Meydan korucuların

UYUŞTURUCU kaçakçılığı, silah kaçakçılığı ve devamı. Şemdinli ve Yüksekova’da.

Biri subay, on dördü korucu, on beş kişi yakalanıyor. Her biri hakkında altmış yıla kadar hapis isteniyor. Mahkemede sanıklar beraat ediyor. Buna itiraz ediliyor.

Beraat, itiraz, yeniden mahkeme, derken ta 1990’ların ikinci yarısında görülen davanın dosyası şu anda Yargıtay Ceza Genel Kurulunda.

Yaşandığı dönemde büyük gürültü çıkartan bu kaçakçılık olayı, daha sonra CHP’nin bir Güneydoğu Raporunda yer alıyor.

TANLA’NIN RAPORU

Bilge Köyü’nde 44 kişinin katliamı sonrasında koruculuk yeniden mercek altında. Koruculukla ilgili çok sayıda olay, dava ve rapor var. Devletin, partilerin ve sivil toplum örgütlerinin raporları.

Örneğin, bir DSP raporu var. Aralarında Bülent Tanla’nın bulunduğu bir DSP heyeti, Ecevit’in talimatı üzerine, Güneydoğu’ya gidiyor. Koruculuk sistemini incelemek üzere.

Raporun kendisi kadar, bölgeye giden DSP milletvekillerinin yaşadığı çarpıcı sahneler var.

YANITSIZ SORULAR

Heyet dönemin Olağanüstü Hal (OHAL) Valisine gidiyor. Heyetin valiye sorusu şu:

"Kaç korucu var, bunlar kim, ne kadar aylık alıyor, aylıklar nasıl ödeniyor?"

OHAL Valisi derhal emir veriyor, yanıtların heyet üyelerine Ankara’ya Meclise gönderileceği bildiriliyor.

Aradan on yıl geçiyor, o yanıtlar hálá gelecek. Derin devlet iş başında.

Benzer olay Şırnak’ta. Aynı sorular Şırnak çerçevesinde Şırnak Valisine soruluyor. Dönemin valisi, saymanı çağırıyor, sayman, "bir kaç kişi geliyor, hepsi adına parayı alıp gidiyor" yanıtını veriyor. Kaç kişi adına? O rakam yok. Kaç para? O da, yok.

ÇEŞİTLİ SUÇLAR

Köy yakma, kadınlara tecavüz, cinayet, soygun, korucuların işledikleri suçlardan bazıları.

Korucular bölgede belli bir görevi yerine getiriyor, tamam. Ama, Western filmlerinde gördüğümüz ya da bizde köy romanlarında çizilen tipler gibi, eli kamçılı, çizmeli beyler insanlara kan kusturuyor.

Resmi kıyafetlerle otobüs soyuyorlar, halk, "asker bizi soydu" diyerek avazı çıktığı kadar ve haklı biçimde bağırıyor.

Bölgede bazı yöneticiler, vali ya da kaymakam, kendi il ya da ilçesinde korucuları durdurmak için zaman zaman önlem alıyor. Geçici ve kendi çapında. Sistematik değil.

"Kalksın ya da kalsın" ekseninde, koruculuğun yeniden düzenlenmesi gerektiği ortada. Çünkü, meydanı çok boş buluyorlar.

Reha Oğuz Türkkan müthiş, çarpıcı

PROF. Dr. Reha Oğuz Türkkan ünlü milliyetçilerden. Bir dönem aşırı milliyetçiliğin Türkiye’deki en önemli temsilcilerinin başında geliyor. Yaşı sanıyorum şu anda 80’in üstünde.

1940’larda Alparslan Türkeş ve Nihal Atsız’la birlikte tutuklanıyor, emniyette işkence görüyor, o günün zalim kuralları dahilinde, tabutluk denilen ve ancak nefes alınabilen, bir insanın kıpırdamasına bile olanak vermeyen, hücre diyelim, ama işte tabutlukta kalıyor. Yedi aylık tutuklama sonrasında, açılan davada beraat ediyor.

Prof. Türkkan geçen akşam Fatih Altaylı ile Murat Bardakçı’nın Habertürk TV’de konuğu. Anlattığı işkence sahneleri ve emniyette kaldıkları mahzenler ki, lağım akıyormuş, dehşet verici. İşkence ve diğer fiziki koşullar insanın tüylerini diken diken ediyor.

Türkkan’ın anlattıkları biliniyor. Ancak, tanıklık ilk elden olunca iş değişiyor. Son zamanlarda izlediğim en çarpıcı söyleşilerden biri.

Yalnız anlayamadığım bir nokta var. Reha Oğuz Türkkan bu sahneleri anlatırken, Murat Bardakçı sürekli gülüyor, belki şaşkınlıkla, ama garip, yeri olmayan bir tavır.

Bu bir yana, bana kalırsa, o söyleşi bir kez daha yayınlanmalı.
Yazarın Tüm Yazıları