Maç statta mı izlenir, kanepede mi?

Çekirdek kadro olarak buluşmayalı epeyce vakit geçmiş.

Önce Riko aradı ve lafı uzatmadan "Üç kişi buzağıya girer miyiz?" dedi. "Topesto gireriz diyorsa ben de girerim. Fakat Osman Müftüoğlu’nun kulağına gitmesin..." dedim.

"Yok, Topesto’nun Brokoli Hanım yanılmıyorsam Ege’ye ot toplamaya gitmiş; eleman kırmızı ete susamış vaziyette. Benim göbeğe bakıp, ’Hımm, semirmişsin’ dedi bana hatta!"

Sesimi büyük bir operasyon emri veren Hollywood aktörleri gibi yapıp "O zaman planı açıklıyorum..." dedim...

*

Yukarıda, haliyle şifreli gibi algılanan metni sadeleştireyim önce. "Buzağı’ya girmek" demek, ocakbaşına gitmek manasına geliyor

Yoksa üç kişi para birleştirip, buzağı alıp, İnek Şaban’a "Bak Şaban, evladın" diye tanıştıran Hababam esprisine gönderme filan yapmıyoruz.

Bir de "Deli danaya girmek" var. Fakat onun için minimum yedi kişi gerektiği bilimsel deneylerle kanıtlandı. Son "deli dana" operasyonundan sonra Domat kardeşimiz (Adı Domat değil, domatesten kısaltma!) "Beni Sarıkız’a götürün... Beni Kızılay’a götürün... Maden sularına yatırın beni!" diye höykürmüştü.

Bir yerde mideye çok yüklenmemek lazım ama di mi?

Kalan kısmı şöyle açıklamaya çalışayım: Brokoli Hanım, Topesto’yu vejetaryen beslenmeye sürüklemiş bir kişi. Bu kişi, Ege taraflarındaki ailesini ziyarete gidince, Topesto da zincirlerini kırmaya karar verdi.

Beyoğlu Ocakbaşı’nda ilk yarım saat içinde sadece birbirimize "N’aber Amiral?.. İyidir Balıkhane Nazırı, senden n’aber?" gibi mecburi selamlaşma cümleleri kurduk, kalan zamanı direkt işkembeyi doldurmaya ayırdık.

Topesto’nun bıkmadan, usanmadan, yıllardır her ocakbaşı harekatında yaptığı "Muhaha! Riko, ağzını açınca hayvanın kuyruğunu görüyorum oğlum! Muhaha" esprisi sahne aldığında; biraz pişman fakat son derece mutlu, şişko insanlardık.

Topesto haliyle kendi esprisine gülmek zorunda kaldı. Niyeyse arkadaş bir neşe böcüğü sokmuş gibi davranıyor. Bir neşe, bir espri insanlığı, sormayın gitsin.

Riko konuyu değiştirip, Topesto’nun neşe krizinin geçmesini sağlamak amacıyla "Grundig’in reklam sloganını gördünüz mü Eurosport’ta?" dedi.

Çok sıkı bir Eurosport izleyicisi olarak görmemiş olmam imkansız. Ama hatırlamıyorum. "Öksür afacan, neymiş?" dedim.

"Sloganları şöyle: Better the sofa, than the stadium. Yani, ’Stadyuma gideceğime, kanepeye uzanırım’ gibi... Nasıl ama?"

"Saçma!" dedim. Stadyuma gitme şansı varken evde maç seyretmem çünkü.

"Ama" diyerek lafa zobort diye girdi Riko "Evde oturuyorsun, uzanıyorsun, istediğin zaman biranı, kolanı içiyorsun güzelce televizyonun karşısında. Pizza mı söylersin telefonla, burger/dürüm imparatorluğuna köle mi olursun, işin o kısmını sen seç!.. Ayrıca pozisyonun tekrarı var, ayrı açısı var, grafikleri var..."

"Ama stattaki heyecan yok. Hem ben sürekli televizyon karşısında uyuklamanın cezasını adı aklımdan bir türlü çıkmayan iki albüm öğrenerek ağır bir şekilde ödedim!" dedim.

"Anlamadık" dediler en tabii hakları olarak.

