Ne Frankenstein diyelim ne de bize bir şey olmaz

Neden böyle bir konu şimdi gündeme getirildi anlamak gerçekten zor. Başarılı icraatları olan Tarım Bakanımızın bu konuda bazı söyleyecekleri muhakkak ki olmalı ama kendisi de bir demecinde, “GDO’lu ürün yemem” demiş. Bu cümle en az Başbakanımızın “Ben domuz gribi aşısı olmam” demesi kadar önemli.

Haberin Devamı

GDO’lu besinler in mi cin mi? Yazıya böyle başlamamın nedeni Serdar Turgut’un, “Ben patlıcanın GDO’lusunu severim” diye başladığı yazısı değil! Aslına bakarsanız “GDO’lu besinler” tartışmasında acele etmemeyi, topa biraz daha geç girmeyi düşünüyordum ama bir hastamın ısrarlı soruları Serdar Bey’in Cuma yazısıyla birleşince daha fazla dayanamadım.
Hastam diyor ki: “Hocam nedir bu başımıza gelenler? Biz artık doğal dürüst bir şeyler yiyip içemeyecek miyiz? Hormonlu biber, antibiyotikli et, deterjan bulaşmış sucuk derken şimdi bir de genetiği ile oynanmış patates ve mısırları yiyip meyve sularını mı içeceğiz? Çevremizde kanser vakalarının artmasının, bir yıl kuş gribi, öbür yıl domuz gribi gibi yirmi yıl önce aklımızdan bile geçmeyen tehlikelerden birinin her yıl kapımızı çalmasının nedeni besinlerin gittikçe sentetik veya plastik bir şeylere dönüşmesi mi?”
Serdar Turgut’un yazdıkları da şu: “‘Alfabede a’dan sonra hangi harf gelir?’ diye soruyorsunuz bilemiyor, en fazla birden beşe kadar sayabilecek bir bilgi düzeyine sahip ama GDO diye sorulunca Harvard Üniversitesi’nde görevli bir profesör gibi konuşuyor.” Zaten sorun da bu iki nokta arasındaki açmazdan kaynaklanıyor. Bizde adet böyle: İlgililer ve bilgililer susar, geri kalan konuşur.
Frankenstein besinler
Genetiği değiştirilmiş organizmaların yiyecek ve içeceklerde kullanılması son yılların en önemli tartışmalarından biri.  Bu gıdalara “Frankenstein besinler” adını takmak ne kadar doğru bilmiyorum ama durumun “bize bir şey olmaz” deyip geçiştirilecek kadar hafif olduğu kanaatinde değilim. Her şeyden önce sorunun doğru anlaşılması ve ortak bir toplumsal kanaatin oluşması için yeterli zaman varken, alelacele çıkarılmış yönetmeliklerle çözülmeye kalmasına herhangi bir anlam veremediğimi belirtmek istiyorum.
Bilim ne diyor
Çünkü halk zaten yiyip içtiklerinin düzgün denetlenip denetlenmediği, sağlıklı koşullarda üretilip üretilmediği, adam gibi saklanıp saklanmadığı, raflarda gereğinden fazla tutulup tutulmadığı konusunda kendini güven içinde hissetmiyor. Öyle ki “organik gıda” dediğiniz zaman bile çoğumuz bu besinlerin bile gerçekten organik olup olmadıkların emin değiliz. Çoğunun “çakma organik” olduğunu düşünüyoruz.
Diğer pek çok ülke GDO’lu gıdaların kullanımına izin vermeyi bırakın, sınırlarını sımsıkı kapatmış durumda. Kapısından içeri bile sokmuyor.
Bilim insanlarının çoğu GDO’nun insan sağlığına zararlı olduğunu düşünüyor. Bununla birlikte GDO’yu savunan bilim çevreleri de var.
GDO’ya karşı çıkanlar bu gıdaların insan sağlığını bozacağını düşünüyor. Kanıt olarak da bir taraftan bugüne kadar yapılan hayvan deneylerinden alınan sonuçları gösteriyor. Hızla artan alerji sorununu bağışıklık bozukluğu problemini örnek gösteriyor. Hatta bu gıdaların, “insan soyunu kurutacağı” veya “insanın genetik yapısını değiştireceği” düşüncesinde olanlar bile var. GDO’lu yiyecek içeceklerin kısırlık yaptığını, kansere yakalanma olasılığını arttırabileceğini iddia eden çok sayıda uzman var. Bunların hepsi de saygın, güvenilir uzmanlar, hocalar...
Peki o zaman ne yapmak lazım? Ben bu konuda Tarım Bakanlığımızın biraz aceleci davrandığı kanaatindeyim. Çıkarılan GDO yönetmeliği hakkında tam bilgi sahibi olmasam da bu gıdaların çıkarılan yönetmelikle yasal hale geldiğini düşünüyorum. Yani GDO’lu ürünlerin bundan sonra ülkemize daha kolay gireceğini ve daha yaygın kullanılacağını tahmin ediyorum, endişem esas olarak bundan kaynaklanıyor.
Soyalı ürünler
Şimdilik alınması gereken ilk önlemlerin neler olduğuna gelince… GDO’nun en çok kullanıldığı gıdaların başında soyalı ürünler geliyor. Soya ile üretilmiş et suyu tabletleri, soya unu, sütü, soya yağı ile hazırlanmış hamburger, pizza, köfte, sosis, sucuk, salamlar, soya yağı, unu kullanılmış hazır çorbalar, bisküvi, krakerler en çok dikkat edilmesi gereken besinler. Peki, bu besinleri yemeyecek miyiz? Yapılacak şey bu besinleri yememek değil, bunları satın alırken etiketlerini dikkatle okumak olmalıdır. Şimdilik yapabileceğiniz başka bir şey yok.
GDO’nun sık kullanıldığı besinlerden biri de mısır. GDO’lu mısır yağı veya ununun kullanıldığı yiyeceklerin arasında pasta, baklava, bisküvi, bebek mamaları, hazır çorbalar ilk sıralarda yer alıyor. GDO’lu mısırın bulaşabileceği içeceklerin başında gazoz kola ve bazı meyve suları var. GDO’lu mısırdan elde edilmiş glukoz şurubunun pasta ve börek yapımında, baklava imalatında da kullanıldığı biliniyor. Aynı şurup gazoz, kola ve meyve suyu üreticileri tarafından da kullanılıyor. Bu ürünlerin de etiketlerini dikkatle okumanız lazım.
Kanola yağının üretildiği kanola bitkisi de GDO’lu besinler arasında sayılıyor. Kanola yağının kullanıldığı yiyecekleri de GDO’lu olup olmadığı yönünden izlemek gerekiyor.

