Michael Jordan’ın kazancı da helal mi

Eğer politika sadece servetin korunması olsaydı... Oligarklara güç verilirdi. Demokratların dediği gibi demokrasi bir çoğulculuk olsaydı da...

Haberin Devamı

Çoğunluğun tatmini olurdu. Halbuki politika nedir biliyor musunuz? İyi bir hayatın nasıl yaşanacağını öğrenmektir. Bu, Michael Sandel’in bestseller kitabı ‘Adalet’te Aristo’dan aktardığı bir alıntı. Sandel’i anlatacağım bu hafta. Harvard’da dersleri rekorlar kıran... Bir yıldır Uzakdoğu’yu kasıp kavuran adamı... İş başlarda sadece Boston’da bir trendmiş. Şimdi dünyada akademik bir devrime dönüşüyor!..

- 21 yıldır Harvard’da siyaset felsefesi dersleri veriyor. Bilim için değil öğrenci için ders anlatanların... Harvard tarihinde amfi doldurma rekoru onun.
- Bir akademisyenden çok, TED konferansındakiler gibi. 1000 kişilik salonda en arkada kalsanız bile... Sıkılmanız mümkün değil!..
- İçerik ise... Orhan Hançerlioğlu sözlüğünün yanında Sofi’nin Dünyası. Kuru teorilerden sıyrılıp... Filozofları sokakta yürürken tanıyorsunuz.
- PBS, derslerini bir belgesele dönüştürmüş. Nar suyu markasından gazeteci Thomas Friedman’a 20’ye yakın sponsoru olan bir şova. BBC, şimdi birkaç aydır 30’ar dakikalık bölümlerle hepsini yayınlıyor.
- Daha ilginci... Harvard videolar için bir web sitesi açtı. Ve 12 bölümlük çekimi, online ders gibi yayınlamaya başladı. İstanbul’dan bir üniversite gidip anlaşsa. Seçmeli olarak okutur.
- Geçenlerde Friedman yazıyordu: “Sandel Asya’da bir rock yıldızına dönüştü” diyor. Newsweek Çin, ‘En Etkili Yabancı’ diye kapak yapmış.
- Dersler, baştan sona bir münazara. İşin asıl güzel kısmı ise... Bir soru atıyor ortaya. Nereye varmasını istediğini anlıyorsunuz. Ama Harvardlı fırlamalardan biri çıkıp öyle bir şey söylüyor ki... Bütün oyun bozuluyor... Zayıf öğrencilerle asla başaramayacağınız bir beyin fırtınası... Şöyle...
- Doktorsunuz... Serviste teksiniz ve bir trafik kazası olmuş, önünüze altı yaralı getirmişler. Beşi hafif, biri ağır. Eğer bütün gün ağır olanla ilgilenirseniz, diğer beşi de kötüleşecek. Hafif yaralılarla ilgilenirseniz de durumu ağır olan ölecek. Ne yaparsınız?.. Bir kişi için beş kişiyi feda eder misiniz?..
- Bu sefer organ nakli yapan bir doktorsunuz. Ve acilen beş farklı organa ihtiyacı olan beş hastanız için bir donör bulmak zorundasınız. Muayenehaneye organları sağlam bir hasta geliyor. Ve içeri geçip uyumaya başlıyor. Ne yaparsınız?.. Adamı öldürüp beş kişi için bir kişiyi feda eder misiniz?..
- İki farklı felsefi yaklaşım var bu olayda. Biri, sonuççu görüş. Davranışın ancak sonuçlarına göre yargılanabileceğini savunan ekol... Diğeriyse kategorik düşünce. Bir insanın ölümüne sebebiyet vermeyi nasıl bir fayda doğarsa doğsun her koşulda reddeden yol.