"Kanepede bayıldığım zaman National Geographic açık kalırsa çok acayip şeyler olabiliyor. Uyku sersemi vaziyette üst üste üç gece birer doz ’Şiternşutunden der Folksmuuzik’ reklamı, birer doz da ’Neederlandse Şterren Zıtralen’ reklamı yedim, neye uğradığımı şaşırdım" diyerek açıkladım.

Hadise şu. Gece belli bir saatten sonra bazı Avrupa kanalları aracılığıyla bazı toplama albümler satan firmalar var. Gündüzleri yayınlanan "Taymlayf prizents klasik kauntri"yi filan ezberden biliyorum zaten. Ama geceleri iş bayağı bir çirkinleşiyor. "Sternstunden der Volksmusik" denen ve Alman Folk Müziği klasiklerinden derlenen dört CD’lik set için yapılan reklam insanı şoka sokacak cinsten! Gereken etkiyi yaratamayabilirim diye bir daha yazayım: İnsanı ŞOKA SOKACAK CİNSTEN! Böyle yerel kıyafetli Almanlar ve o korkunç şarkılar.

Sanırsın Heidi’nin köyünün müzisyenleri senin eve yerleşmiş. Evlerden ırak!..

İkinci bahsettiğim "Nederlandse Sterren Stralen" ise, Hollanda Pop Müziği’nin (Zamanında dünya ülkeleri güçbirliği ederek, Hollanda Pop Müziği’nin dünyaya yayılmasını engellemiştir; hepsini şükranla anarım buradan!!!) klasiklerinden oluşuyor.

Bir gün şiddetle cezalandırılmam gereken bir suç işlersem "Hollanda Pop Müziği’nin etkisindeydim efendim, ne yaptığımı bilmiyordum, şuursuz bir suaygırı gibi gezinmekteydim o sıralar" diyerek yırtabileceğimi düşünüyorum.

O kadar acayip bir şey bu Hollanda Pop Müziği yani!

"Amma konuştun be!" dedi Riko, "Kanepede maç daha iyi seyredilir, o kadar!" dedi.

Topesto’nun cevap yerine kullandığı efekti tekrarlayıp haftasonunuzu zehir etmeyeyim. Sonra durdu, yüzümüze baktı ve "Bastırmak için künefe?.."

"Leziiiiizzzzz!" dedik.

Çekirdek kadro olarak buluşmayalı epeyce vakit geçmiş. Önce Riko aradı ve lafı uzatmadan "Üç kişi buzağıya girer miyiz?" dedi. "Topesto gireriz diyorsa ben de girerim. Fakat Osman Müftüoğlu’nun kulağına gitmesin..." dedim.

"Yok, Topesto’nun Brokoli Hanım yanılmıyorsam Ege’ye ot toplamaya gitmiş; eleman kırmızı ete susamış vaziyette. Benim göbeğe bakıp, ’Hımm, semirmişsin’ dedi bana hatta!"

Sesimi büyük bir operasyon emri veren Hollywood aktörleri gibi yapıp "O zaman planı açıklıyorum..." dedim...

*

Yukarıda, haliyle şifreli gibi algılanan metni sadeleştireyim önce. "Buzağı’ya girmek" demek, ocakbaşına gitmek manasına geliyor

Yoksa üç kişi para birleştirip, buzağı alıp, İnek Şaban’a "Bak Şaban, evladın" diye tanıştıran Hababam esprisine gönderme filan yapmıyoruz.

Bir de "Deli danaya girmek" var. Fakat onun için minimum yedi kişi gerektiği bilimsel deneylerle kanıtlandı. Son "deli dana" operasyonundan sonra Domat kardeşimiz (Adı Domat değil, domatesten kısaltma!) "Beni Sarıkız’a götürün... Beni Kızılay’a götürün... Maden sularına yatırın beni!" diye höykürmüştü.

Bir yerde mideye çok yüklenmemek lazım ama di mi?

Kalan kısmı şöyle açıklamaya çalışayım: Brokoli Hanım, Topesto’yu vejetaryen beslenmeye sürüklemiş bir kişi. Bu kişi, Ege taraflarındaki ailesini ziyarete gidince, Topesto da zincirlerini kırmaya karar verdi.

Beyoğlu Ocakbaşı’nda ilk yarım saat içinde sadece birbirimize "N’aber Amiral?.. İyidir Balıkhane Nazırı, senden n’aber?" gibi mecburi selamlaşma cümleleri kurduk, kalan zamanı direkt işkembeyi doldurmaya ayırdık.