Haberin Devamı

GDO neden şimdi gündeme geldi

Haberin Devamı

KÜÇÜK bir inceleme bile GDO’lu besinlerin yüzlerce yiyecek ve içeceğe bulaşabileceğini gösteriyor. Tüketici de üretici de şaşkın. Gıda üreticileri, işverenler, özellikle çikolata ve bisküvi üretenler, bitkisel yağ imal edenler, pastane fırın üretiminden hayatını kazananlar, tarımsal ürün üreten çiftçi kesimi şaşkın.
Neden böyle bir konu şimdi gündeme getirildi anlamak gerçekten zor. Başarılı icraatları olan Tarım Bakanımızın bu konuda bazı söyleyecekleri muhakkak ki olmalı ama kendisi de bir demecinde, “GDO’lu ürün yemem” demiş. Bu cümle en az Başbakanımızın “Ben domuz gribi aşısı olmam” demesi kadar önemli.
Bir tarafta sorunun orta ve uzun vadede ne gibi sağlık problemleri yaratacağının bilinmemesi, diğer taraftan analizi zorunlu görülen ürünlerin içinde elmadan eriğe, domatesten tatlı bibere, maruldan buğdaya, nohuttan mercimeğe günlük mutfak ürünlerinin de bulunması endişelerin haksız olmadığını gösteriyor. Ayrıca gümrüklerde GDO testlerini yapacak donanımın olmaması yurtiçinde bu testleri yapacak yeterli laboratuarların azlığı da ayrı bir problem. GDO’lu ürünlerin etikette belirtilmesi belli bir orandan fazla GDO içerdiği zaman uyarı konulması sorunun çözümüne ne oranda katkı sağlayacak bu da belli değil. Kısacası ortalık toz duman, bizim bile kafalarımız karmakarışık durumda. Sizi daha doğru ve daha fazla bilgilendirmek için bizim de birazcık zamana ihtiyacımız var gibi görünüyor.
Bu arada yapacağınız şey etiketleri iyi okumak ve soya mısır ve benzeri riskli gıdaları kullanırken biraz daha dikkatli davranmak gibi görünüyor.

Yazarın Tüm Yazıları