- Seçenekleriniz belli gibi değil mi?.. Ancak hikâyeyi anlattıktan sonra amfiye dönüyor Sandel. “Siz ne yaparsınız” diyor. Ve her seferinde olduğu gibi yine biri çıkıyor: “Sağlam hastayı öldürmem. Organ bekleyen beş hastadan birinin ölmesini beklerim. Ondan aldığım organlarla da diğer dördünü kurtarırım.”
- Durumunuz ne bilmiyorum. Hiçbir şeyin üzerinde yeterince düşünmeyen... Söylediğini ertesi gün değiştiren gazeteciler dışında düşüncelerinize kılavuz ettiğiniz bir kaynak var mı anlamında... Ama Sandel’ın derslerinin çarpıcı yanı... Vereceğiniz hiçbir kararın felsefeden bağımsız olmadığını göstermesi.
- Hayır, iyi bir insan olmayı vaat etmiyor size. Çünkü Sandel’e göre felsefe insanı uzaklaştırır. Şüphecilik, adamı yolun ortasında cevapsız sorularla bırakan, huzursuz eden kahrolası bir beladır. “Ama her halükârda” diyor Sandel, “Bilmediğinizde çevrenizle daha uyumlu yaşasanız da... Hayatınızı yönlendirdiğiniz prensipler vardır.”
- Sandel’in ‘Adalet’ kitabında bir bölüm var. Bilmeme meselesini, Amerikalı filozof John Rawls’ın ‘cehalet örtüsü’ kavramıyla açıklıyor. Kendiniz hakkında hiçbir şeyden haberdar değilsiniz, diyelim. Sağlıklı mısınız değil mi? Kadın mısınız erkek mi? Zengin mi fakir mi? Hiçbir şey... Herkesi bu halde bir araya getirip toplumun hangi prensiplere göre şekillenmesi gerektiğini sorduğunuzda ise... Eşitliği doğuran iki kavramın çıkacağını söylüyor. Birincisi, ifade ve din özgürlüğü. İkincisi de ekonomik ve sosyal eşitlik.
- Kitapta da bu varsayımlarla tek bir kavramı araştırıyor: Adalet. Michael Jordan’ın takım arkadaşlarıyla paylaşmadığı para hak edilmiş bir para mı?.. Böbrek satışı adil bir iş mi?.. Ötanazici Dr. Kevorkian’ın yaptıkları adalete uygun mu vesaire... Ve kavramları yerleştirdikten sonra da adaletin nasıl sağlanabileceğine geliyor.
- Okul yıllarında, üniversiteler arası münazara turnuvalarından birinde, Boğaziçi’ni temsilen iki kişi finale kalmıştık. O dönem Meclis’te pankart açan gençler meselesi var. ‘Harçlara Hayır’ dedikleri için hepsi hapiste. Hürriyet de, turnuvanın finali Ankara’da Birinci Meclis’te olacağı için bizimle bir söyleşi yaptı. “Mesajınız ne” türü bir soru sorulmuştu sanırım. Ben de “Pankart açanlar yargılanıyor, bize münazara izni veriyorlar” diye öfkeyle bir şeyler söylemiştim. İşte Sandel’e göre, adaletin bu boyutu ise kurumların duruşuyla ilgili. Jordan’ın kazandığı paranın nasıl vergilendirildiği... Bireylere ayrımcılık uygulamayıp... Ne kadar özgürlükçü davrandığınız...
- Ancak iş özgürlükçülüğe geldiğinde ise... Kant’ın tanımıyla... Bugün özgürlük zannettiğimiz birçok davranışın, aslında bir dikta olduğunu savunuyor. Yemek yemek mi?.. Açlığınızın esirisiniz. Bir yerden atlamak mı?.. Yerçekiminin kontrolündesiniz. Ya da seçtiğiniz meslek mi?.. Sosyal baskı altındasınız. “Peki o zaman özgürlük ne” diye soruyor Sandel. Cevabı yine Kant’tan veriyor: Belirlenmiş bir son için en iyi yolu seçmek değil. Sonun kendisini belirlemek!..

Yazarın Tüm Yazıları