Miraszede olmak

Berbat bir şey. Hele de genetik ve manevi olanı... En beteri.

Haberin Devamı

Bize ailemizden miras kalan alışkanlıklarımızdan muzdarip olmaktan bahsediyorum.

 

Ne yaparsan yap, elinde olmadan ana-babanı bir şekilde taklit ediyorsun. Taklit etmiş olmak için de yapmıyorsun, doğal oluyor.

 

Çünkü,

 

Ne görmüşsen onu yapıyorsun.

 

Ben de miraszedeyim.

 

Anca fark ettim.

 

***

 

Evimizin dibinde bir çocuk parkı var.

 

Haberin Devamı

Bende de iki çocuk.

 

Parka 3 yılda toplam 5 kere uğramamışımdır.

 

Çocuklar gidiyorlar; ama ben gidemiyorum. Camdan bakıyorum onlara. Hatta bazen kendime o kadar gıcık oluyorum ki, bakamıyorum bile.

 

Bir de utanmadan; orada oynayan, neşe içinde sağdan sola koşturan annelere sinir oluyorum.

 

Bazı anneleri yapmacık buluyorum. Onları yapmacık bulmak işime geliyor.

 

İğrenç bir insanım ben, sürekli vicdan azabı çekiyorum.

 

“Olacak iş mi? Sensin yapmacık!”

 

“Kızım sen ne biçim annesin?” diyorsanız demeyin. (Zaten kendimi parçalayasım var, valla billa sizden bilirim L)

 

“Senden hiç beklemezdim” de demeyin.

 

Sadece elimde değil. Sanırım çocuklarımı parka götürmeyi sevmiyorum...

 

Benim defolarım bunlar işte.

 

Haberin Devamı

Sırtımda beyaz tüylerden kanatlarım yok! (yerine kulunç var ve çok ağrıyor!)

 

“Ben bir meleğim, çok şükür cennette yerim ön koltukta hazır!” diyemiyorum.

 

(Evet. “Miras” konusuna bağlayacağım, unutmadım)

 

Ben “Ev Tipi Kadın” (ETP) olmadığım gibi, “Park Tipi Anne” (PTA) de değilim.

 

Ama bana;

 

“Çocuklarınla dağa tırman, paraşütle atla, dans et, hayal kur, tiyatroya-konsere git, spor yap, havaya bön bön bak, yat uyu...” deyin bakalım.

 

Canım feda!

 

Ama bana yeter ki park demeyin.

 

Sırf bu park yüzünden;

 

“Yonca gel çocukluğuna inelim, acaba kafana park mı düştü de bu kadar gıcığın var?” dedim.

 

Ne hatırladım biliyor musunuz?

 

Benim Annem de beni parka götüremezdi.

Haberin Devamı

 

Annem, gece gündüz, bankada çalışıyordu.

 

Beni büyük eniştem; Halis Eniştem parka götürürdü.

 

Çok ince ve upuzuuundu Eniştem. Ona bakarken başım enseme yapışırdı.

 

Anıtkabir’ e bakan askeri lojmanda bir evleri vardı. Karşısında da park.

 

Miraszede olmak 

Ben eniştemle parka gitmeye bayılırdım.

 

Salıncakta Seyyal Taner şarkıları söyleyip Erol Evgin’ le evlendiğimi hayal ederdim. Annem götürmüş götürmemiş hiç fark etmezdi benim için.

 

Annem parka götüremezdi ama, tek tatil günü olan Cumartesi günü yaptırmadığı şey kalmazdı bize.

 

Beni Cumhuriyet Senfoni Orkestrası’ nın konserine, (7 yıl hiç şaşmadan her Cumartesi yapılmıştır)

Haberin Devamı

Oradan koşa koşa ben tenise,

Kardeşim voleybola...

 

Arabamız da yoktu.

 

Ama otobüste, anneme çocuklu olduğu için yer veren, güleryüzlü insanlar vardı.

 

Hiç unutmam, okul ailecek gidilebilecek kayak turu düzenlemişti.

 

Babam biz üçümüz gidebilelim diye kaldı.

 

Fedakarlık yaptı.

 

Babam biz kardeşimle dağın tepesinde yalnız kalırsak evham eder diye, Annem 35 yaşında kaymaya başladıydı...

 

“Sahi Yonca, biz buraya nereden geldik?” mi diyorsunuz...

 

Geçen hafta, kızımı çok sevdiği tenis dersine yazdırmayı atlamışım.

 

Ölüyorum sandım.

 

Biliyorum dünyanın sonu değil; ama MİRAS işte!

 

Deliler gibi başka öğretmen, gün, saat arıyorum...

 

Buldum; ama ders cehennemin ucu bir yerde.

Haberin Devamı

 

“Hiç önemli değil! Tamamdır!” dedim.

 

Derin bir nefes aldım.

 

Çabalarıma şahit olan arkadaşım:

 

“Ta oraya gitmeye üşenmiyorsun da, burnunun ucundaki parka gidemiyorsun Yonca!” deyince ani fren yapıp gıcırrrrdadım.

 

Maziye daldım.

 

Bütün bu anlattıklarımı film şeridi gibi sarıp başroldeki beni Annem, Annemi de ben yapıp filmi seyre daldım.

 

Huy, suy, tip, tarz bir yana...

 

İnsana anadan, babadan bunlar da miras kalıyormuş kişisel tarihime kaydola.

 

Yonca

“Mirasyedi”

Yazarın Tüm Yazıları