Mideye mi, göze mi

Bir insan ne kadar yiyebilir? Soruyu daha doğru biçimde soracak olursak, insan ne kadar yemelidir?

Uzmanlara göre sofradan tıka basa doymadan kalkmak en doğrusu. Çünkü, beynin doyduğunu anlaması için belli bir süreye ihtiyacı var ve bu süreyi yemek yemeden geçirmek en iyisi.

Ramazan, bu yüzden çok önemli bir ay. Pek çok insan ramazan ayında kilo vermeyi beklerken, tersine kilo alır ve bunun nedeni de yukarıda bahsettiğimiz gibi beyne doyduğunu anlaması için zaman tanımamamızdır.

Bizler dini inancımızın bir parçası olan ve esasen vücuda sabretmeyi öğretmeyi amaçlayan orucu gerektiği gibi algılayabiliyor muyuz peki? Yani kuş sütü eksik iftar sofralarımızın başında beklerken açın halinden anlayabiliyor muyuz?

Şimdilerde zaman darlığı ve artan yaşam temposu nedeniyle, hafta sonu değilse ya da iftarda misafir ağırlamayacaksak, bir çorba, bir pilav ve bir de ana yemekle yapıyoruz iftarı.

"Aman Sahrap Hanım, zaten insan daha fazla yiyemiyor ki" dediğinizi duyar gibiyim. Ama hemen hepimiz misafirimiz gelecekse iftardaki çeşit sayısını ikiye, hatta üçe katlıyoruz ve bir de endişeleniyoruz, acaba yemekler yetecek mi diye...

Eskiden, yani Osmanlı İmparatorluğu döneminde 30 ramazan (ramazanın her günü), özellikle de konaklarda verilen iftar davetlerinde yemek çeşidi sayıca abartılır, adeta bir zenginlik gösterisi yapılırmış. Gidip bir konakta iftar sofrasına oturacağız şimdi ve yenen yemeklere kısaca göz atacağız ki, daha iyi anlaşılsın neden bahsettiğimiz...

Bir kere sofranın vazgeçilmezi olan iftariyelikler, yani zeytin, peynir, çeşit çeşit reçel, hurma ve simit küçük tabaklarda masaları süslermiş. Top atıldığında sofraya en az iki çeşit çorba gelirmiş ki, isteyen istediği çorbadan yiyebilsin. Çorbayı et yemekleri izlermiş ki, bunların en gözdeleri rosto, salçalı but ve taskebabıymış.

Sıra börek çeşitlerine geldiğinde, sofraya çeşitli tercihlere hitap edecek börekler gelirmiş. Sanmayın ki bundan sonra bitiyormuş ikram! Sebze yemekleri sahneye çıktığında dudaklar şöyle bir bükülürmüş... Nitekim, sebze yemekleri, içinde et ya da et suyu yoksa pek yenmezmiş ramazan sofralarında.

Pilavın pek çok çeşidi iftar sofralarını süslermiş ama eskilerin en gözde pilavı sade pilavmış. Yapılışı ustalık gerektirdiğinden, sade pilav ev sahibinin prestij yemeğiymiş. Nihayet tatlıya gelindiğinde midelerden çok gözleri doyurmayı hedeflemiş olan yemek de bitermiş.

Pirinçli domates çorbası

6 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

1 çay bardağı pirinç

2 tatlı kaşığı tereyağı

3 adet orta boy domates

2 tatlı kaşığı domates salçası

6 su bardağı ılık et ya da tavuk suyu

1 su bardağı süt

1 adet yumurta

1 tepeleme yemek kaşığı un

1 yemek kaşığı kuru nane

1 çay kaşığı kırmızı toz biber

1 çay kaşığı tuz, karabiber

Tereyağını orta boy bir tencerede kızdırıp, üzerine rendelenmiş domates ve domates salçasını ekleyin. Orta ısılı ateşte tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 1-2 dakika kavurun. Yıkayıp süzdüğünüz pirinci de ilave edip 2-3 dakika daha kavurduktan hemen sonra ılık et ya da tavuk suyunu da aktararak kaynamaya bırakın. Pirinç tanelerinin birbirlerine ve tencereye yapışmaması için ara sıra karıştırmayı ihmal etmeyin. Diğer taraftan; süt, yumurta ve unu derin bir kapta tel çırpacak yardımıyla pürüzsüz hale gelinceye kadar çırpın. Kaynayan çorbanın suyundan 1 kepçe kadar alıp sütlü karışıma ekleyerek karışımı ılıklaştırın. Ilık haldeki sütlü harcı çorbayı bir yandan karıştırarak çorbaya ilave edin. Tuz ve karabiberi serpiştirip karıştırmaya devam ederek 10 dakika daha pişirin. Ocaktan alıp üzerine kırmızı toz biberi ve naneyi serpiştirin. Nane ve kırmızı biberi kızdırdığınız 2 yemek kaşığı sıvıyağda 1-2 dakika pişirdikten sonra da ekleyebilirsiniz. Çorbayı sıcak sıcak servise sunun.

Peynirli midye böreği

Malzeme listesi

3 adet yumurta (oda sıcaklığında beklemiş olmalı / sarısı ve beyazı ayrılacak)

1 çay bardağı sıvıyağ

3 yemek kaşığı yoğurt

1 tatlı kaşığı karbonat

2 damla limon suyu

2 tatlı kaşığı tuz

Alabildiği kadar un (kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde etmeniz gerekir)

50 gr bitkisel margarin (eritilip ılıtılmış)

1,5-2 su bardağı rendelenmiş orta yağlı beyaz peynir

Yumurtaların akları ve sarılarını ayırıp sarılarını derin bir karıştırma kabına alın. Yoğurt, sıvıyağ, üzerine iki damla limon sıktığınız karbonat ve tuzu aynı kaba aktarın. Unu azar azar ve yavaş yavaş ekleyip kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. Yumuşak ve ele yapışmayan bir hamur olduğunda un eklemeyi bırakın. Hamuru toplayıp, üzerini nemli bir mutfak peçetesiyle örterek dinlendirin. Diğer taraftan, böreğin iç harcını hazırlamak için; ayırmış olduğumuz yumurta aklarını ve peyniri derin bir kaba koyup çırpın. Kenarda bekleyen hamuru dört eşit parçaya bölün. Bezeleri hazır yufka inceliğinde açın. Yufkaların üzerine eritip ılık hale getirdiğiniz margarinden 2-4 yemek kaşığı kadar gezdirip her taraflarını iyice yağlayın. Hazırladığınız bütün yufkaları sıkıca sarıp rulo yaptıktan sonra buzdolabında 15 dakika kadar bekletin. Buzdolabından çıkardığınız ruloları 3 parmak eninde parçalar elde edecek şekilde dilimleyin. Hamur parçalarını merdane yardımıyla pasta tabağı büyüklüğünde açın. Pasta tabağı büyüklüğünde açtığınız yufkaların içine hazırlamış olduğumuz peynirli harçtan birer yemek kaşığı kadar koyup yufkaları D şeklinde katlayın. D şeklindeki hamurların iki ucunu birleştirip yapıştırın. Midye şekli verdiğiniz börekleri yağlanmış fırın tepsisine aralıklı olarak yerleştirin. Böreklerin üzerine fırça yardımıyla ılık margarin sürüp fırına verin. 175 dereceye ayarladığınız fırında yaklaşık 40 dakika pişirip çıkarın. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazarın Tüm Yazıları