Partinin en kritik isminden Abdullah Gül’e 5 yıl mesajı

GİZLİDEN gizliye büyüyen ama bir türlü gün ışığına çıkmayan soruyu Metehan Demir sordu...

Hem de cevap değeri çok yüksek bir kişiye.

Haberin Devamı

- Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresi...

Arınç dedi ki:

“Biz, nasıl 2007 Temmuz’unda 5 yıllığına seçildik ama 2007 Ekim’indeki referandumla görev süremiz 4 yıla indiyse, bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın durumuna da uygulayabiliriz. Yani o da 7 yıllığına seçildi fakat Anayasa değişikliği ile görev süresi 5 yıla inmiş oldu. Bu aynı zamanda ne demek? 2 kere 5’er yıl seçilebilir demek. Yani yeniden isterse aday olur ve seçilebilir. Burada Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) gelen sinyaller de görev süresinin 5 yıl olacağı yönünde. Anayasa hukukçuları da 5 yıla işaret ediyor.”

Bülent Arınç gibi bir isim bu kadar hassas bir yorumu kolay kolay yapmaz. En azından, “Bugünün meselesi değil” diyerek geçiştirebilirdi...

Ama hayır, öyle yapmadı. Ve Gül’ün görev süresinin 5 yıl olması gerektiğini söyledi.

Haberin Devamı

Bu çok anlamlıdır. Demek ki, parti içinde böyle bir hakim görüş var. Bu açıklamanın maddeler halindeki analizi şudur:

1) Arınç’ın “Biz nasıl 5 yıllığına seçilip 4 yıla indirdiysek” sözündeki “biz” vurgusu  önemlidir.

2) Yine, “Anayasa hukukçuları da 5 yıla işaret ediyor” sözü anlamlıdır. Belli ki bu konuda Anayasa hukukçularından görüş de alınmış. Bu durumda “Partideki anayasa hukukçuları da aynı görüşü verdi mi?” sorusu gündeme geliyor.

3) Eğer görev süresi 5 yılda tamamlanırsa Gül’ün ikinci kez aday olması ihtimali zayıftır.

4) Bu durumda referandumdaki oy dağılımı başka bir açıdan da önemli bir hale gelmektedir

5) Alınacak yüzde 50’nin üzerinde oy, Erdoğan’ı en azından psikolojik olarak “halkın seçtiği cumhurbaşkanı” konumuna getirecektir.

Bu nedenlerle Arınç’ın yaptığı bu tespit çok önemlidir.

Bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Azerbaycan’a gidiyoruz.

Sanıyorum uçaktaki en önemli konulardan birisi Arınç’ın bu yorumu üzerine gelişecektir.

Detayları ya da cevapları Bakü’den aktaracağım.

İKİNCİ YAZI

O şiiri duyunca Başbuğ ne hissetti

“Oğlumun karada kancıkça dövüşen bir bücür değil,

denizde yüz be yüz dövüşen bir dev olmasını isterdim.”

Nâzım Hikmet’ten böyle bir dizeyle bitiriyor konuşmasını amiral.

Haberin Devamı

Sanki sırtında bir hançer varmış gibi...

Böylesine keskin ve ihanete uğramış bir yarayla...

Ya şu cümle:

“Peki bu mücadelede yeterince destek alabildim mi? Buna verilecek cevabım hayırdır. Bahriye lisanı ile de cevap vermek istiyorum, ihtiyaç duyduğumda deniz top ateş desteği alamadım, hatta dost ateşine de maruz kaldım.”

Ben bu sözleri duyduktan sonra bir tek şeyi düşündüm.

Acaba komutanları ne düşündüler?

Örneğin Deniz Kuvvetleri Komutanı.

Ya da, Genelkurmay Başkanı Başbuğ, o şiiri duyunca acaba ne hissetmiştir?

Mesela Kore’den liyakat nişanı almadan önce.

Ya da duvara yağlı boya emeklilik tablosunu astırmadan hemen önce.

Acaba amiralini çağırıp şöyle sorabilir miydi:

Haberin Devamı

“Amiralim dost ateşi derken kimi kastettin? İhanete mi uğradın? Bak biz silah arkadaşıyız. Kader birliğimiz var. O şiiri neden okudun. Anlat bana.”

Sormadı...

Peki en azından bu konuşmayı bir ihbar kabul edip soruşturma açabilir miydi?

Çünkü amiral Ertürk, bu konuşmayı bir dost sohbetinde ya da TV programında değil, resmi bir toplantıda, bir tören alanında yapmıştı.

Yani bireysel gibi gözükse de kurumsal bir konuşmaydı. Ve suçlama vardı.

Ve daha da önemlisi, orduya subay yetiştiren bir okul komutanı herkesin önünde birilerini suçluyordu. Buna hakkı var mıydı? Kamuoyunda böylesine büyük bir soru işareti bırakarak ayrılmak hangi askeri disipline sığardı?

