Makineler yalan söylemez

ADANA’ya teşvik var, ama Gaziantep’e yok. O zaman, makineler bir anda hooop, doğru Adana’ya.

Kütahya’ya teşvik var, ama Denizli’ye yok. O zaman, makineler bir anda hooop doğru Kütahya’ya.

Birbirine komşu olan iller arasında teşvik var-teşvik yok manzumesini uzatmak gereksiz. Çok örnek var. O örneklerden çıkan bir sonuç var.

Özellikle tekstil sektörü teşvik verilmiş olan illere kaçıyor.

Kaçıyor ama, gerçek değişmiyor. Sefalet devam ediyor. Üretim yine sınırlı. Çünkü, eğer varsa, kimse parasını harcamak istemiyor. Yani, tüketim de sınırlı.

DÜNKÜ İLAN

DİSK/Tekstil İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu’nun dünkü Hürriyet’te bir ilanı yayınlıyor. İlan sanayideki durumumuzu gözler önüne seriyor. Ama, aynı zamanda öneriler de getiriyor.

İlanın sonunda yer alan nottaki son cümle dikkatimi çekiyor:

"Makineler Yalan Söylemez, Sayın Başbakana ilgililer tarafından doğrular cesaretle söylenmelidir."

Başbakanlara, bakanlara yöneticilerin, bürokratların gerçeği farklı gösterdikleri yeni değil. Osmanlı’dan beri bu böyle bizim memlekette.

Şimdi de, öyle mi, diyerek, yine de dün küçük bir araştırma yapıyorum. Ve gerçeğin değişmediğini görüyorum.

Makineler yalan söylemez, ama Başbakan’a yaranmak isteyen yöneticiler, bürokratlar ve hatta ve belki bazı valiler bile yalan söyleyebilir.

Konu hele de, işsizlik ise, ekonomik kriz ise. Bunun bir adım ilerisi var, garip gelecek ama, inanmak güç ama:

Hatta ve dahi, Başbakana gerçeği farklı gösteren bakanlar bile olabilir, diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Bununla birlikte, gerçeği farklı gösterme balonu sönüyor. Dünkü ilan bunun aynası.

SADECE YÜZDE ALTISI AÇIK

2001 krizinde IMF öneriyor:

"Ekmekten biçmekten vazgeçin, dikişten, nakıştan vazgeçin."

Tarımdan ve tekstilden vazgeçin, anlamında.

Bugünkü krizde aynı IMF geçmişi unutuyor:

"Tarıma ve tekstile yüklenin."

Neden? Çünkü, tarım ve tekstil yoğun emek sektörler. İşsizliğin azalmasına yardım edebilecek alanlar.

Hele de, tekstilde. İki bin liradan on beş makine ile, toplam elli bin liralık yatırımla kırk işçiyi istihdam etmek mümkün.

Türkiye’de sanayi, dünyadaki krizden en çok etkilenen üçüncü ülke. Krizin odağı Amerika’da bile sanayi bu kadar etkilenmiyor.

Ve dünkü ilanda yer almayan bilgiyi sendika başkanı Rıdvan Budak veriyor:

"Yüz tekstil fabrikasından 94’ü kapalı. Açık olanlar da, yüzde 60 kapasite ile çalışıyor."

Yok canım, heyecan ve telaşa gerek yok. Ne de olsa, kriz bize teğet geçiyor.

Yusuf Ziya’dan Haberal’a sürpriz

YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Ergenekon’dan tutuklu Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal’ı arıyor.

Haberal’a geçmiş olsun, diyor. Ayrıca, istediği zaman kendisini arayabileceğini iletiyor. Beklenmedik bir jest, bir nezaket.

YÖK Başkanı AKP’ye yakın. AKP ise Ergenekon’a uzak. YÖK Başkanı bu kadar mesafeyi kat ederken, hangi cesaretle bu nezaketi gösteriyor?

Bir süre önce, Mehmet Haberal YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın babasını tedavi ediyor, Başkent Hastanesi’nde.

Yusuf Ziya
her türlü riski göze alıyor ve böyle günde Haberal’a vefasını gösteriyor.

Peki, Yusuf Ziya gözaltına alınan ya da tutuklanan diğer rektörlere, eski ya da halen rektör olanlara, aynı ilgiyi neden gösteremiyor? Onları da araması için mutlaka özel bir neden mi gerekiyor?

O kadar uzun boylu değil. Haberal’ı neden aradın, diye hesap soran olursa, yanıtı basit, babasının tedavisi.

Diğerlerini ararsa ve bunun nedeni sorulursa, ne diyecek?

Sevgili Başbakanımızı kandırdılar

YAZIKLAR olsun, bu Amerika, Almanya, İngiltere ve Fransa’ya.

Tayyip Erdoğan, NATO Genel Sekreterliği için dünya alem önünde Rasmussen’e fena çakıyor, "biz onu istemiyoruz" diye erkekçe feryat ediyor. Helal olsun.

Ama, ardından Erdoğan bir anda uslu çocuk oluyor. Çünkü, Rasmussen, ROJ TV konusunda Erdoğan’a söz veriyor, ayrıca Türkiye’ye istediği bir NATO Genel Sekreter Yardımcılığı verilmesi karara bağlanıyor. Erdoğan, Rasmussen vetosunu geri çekiyor.

Aaaa, ne oluyor.

1- Rasmussen ROJ TV’de geri adım atmıyor.

2- Fransa, Almanya ve İngiltere "NATO’da Genel Sekreter Yardımcılıkları dolu, yeni bir yardımcılık için para yok" diyor. Amerika da, ancak yüzde on beş para verebilirim diyor.

Sevgili Başbakanımızı iki kez kandırıyorlar, anlı şanlı dış politikamız ve Erdoğan’ın muhteşem çıkışları bir kez daha yerlerde sürünüyor.
Yazarın Tüm Yazıları