Özgüven sahaya yansır

O muhteşem anın heyecanı henüz geçmemişti ki sahaya inen gazetecilerden biri mikrofonu İlhan Mansız'a uzatmış, ne hissettiğini soruyordu.

Artık iyice inandım ki futbol ‘‘kafa işi’’. Mansız'ın yanıtı da bunu kanıtlıyordu zaten, hayattan ve deneylerden çıkan derin bir sonucu sade bir ifadeyle dile getirdi.

‘‘Kendimize güven geldi, bunu sahaya yansıtmayı başardık.’’

Başarının anahtarı bu. Özgüven.

Sadece futbolda değil, siyasette de ekonomide de başarının yolu kendine güvenmekten geçiyor.

Türkiye'nin, çağdaş ilkeleri benimseyip hayata geçirmesini engelleyen ‘‘ulusal hassasiyetler’’ duvarının temelinde de kendine, kendi insanına, vatandaşına güvensizlik yatıyor mu aslında?

Dün gazeteler, kendine güvenen ve güvenmeyen Türkiye'nin resimlerini gözler önüne seriyordu. Bir yanda ‘‘kendine güveni sahaya yansıtmayı başaranların’’ coşku patlaması, diğer yanda kendine güvensizlik kuyularında geleceğimizi kavruklaştıran korkuları dillendiren politikacıların demeçleri.

* * *

MHP
lideri Bahçeli, İstanbul İl Teşkilatı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Avrupa Birliği projesine karşı olduğunu daha net ifadelerle ortaya koyuyor artık.

Bahçeli, Hükümetten ayrılma sinyalini yine verdi. Yine diyorum çünkü, Cumhurbaşkanı ile görüşmesinden sonra hükümetten ayrılabilecekleri mesajını veren Bahçeli, erken seçim baskılarının arttığı günlerde, yani bir hafta sonra geri adım atmıştı, şimdi anlaşılan hükümetin geleceği olmadığına iyice kanaat getirmiş olmalı ki İstanbul İl Teşkilatı ile yaptığı toplantıda, ‘‘MHP dışındaki siyasi partiler Parlamentoda ortak zemin oluşturma gayreti içindeler. Ama biz bu girişimlere ortak olmayacağız. Ortaklarımız bu üç konuyu Meclis'ten geçirmekten başka çare olmadığını düşünüyorlarsa yeni hükümet oluşumunun önünü açmaya hazırız’’ diyor.

Bahçeli'nin ‘‘üç konu’’ dediği Kopenhag kriterlerine siyasi uyum için gerekli olan idam cezası, ana dilde öğrenim ve yayın haklarıyla ilgili yasakların kaldırılması.

Neden? Bahçeli, nedenleri şöyle açıklıyor:

‘‘Kopenhag kriterleri PKK'nın isteklerine dönüştü. Bu kararları hayata geçirirsek, yarın bize toprak verin derler, ülkeyi karış karış bölerler.’’

Şimdi sevgili okurlarım, bu kendi halkına güvenmemek değil midir? Bir devlet, onu oluşturan insanların bir kısmının haklarını, özgürlüklerini korumaktan korkuyorsa eğer temeldeki neden güvensizliktir. Kendine ve halkına güvensizlik.

* * *

TERÖR
örgütünün siyasi talepleri, havadan inmez. Terör örgütleri de bütün siyasi örgütlenmeler gibi, halkın somut taleplerinin tesbitinden yola çıkarlar.

Bölücülüğe karşı en doğru mücadele yöntemi, halkın isteklerinin ve ihtiyaçlarının devlet tarafından ulusal bütünlük çerçevesi içinde karşılanması ve bölücü örgütün geniş kitlelere ulaşmasının önünün kesilmesi değil midir?

Sevilla zirvesi sırasında, terör sorunun Kopenhag ilkeleri çerçevesinde çözümünün örneğini gördük. Toplantı boyunca ayrılıkçı terör örgütü ETA tam beş ayrı bombalı olay gerçekleştirdi. Onlara ilk tepki, kendi dilini rahatça konuşan, kültürel özerkliğe sahip Bask halkının bölgesel parlamentosundan geldi. ‘‘ETA'nın mücadele yöntemine kökünden karşıyız’’ dediler. Terörü ve ETA'yı kınadılar.

İspanya, ETA'ya karşı Bask halkıyla birlikte mücadele ediyor. Ama Bask halkının taleplerine kulak vermiş, haklarını tanımış olmak İspanya'yı ne istikrarsızlığa sürüklüyor ne de bölünmeye.

* * *

ALTIN
golü Türkiye'ye hediye eden İlhan Mansız, ‘‘Kendimize özgüven geldi, bunu sahaya yansıtmayı başardık’’ diyor. Siyasetin de ihtiyacı bu. Halkına, kendi gücüne gerçekten özgüven olsa sahaya öyle bir yansıyacak ki.
Yazarın Tüm Yazıları