Özür özürlüler

ÖZÜR dilerim...

Türkçenin birlikte telaffuzu en zor iki sözcüğü.

Hele de muhatabı karşımızda dikilirken.
Sırf özür dilememek için...
İlişkiyi kesmeye bile razı geliriz biz.
*
Kimse “kolay iş” demedi.
Zira, özür dilemek ruhumuzu tüm çıplaklığıyla açmak demek.
Kasıtlı ya da kasıtsız...
Birinin canını yaktığımızı, ona acı verdiğimizi itiraf etmek demek.
Kim ister acıttığını kabul etmeyi?
Veya kendine kötü ışıkta bakmayı?
Ya da göz siperlerini fırlatıp kusurlarıyla yüzleşmeyi?
*
Özür bekleyen kişiye borçluyuz oysa.
Güvenini boşa çıkarmışız.
Ve bırakın geri ödemeyi...
Bir özrü esirgeyerek, ona safi değersizlik hissini reva görmüşüz.
*
Lakin kaçış yok.
Ayna karşısında çırılçıplak kaldığımızda...
Tüm sıfatlarımızdan, gücümüzden, egomuzdan ve kalabalıklardan sıyrıldığımızda...
Vicdan yakamıza yapışır.
Dilenmemiş o özür en kötülerimizin bile peşini bırakmaz.
Bilincimizi istediğimiz kadar tuzruhuyla ovalım...
Bilinçaltımıza kazınır.
Ve hayat, bugün ya da yarın...
Öyle ya da böyle...
Dilemediğimiz o özrü fitil fitil burnumuzdan getirir.
Hiç olmadı, Tansu Çiller gibi, olmayacak yerde gözlerimiz dolar.
*
Türkçenin en güzide sözcüğü “ama”...
“Anne”den önce “ama” demeyi öğreniriz biz.
Özür dilemek gereken yerde...
“Ama”ları art arda sıralarız.
Sen önce bir özür dile, sonra bakarız “ama”na...
Evden sokağa, siyasetten futbola...
Her daim biz haklıyız.
Mazeretler, gerekçeler gırla.
Adam kendi kalesine gol atar, sorduklarında cümleye “ama”yla başlar.
Maç kaybedilir, nedense hep hakem hakkımızı yer.
Kadını taciz eder, “Ama o kuyruk salladı” der.
İşi yetiştiremez, “Ama o evrak gelmedi”, ondan.
*
İnkar etmeyi seçeriz.
Mantık şöyle işler:
Eğer hata yaptığını kabul etmezsen, bu hiç hata yapmamış olmakla eşdeğerdir.
Hatayı kabul etmek ise...
Sorumluluk almaktır.
Mesele tam da budur...
Biz hep o sorumluluktan kaçarız.
*
Bazıları için de bu bir tür yarış, yarışma.
Onların gözünde...
Özür dileyen “kaybeden” iken...
Özür dilenen “kazanan”.
Onlar asla kaybeden olmak istemez.
Egoları ve gururları her daim kişiliklerinin önünde seyreder.
Oysa yenilgi sandığımız şey gerçekte bir erdem.
*
Ne talihsiz milletiz ki...
Bizim liderlerin egoları tavanda, gururları deparda.
Benjamin Franklin, “Bir özrü asla mazeretlerle bozmayın” derken...
TC tarihinde nedense her şeyin sorumlusu derin devlet veya yabancı güçler.
Peki ya liderlerin bu işteki sorumluluğu?
Tansu Çiller’e sorarlar...
“Yeniydim. Çete nedir bilmezdim” diye yanıtlar.
Her şeye imza atıp karar veren sen olacaksın...
Ve fakat çıkıp en azından “Alet oldum. Özür dilerim” bile diyemeyeceksin...
Hazırlıksızsan, ne işin vardı başbakanlıkla?
Bu milletin Çiller ve gibilerinden tahsil edemediği özür borçları birikip dağ oldu...
Bir icra müdürlüğü arayın ki bulasınız.
Yazarın Tüm Yazıları