Topesto’nun bıkmadan, usanmadan, yıllardır her ocakbaşı harekatında yaptığı "Muhaha! Riko, ağzını açınca hayvanın kuyruğunu görüyorum oğlum! Muhaha" esprisi sahne aldığında; biraz pişman fakat son derece mutlu, şişko insanlardık.

Topesto haliyle kendi esprisine gülmek zorunda kaldı. Niyeyse arkadaş bir neşe böcüğü sokmuş gibi davranıyor. Bir neşe, bir espri insanlığı, sormayın gitsin.

Riko konuyu değiştirip, Topesto’nun neşe krizinin geçmesini sağlamak amacıyla "Grundig’in reklam sloganını gördünüz mü Eurosport’ta?" dedi.

Çok sıkı bir Eurosport izleyicisi olarak görmemiş olmam imkansız. Ama hatırlamıyorum. "Öksür afacan, neymiş?" dedim.

"Sloganları şöyle: Better the sofa, than the stadium. Yani, ’Stadyuma gideceğime, kanepeye uzanırım’ gibi... Nasıl ama?"

"Saçma!" dedim. Stadyuma gitme şansı varken evde maç seyretmem çünkü.

"Ama" diyerek lafa zobort diye girdi Riko "Evde oturuyorsun, uzanıyorsun, istediğin zaman biranı, kolanı içiyorsun güzelce televizyonun karşısında. Pizza mı söylersin telefonla, burger/dürüm imparatorluğuna köle mi olursun, işin o kısmını sen seç!.. Ayrıca pozisyonun tekrarı var, ayrı açısı var, grafikleri var..."

"Ama stattaki heyecan yok. Hem ben sürekli televizyon karşısında uyuklamanın cezasını adı aklımdan bir türlü çıkmayan iki albüm öğrenerek ağır bir şekilde ödedim!" dedim.

"Anlamadık" dediler en tabii hakları olarak.

"Kanepede bayıldığım zaman National Geographic açık kalırsa çok acayip şeyler olabiliyor. Uyku sersemi vaziyette üst üste üç gece birer doz ’Şiternşutunden der Folksmuuzik’ reklamı, birer doz da ’Neederlandse Şterren Zıtralen’ reklamı yedim, neye uğradığımı şaşırdım" diyerek açıkladım.

Hadise şu. Gece belli bir saatten sonra bazı Avrupa kanalları aracılığıyla bazı toplama albümler satan firmalar var. Gündüzleri yayınlanan "Taymlayf prizents klasik kauntri"yi filan ezberden biliyorum zaten. Ama geceleri iş bayağı bir çirkinleşiyor. "Sternstunden der Volksmusik" denen ve Alman Folk Müziği klasiklerinden derlenen dört CD’lik set için yapılan reklam insanı şoka sokacak cinsten! Gereken etkiyi yaratamayabilirim diye bir daha yazayım: İnsanı ŞOKA SOKACAK CİNSTEN! Böyle yerel kıyafetli Almanlar ve o korkunç şarkılar.

Sanırsın Heidi’nin köyünün müzisyenleri senin eve yerleşmiş. Evlerden ırak!..

İkinci bahsettiğim "Nederlandse Sterren Stralen" ise, Hollanda Pop Müziği’nin (Zamanında dünya ülkeleri güçbirliği ederek, Hollanda Pop Müziği’nin dünyaya yayılmasını engellemiştir; hepsini şükranla anarım buradan!!!) klasiklerinden oluşuyor.

Bir gün şiddetle cezalandırılmam gereken bir suç işlersem "Hollanda Pop Müziği’nin etkisindeydim efendim, ne yaptığımı bilmiyordum, şuursuz bir suaygırı gibi gezinmekteydim o sıralar" diyerek yırtabileceğimi düşünüyorum.

O kadar acayip bir şey bu Hollanda Pop Müziği yani!

"Amma konuştun be!" dedi Riko, "Kanepede maç daha iyi seyredilir, o kadar!" dedi.

Topesto’nun cevap yerine kullandığı efekti tekrarlayıp haftasonunuzu zehir etmeyeyim. Sonra durdu, yüzümüze baktı ve "Bastırmak için künefe?.."

"Leziiiiizzzzz!" dedik.
Yazarın Tüm Yazıları