Nükhet Duru’nun çorabını kaçırdım

Kendinizi ‘tutucu bir insan’ olarak tanımlar mısınız? Mesela her sabah alışveriş yaptığınız bakkalın bir sabah gittiğinizde kapanmış olduğunu görürseniz üzülmez, hayatınızda bir boşluk hissetmez misiniz?

Ben bu anlamda çok tutucu biriyim. Değişiklikleri sevmiyorum. Hep aynı bakkaldan alışveriş etmeyi, hep aynı tatil köyüne gitmeyi, hep aynı restoranda yemeği seviyorum. Hatta o kadar abartıyorum ki durumu, aynı tatil köyüne gidip, hep aynı yerde güneşlenip, hep aynı masada yemek yiyiyorum.

Kısacası hayatımda yeniliklere çok açık birisi değilim. Hayatımın ‘kendimle’ ilgili bölümünde fazlasıyla ‘tutucuyum.’ Alışkanlıklarımdan çok zor vazgeçiyorum, hatta vazgeçemiyorum. Oysa çoğunuz benim uçuk kaçık, yeni şeyler denemeyi seven, hatta yamaç paraşütüyle atlayıp, bungeee cumping yapan birisi olduğumu tahmin ediyordunuz eminim ki. Yok ama öyle birisi değilim. Olamam da. Sanırım olmak da istemiyorum!

Eminim bazen size de oluyordur. Hani aklınıza geçmişle ilgili bir şey gelir, ama hemen o düşünceyi uzaklaştırırsınız beyninizden, çünkü o anı bir kez daha hatırlamak hiç hoşunuza gitmez. Sanki hatırlamamak, o anı bildiğiniz gerçeğini değiştiriyormuş gibi. İşte geçenlerde böyle bir durum geldi başıma. Nükhet Duru ve Cenk Eren’i izlemek için Günay restorana gittik.

***

Sahneye çıkmadan önce Nükhet Hanım’a bir merhaba demek için kulise gittim. O’da tam sahneye çıkmak üzere, bir telaştır gidiyor kuliste. Yine çok şık, bacak dekoltesi gayet yerinde bir elbise var üzerinde. Ama hani öyle böyle bir dekolte değil. Minicik bir elbise!

Nükhet Hanım bir yandan son hazırlıklarını yapıyor, bir yandan da benimle sohbet ediyor. Bende elimde sigara, konuşuyoruz. Baktım gevezeliğim üzerimde, konuştukça konuşuyorum, artık bir yerde de susup yerime dönmem gerek değil mi? Vedalaşma merasimi sırasında tam Nükhet Hanım’ı öperken, bir çığlık attı Nükhet Hanım. Ama acı bir çığlık. Ve elini hemen bacağına götürdü. Ben de ne olduğunu anlamak için bön bön bakıyorum! Meğerse, Nükhet Hanım’ı öperken, elimdeki sigarayı kadıncağızın bacaklarına değdirmişim.

Kadın hem yandı, hem de o kadar bacak dekoltesi olan elbisenin altıdaki çorapta sigara yanığından oluşmuş kocaman bir delik açıldı. Orkestra introya başlamış, artık sahneye çıkması gerekiyor. Geri dönüş yok yani. Ben nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum, kıpkırmızı oldum, her yerimden ateşler çıkıyor. Dilim tutuldu neredeyse. Nükhet Hanım’ın yardımcıları ‘Ne yapacağız şimdi?’ diye konuşmaya başladılar.

Onlar öyle konuştukça ben daha utançtan daha çok yerin dibine giriyorum. Sahnede müzik devam ediyor. Vokaller şarkıya başlamış. Nükhet Hanım son derece profesyonel bir tavırla, yardımcısından istediği uhu ile çorabını yapıştırıp (Valla nasıl olduğunu ben de anlamadım) sahneye çıktı. ‘Dikkatsizliğin bu kadarı!’ dediğinizi duyar gibiyim. Nükhet Hanım tekrar özür dilerim. Valla isteyerek olmadı!

DJ’lik ne zormuş

Bu hafta tam popüler kültür mantarıydım. Pazartesi akşamı Safran’da dj’lik yaptım ya, hiç öyle göründüğü kadar kolay bir iş değilmiş meğerse. Hangi şarkıdan sonra ne çalınacak, şarkıların arasındaki geçişler nasıl olacak, meğer ne kadar zormuş! Ama çok keyif aldığım da bir gerçek. Bütün sevdiğim şarkıları çaldım.

Şu sıra okuduğum kitap Susanna Tamaro’nun ‘Yanıtla Beni’ kitabı. Üç uzun öykü anlatıyor kitapta Tamaro.

Dinlediğim kasetler şu aralarda değişti, şimdi Abidin ve Yıldız Tilbe dinliyorum en çok. Abidin’in zırr zırrr şarkısına bayılıyorum bile denebilir. Çok akılda kalıcı ve ritmik. Işın Karaca’nın 15 kilo vermiş resimlerini çok beğendim. Azmine hayran kaldım. (Simge tartışması sırasında bana demediğini bırakmamıştı ama, o sıralar Işın Karaca da diyet yapıyormuş meğerse) Dünkü gazetelerde yer alan gençlikle ilgili araştırma da çok ilgimi çekti. 1980 gençliği zengin olma yolunu eğitim ve ticarette görürken, yeni neslin tercihi miras ve şans oyunlarıymış! Hampadan para yani!

***

İstanbul Üniversitesi psikoloji bölümünde okuyan iki öğrenci, dönem ödevi olarak beni seçmişler. Med Yapım’a gelip benimle bir test yaptılar. Çıkan sonuç şu oldu: Ben üstünmüşüm! Ama üstün olmak zeki olmak anlamına da gelmiyormuş! Ha bu arada ödev olarak beni seçtikleri dersin adı da ‘Üstün çocukların eğitimi’ymiş. Valla ben onların yalancısıyım. Bir de gidemeyip merak ettiklerim var tabii ki, olmaz mı? Q Jazz Bar’da Ferhat Göçer’in Türk filmi müzikleri dinletisini çok merak ediyorum mesela. En kısa zamanda gidip dinleyeceğim.

Bu arada unutmadan hani bir anket yapıyorduk ya, Türkiye’nin en seksi kadını ve en yakışıklı erkeği diye, çok mail geldi. Mail yollayan herkese teşekkürler. Sonuçlar şöyle, en seksi kadın Hülya Avşar, ikinci Nurgül Yeşilçay, en yakışıklı erkek Tarkan, Mehmet Aslantuğ oldular.(Bana da hatırı sayılır miktarda oy geldi ama şimdi olmaz, kendimi yazmam. Artık kendini beğenmişliğin de cılkını çıkarttı dedirtmeyeyim değil mi?) Yazıyı bitirmeden sizlerden bir ricam olabilir mi? Yaklaşık 2 aydır, Ephraim Kishon’un kitaplarını arıyorum. Sadece ‘Can boğazdan gelir’i bulabildim. Elinde Ephraim Kishon’un yazdığı kitaplar olan varsa, okuyup geri vermek üzere bana yollayabilir mi? Sahaflarda bile bulamadım da... Anlayacağınız, popüler kültür mantarı olmaya devam ediyorum son hızla.

NASIL BÜYÜDÜM

Ben büyürken Ayı Yogi, Akıllı Bıdık ve Bıcır’la Gıcır en sevilen çizgi film karakterleriydi.
Yazarın Tüm Yazıları