’Meydanlar özlenmez mi!’

BİRKAÇ yıl önceydi.9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel, TV 8’deki televizyon programımda konuğumdu.

Meydanları özleyip özlemediğini sormuştum.

Duygu yüklü bir cevap aldım.

"Meydanlar özlenmez mi!"

Denizli’de, Demokrasi Meydanı’ndaki DYP mitingi, bana bu cevabı hatırlattı.

Dört yıldır hiçbir mitinge gitmedim.

Giderken, gazeteci arkadaşlarla aklımızdan benzer düşünceler geçiyordu.

Mitingden ziyade Mehmet Ağar ile yapacağımız sohbet değerlendirilebilir düşüncesindeydik.

Bu nedenle, önce bir hakkı teslim edelim.

O meydan, "ses" verdi.

Duyduğumuz, bildik, tanıdık bir "ses"ti...

Tam da İsmet Sezgin’le siyasi partilerin "halkın avukatlığını" nasıl yitirdiğini konuşuyorduk.

Yanımıza yaklaşan ihtiyar delikanlı, "Adım İbrahim Oltan" dedi.

Başındaki kasketi göstererek ekledi.

"Biz 46 Demokratıyız!"

Bir diğer köşede Yıldırım Avcı vardı.

Türk siyasi hayatının bu köklü damarında, ciddi bir kıpırdanma görülüyor.

* * *

Miting sonrasında Mehmet Ağar’la sohbet ettik.

Son derece açıktı.

Rahatlığını zaten biliyorsunuz.

Konuştuğumuz konuların elbette hepsi de önemliydi.

Ancak Ağar’ı bir konuda son derece kararlı gördük.

Ona göre, 2007’nin başında ve sonunda yapılacak iki seçimi Türkiye asla taşıyamaz.

Tartışmaları bitirecek önerisi hazır.

"Gelin, Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen öncesinde erken genel seçim yapalım" diyor.

Böylece 2007’yi kayıp yıl olmaktan kurtarırız düşüncesinde.

Bu makamı tartışmalardan arındırmak için bunu elzem görüyor.

Bu hem teklifi, hem de tahmini.

Belli ki, bundan sonra bunun gerçekleşmesi için çalışacak.

Bakalım bu tahmini tutacak mı?

* * *

Ağar’la Fenerbahçe-Galatasaray derbisini de konuştuk.

Maçın genel gidişini de, sonucunu da aşağı yukarı doğru tahmin etti.

Yaptığı siyasi tahminin neticesini ise önümüzdeki birkaç ay gösterecek.

Bir önceki yazımı okuyanlar, Hıncal Uluç’un evindeki maç takımını teskin edip etmediğimi soruyorlar.

Gerek kalmadı.

Muzaffer Yıldırım, maçtan hemen sonra bu işi görev edinmiş, bütün ekibi Kanyon’daki kendi sinemalarına götürüyordu.

Hangi filme gittiklerini sordum tabii ki.

Türkçe adıyla "Son Umut"...

Ne diyelim; Allah kimseyi umutsuz bırakmasın.

Bunu öğrenince, ben de arabamın yönünü başka bir Galatasaraylı dostuma çevirdim.

Bedrettin Aydoğdu ve kardeşlerinin Göztepe’deki Yüzevler’ine gittim.

Bir yandan tartışmasız Türkiye’nin en iyi Adana kebabını yerken, öte yandan çıkış yolunu tartışıyorduk.

Ne olacak da, dünyada sevgi ve dostluk aracı olan futbol, bizde bir husumet aracı olmaktan çıkacak?
Yazarın Tüm Yazıları