Paylaş
Arkadaşları merhum şefi anmak için bir “Bourdain Günü” ilan etmeye karar verdiler. Bunun için de kendisinin ölüm tarihi olan 8 Haziran yerine doğum günü olan 25 Haziran’ı seçtiler. Bu günü kutlamak isteyenlere de “‘Bourdain buraya gelse şu mekana götürür, bunu yedirirdim’ dediğiniz yerlerde güzel bir yemek yiyip fotoğraflarınızı da sosyal medyada paylaşın” çağrısı yaptılar.
Bourdain Günü iki gün önceydi aslında ama ben geriden gelme pahasına ufak bir Anthony Bourdain yazısı yazayım dedim bugün. “Tony’e ne yedirirdim?” diye düşünmeyi de ihmal etmedim tabii… Ona geleceğim az sonra ama öncesinde birazcık hafızamızı tazeleyelim.
Aslına bakılırsa yemeğe meraklı herkes onun adını en az bir kez duymuştur. Kitchen Confidential isimli efsanevi kitabında (Türkiye’de Domingo Yayınevi’nden Mutfak Sırları isimli Türkçe çevirisi bulunabilir) restoran mutfaklarının arka planında müşterilerin göremediği ne var ne yok ortaya döker Bourdain.
Restoranlarda pazartesi günleri deniz mahsulü yemenin sakıncalarından, “30 gram sos ne günahlar gizler” felsefesine kadar anlattığı birçok gerçek, dışarıda yemek yemeyi sevenlerin tercihleri üzerinde büyük etkiler yaratabilir. (Daha sonra bir de aynı minvalde Medium Raw’u yazdı, henüz Türkçe çevirisi yok bildiğim kadarıyla.)
Bourdain’in sezonlarca yayınlanan televizyon programlarını da hiç değilse kesitleriyle de olsa bir kez izlemeyen yoktur. Parts Unknown isimli programı da çok güzeldir ama benim için No Reservations’ın yeri hep başkadır. Hem “rezervasyon yok” hem de “çekince yok” anlamına gelen “no reservations” ifadesinin Bourdain’in felsefesini çok güzel özetlediğini düşünürüm çünkü.
Dünyanın en uzak köşelerine gidip en tuhaf malzemelerin bir araya gelmesiyle oluşan yemekleri yer. Hatta ne kadar tuhafsa o kadar iyidir (Ben demiyorum, Bourdain diyor). Öyle de bir iştahla yer ki ekran başında izleyenlerin aklı başından gider.
Her iki programıyla da İstanbul’a gelmişti. Bu yazıyı yazmadan önce videolarına internetten bir göz attım “Bakalım neler yemiş?” diye. Ne yememiş ki, özellikle de No Reservations’da… Bal kaymaklı, sucuklu yumurtalı kahvaltıyla başladığı macera, sumaklı acılı lahmacun ve ayran (ayrana bayılmış), ıslak hamburger, döner dürüm, midye dolma, kelle, kavun dolması, zeytinyağlı imambayıldı, pide, boza vs. diye gidiyor. Yani sokak lezzetleri de var menüsünde, en klasik Osmanlı yemekleri de…
Bunları izlerken düşündüm “Ben Bourdain’e ne yedirirdim?” diye. Bu listedekilere ek olarak kıymalı Sarıyer böreği yedirirdim mutlaka. Keşkek yedirirdim sonra. Demirhindi şurubu içirirdim. Bir de kokoreç yemeyi önerirdim. Tatlı yemeyi sevmiyormuş Bourdain ama şöyle güzel bir tavuk göğsü kazandibi yemesi konusunda da kesinlikle ısrar ederdim. Sonuçta içinde tavuk eti olan bir sütlü tatlıdan bahsediyoruz. Tam Bourdain’lik değil mi sizce de?
Paylaş