Haberin Devamı

Bu sorular ilginçtir. Ama asıl ilginç olanı bu ağır konuşmaya karşı komutanların hiçbir şey olmamış gibi davranmasıdır.

SESSİZLİĞİN ALFABESİ

Bir de Jandarma komutanlığındaki “sessiz devir teslim” var...

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı reddedip emekliliğini isteyen Org. Işık ise hiç konuşmadı. Çok şey söyleyebilirdi. Bana göre erteledi.

Acaba Başbuğ hiç konuşmayan komutanının hangi alfabeyle sustuğunu sordu mu?

Dışarı yansıyan o sessizliğin, içeride nasıl büyük bir gürültüyle yankılandığını biliyor muyuz?

Bütün bu soruları şunun için soruyorum:

1) Org. Başbuğ askerin sivil otoriteye bağlı olduğunu yeterince bir cesaret ve kararlılıkla astlarına gösterememiştir...

Haberin Devamı

2) Bu nedenle Hükümet’le arasındaki terfi krizini Askeri Şûra’ya kadar boşlukta bırakmıştır.

3) Böylece gerginliklere neden olmuş, komutanların istifalarına ve devir teslim törenlerindeki ağır konuşmalarına karşı çaresiz kalmıştır.

Krizin asıl nedeni budur.

Şimdi üstü tozlanmış gibi gözükse de bu krizlerden çıkarttığım sonuca gelince;

“Komutanlık cesareti, emri altındaki silah arkadaşlarını ne pahasına olursa olsun üstün tutup korumak değildir. Asıl cesaret, demokrasiye ve parlamentoya olan bağlılığı emir ve komutası altındakilere büyük bir kararlılıkla gösterebilmektir.”

Umarım yeni Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner, bu gerçekle hareket eder...

Partinin en kritik isimlerinden Bülent Arınç’a.

ÜÇÜNCÜ YAZI

Ateşkes açılım için bir umuttur

TESLİM olan PKK’lıların “Habur şovu” yapması ya da yaptırılması büyük bir hataydı...

Bu hatanın kilit noktası hükümetin BDP’yi, İmralı’dan, Kandil’den ve PKK’nın Avrupa merkezinden ve en önemlisi sokaklardaki genç ve heyecanlı tabandan bağımsız bir aktör gibi görmesiydi.

Sonuçta Kürt meselesinin çözümü için gerçekten çok önemli bir adım olan “açılım” Habur’da dondurulmuştu.

Ama şimdi bir “ateşkes” daha var...

Ve o süreç sanki yeniden başlıyor.

Habur’dan gerekli dersler çıkartılmış olacak ki;

Artık meselenin yalnızca BDP’nin kontrolünde olmadığı görülmüş ve Öcalan’ın ateşkes talimatını verebilmesi için Adalet Bakanlığı, avukatlarına tekne kiralamıştır.

Bu önemli bir gelişmedir. Daha derine inersek şöyle de analiz edebiliriz:

1) PKK saldırıları açılım konusundaki cesareti ve isteği kırmaktadır. Eğer bazı şeyler yapılacaksa iktidarda hangi parti olursa olsun elinin kuvvetli olması gerekmektedir. Ama her şehit cenazesi bu ihtimali zayıflatmaktadır. Bu nedenle ateşkes bir iyi niyet göstergesidir.

2) Devlet elbette bu ateşkesi resmen tanımayacaktır. Ancak bu süreç içinde operasyonlar azaltılabilir.

3) İşte bütün bunların olabilmesi için önce silahların susması gerekiyor. Ateşkes bu nedenle önemli bir göstergedir.

4) Ahmet Türk’ün yeniden aktif rol oynayacak bir duruma gelmesi olumludur ve dikkat çekicidir. Türk’ün rol almasıyla ateşkesin aynı zaman dilimine rastlaması da tesadüf olmasa gerek.

5) Aynı şekilde Ahmet Türk’ün bir BDP heyetiyle birlikte temmuz ayı ortalarında Kuzey Irak’ta Barzani ile görüşmesi ve ardından yaşanan bu gelişmeler de tesadüf değildir.

6) Yine Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un Demokratik Toplum Kongresi eşbaşkanlığına seçilmesi de ateşkes ilanı açısından dikkat çekicidir.
Toparlarsak;

- Ahmet Türk-Barzani görüşmesi...

- Türk ve Tuğluk’un BDP’li oylarla Demokratik Toplum Kongresi’ne eşbaşkan seçilmeleri...

- Ve İmralı’dan gelen ateşkes kararı...

Bu gelişmeler açılım için yeni bir sürecin başladığını göstermektedir. Dahası referandumda BDP’nin yaptığı boykot çağrısını bile başka bir çizgiye taşıyabilir.

Yazarın Tüm Yazıları