerlerini değişmeden. Yıllardır klasik müzik konserlerinden, kukla tiyatrosuna birçok kültürel etkinliğe destek veriyor. Gençler artık Ülker ürünlerine ideolojik gözlükle bakmıyor. Ülker’den çekinenler bir takım ‘40 yaş üstü’ kuşağı.

Ülker onlara da kendini daha iyi anlatacak yollar bulmalı... Şeffaflık her şeyin ilacı. Kendini ifade etmek her şeyin ilacı. Bazı markaların arkasındaki aileler daha daha alçak gönüllü bir hayat tarzını benimseyebilir. Bazı markaların arkasındaki aileler ise daha iddialı... Ülker kurumsal iletişiminde de daha alçakgönüllü bir çizgi çiziyor. Yapacağı bu alçakgönüllük içinde ‘iddialarını’ bitip tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ortaya koymak...

Çekirgelik

Herkesin isteği öğrenmektir ama kimse ücretini ödemeyi istemez.

(Juvenal)

Yazarın Tüm Yazıları