Parça parça bir bütün: Candan Erçetin

Halley adlı parçayla ilk ‘‘büyük’’ Eurovision başarımızı (9.'luk muydu neydi?) elde etmemizi sağlayan Klips ve Onlar'dan (Kolunu inciten Seden Gürel yerine gruba o katılmıştı) yüzünü mıh gibi hatırlıyordum ama yine de pek çokları gibi, gözümü üzerine dikip uzuun uzuun ilk bakışım ‘‘Umurumda Değil’’ şarkısının klibine rastlar.

Hatırlarsınız, turuncu fon üzerindeki alev gibi saçlarının ahenkle dansını saymazsanız, asimetrik ve müdanasız yüz ifadesiyle de, sandalyeye konuşlandırdığı bedeniyle de her açıdan ‘‘ters’’ oturmuş, adamın birine dümdüz tehditler savuruyordu: ‘‘Kapıma dayanma sakın! / Yakarım inan yakarım! / Rezil olup ele güne, aldırmadan hiçkimseye; / Yaka paça seni atarım!’’

Allah için, müdanasız kadınlara bayılırım... Ne kadar militan, o kadar iyi... Gelin görün ki, fanatik GS taraftarı olmama rağmen, o ifade bana bile ters gelmişti. Neden bilmem; Fransızların duty-free'lerde bile İngilizce konuşmayı reddeden, burnu düşse yerden kaldırmaz, pek frankofon kibirlerine uyuz olduğumdan belki... Ya da belki Erçetin'in ‘‘fazla’’ pozcu tavırları boyumu aştığından...

Candan Erçetin'e de, frankofon tavırlarına da, bunu kendi dile getirsin getirmesin; ‘‘Ben GS'dan mezun olmakla kalmadım, oraya müzik öğretmeni bile yazıldım’’ iddiasına da uzaktan uzağa antipati besledim epey bir zaman... Bir tek, cennet bahçelerinde sek sek oynadığı Balkan havalı klip ve o meş'um diğeri haricinde (Evet, o: Peşine taktığı ‘‘hálk’’ ile Beyoğlu'nu arşınladığı vahamet...) her klibinde oturuyor, oturduğu yerden dans edip şarkı söylüyor oluşunu hoş buldum. Hálá da bulurum...

Antipatiyle sempatiyi aşan bir durum; empati diyelim... Bende de vardır aynı hastalık... Ne zaman bir yere gitsek ve arkadaşlar tepinmeye başlasalar, oturduğum yerden belimin üst kısmıyla onlara eşlik ederim. ‘‘Bizimki yine bacaklarını evde unutmuş,’’ diye dalgalarını geçerler hatta... Adını bile koydular: Oturan Boğa'nın Ateşe Mecalim Yok Dansı.

Korkarım, olay Galatasaray civarında geçtiği için, futbol terimi kullanmadan yapamayacağım... Maçın ikinci devresinde, Candan Erçetin kaleme, 90'dan, hem de rövaşatayla bir gol attı ki oooof offf! Aynı takımdan insan böylesini yer mi? ‘‘Elbette’’ yer... Kadın hálleri üzerine bu denli içeriden bir şarkı, kendi güfte yazarı tarafından, böyle şahane bir sesle yorumlanınca, yer misin, yemez misin?

Eh, málûm en büyük fanatikler marjinallerden çıkar. Sonrası ‘‘Kolumu kessen Candan Erçetin kızılı akar,’’ şeklinde özetlenebilir bir tarih...

Şimdilerde Erçetin'in Jacques Brel, Edith Piaf, Gilbert Becaud gibi efsaneler tarafından üne kavuşturulmuş Fransız chanson'larını yine Fransızca yorumladığı albümü ‘‘Hier pour aujourd'hui’’ ile müzik kritiklerini iki eşit parçaya bölmüş durumda ya málûm...

İşte tam da böyle bir dönemde, Erçetin'in ‘‘Neden’’ adlı bir önceki albümünden -şahsi favorimdir- Parçalandım isimli şarkıya -yine şahsi favorimdir- klip çekmesini pek mánidar buldum. Erçetin, ‘‘oturur durur ama oturur durmaz’’ hálini bu kez iyiden iyiye loş bir odaya taşımış, zoom out mı yapılıyor, koltuğu arkaya mı kayıyor, her cümlede biraz daha karanlığa çekilerek, terennüm ediyor: Parçalandım / Ve her parçamı ayrı yere bıraktım / Birini açık denizlerin en derin yerine attım / Kürek çektim, uzaklaştım, dönüp arkama bakmadım bile / Birini yüksek dağların zirvesine çıkardım / Hiçkimse kurtarmasın, kurda kuşa yem olsun diye / Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım / Dönemedim, kimbilir, belki dönsem de bulamazdım / Birini tanıdık bir vişne ağacının dibine ektim / Soramadım filizlendi mi, sürgün verdi mi? / Birini çok sevdiğim bir dostta unuttum / İstedim geri vermedi, meğer benden pek hazzetmezmiş / Birini büyük bir aşk uğruna ateşlere attım / Bilerek, isteyerek ama asla pişman olmadım...

Oturan Bülbül, yine kendi sözlerini şakıyor... Gol yani...
Yazarın Tüm Yazıları