Koruyucu Aspirin kullanalım mı

Aspirin sahip olduğumuz en güvenli ilaçlardan biri. Yaklaşık 300 yıldan bu yana kullanıyoruz.

Daha çok ağrı kesici olarak kullanılan bu mucize molekülün son yıllarda damarlar için de iyi olduğu, pıhtılaşmaya yol açan süreçleri engellediği anlaşıldı.

Düzenli olarak Aspirin kullanarak kanı inceltmek (yani pıhtılaşmasını biraz daha zor hale getirmek), damar riski yüksek ya da geçmişinde damar sorunları (örneğin kalp krizi) olan biri için faydalı olabilir. Aspirin bu kişilerde birçok mekanizmayla pıhtılaşma olasılığını azaltarak damar yaşlanmasını geciktirir, ani pıhtı oluşumlarını ve buna bağlı damar tıkanmalarını engeller.

Orta yaş ve sonrasında düzenli olarak koruyucu Aspirin kullanmanın yararlı olup olmadığı yönündeki tartışmalar bir türlü bitmiyor! Yeni yapılan bir araştırmanın sonuçları dikkate alınarak bakıyorsunuz bu yıl "40’ından sonra her gün 80-100 mg Aspirin kullanmakta fayda var" diyenler, ertesi yıl bunun tam tersini söyleyebiliyor. Anlaşılıyor ki, hangisi doğru, hangisi yanlış hálá belli değil. Bana göre hiçbir zaman da belli olmayacak! Bunun nedeni tıbbın son zamanlarda sık sık yaptığı ciddi bir yanlışı Aspirin konusunda da yapmasıdır.

İNSANLAR OTOMOBİL DEĞİLDİR!

Modern tıbbın önemli zaaflarından biri ilaç üreticilerinin etkisinde fazlaca kalması ise diğeri de insanları aynı üretim tezgáhından çıkmış tek model tek tip mekanik araçlar sanmasıdır. Aspirin konusunda da aynı hataların yapıldığını düşünüyorum. Kırk yaşını geçmiş hatta 50’sine 60’ına merdiven dayamış "taş gibi birinin" koruyucu Aspirin kullanması gerekmiyor. Hatta eğer bu kişilerde ülser, gastrit gibi sorunlar varsa Aspirin zararlı bile olabiliyor.

Diğer taraftan kolesterolü çok yüksek bir diyabet hastası orta yaşlının (özellikle ailesinde erken yaşlarda kalp krizi geçirme sıklığı yüksekse) koruyucu Aspirin kullanması faydalı olabiliyor. Yani koruyucu Aspirin kullanımının her kişi için ayrı ayrı ve dikkatle değerlendirilmesi gerekiyor.

NE ZAMAN BAŞLAMALI?

Koruyucu olarak Aspirin almaya başlama kararını doktorlara bırakmak gerekiyor. Çünkü kimin bu koruyucu tedaviden yarar veya zarar göreceğine doktoru karar verebiliyor. Aspirin’e başlamanın zamanı çok önemli. Genel olarak erkeklerde 40, kadınlarda 50 yaştan sonra Aspirin’e başlamak damar yaşlanmasını biraz yavaşlatabiliyor. "Aspirin’e ne zaman başlanmalı?" sorusuna cevap ararken kişisel sağlık hikáyesi ve ailenin sağlık öyküsü yani genetik mirası da dikkate almak gerekiyor.

Bana göre aile mirasında ileri yaşlara kadar kalp damar hastalığı, felç, kanser gibi sorunlar yoksa erkekseniz 50-55, kadınsanız 60 yaşına kadar koruyucu Aspirin kullanmanıza gerek yok. Diğer taraftan eğer ailenizde erken yaşlarda kalp damar hastalığına yakalananlar sayıca fazlaysa, 50-55 yaş altında kalp krizi ve/veya felç geçirenler fazlaysa, kalın bağırsak, meme, prostat kanserlerinin görülme sıklığı yüksekse 40’lı yaşlardan sonra koruyucu Aspirin kullanmayı doktorunuzla görüşmeniz yararlı olabilir.

NASIL KULLANMALI

Aspirin’i düzenli kullanmaya başladıysanız mutlaka yemeklerden sonra ve bol suyla içmeye özen gösterin. Özellikle egzersizden hemen önce Aspirin almayın ya da alıyorsanız birlikte bol su içmeyi unutmayın. Aspirin’le beraber ibuprofen, naproksen gibi iltihaplanma önleyici bir ağrı kesici kullanıyorsanız bol su içme konusunda özellikle duyarlı davranın. Gribal enfeksiyonlar esnasında Aspirin’e bir süre ara vermeniz yararlı olabilir.

Kanı sulandırıcı başka ilaçlar kullanıyorsanız Aspirin’e başlamadan önce doktorunuza bunları belirtin. Omega-3 ve Ginko Biloba gibi destekleri kullananların da Aspirin’e başlamadan önce doktorlarına bilgi vermelerinde yarar var. Böbrek yetmezliğiniz, astımınız varsa doktorunuza bunları da hatırlatın. Eğer düzenli Aspirin kullanıyorsanız ve yakın bir gelecekte ameliyat, biyopsi gibi herhangi bir cerrahi girişim söz konusu olacaksa Aspirin’e ara vermeniz gerektiğini unutmayın. Bu durumu doktorunuza hatırlatın. Kişisel sağlık öykünüzde mide kanaması, peptit ülser, gastrit gibi sorunlar varsa bu durumların da Aspirin’e başlamadan önce değerlendirilmesi gerektiği aklınızda olsun. Her gün kaç miligram Aspirin yutacağınız kararını da doktorunuza bırakın.

Aspirin dáhil hiçbir ilacı doktorunuza danışmadan kullanmaya kalkmayın. Eski hekimlerin deyimiyle "İlaçlar iki ucu keskin bıçaklar gibidir. Dikkat edilmezse kaş yapayım derken göz çıkarılabilir!"

Mendiller elden düşmüyor

Aksırıyorsunuz, burnunuz akıyor, ürperiyorsunuz... Hafif ateşiniz de var. Nezleye yakalanmış olabilirsiniz. "Havalar soğudu, üşüttüm" diye düşünebilirsiniz. Ancak, nezlenin asıl nedeni soğuk hava ya da hava değişimi değil, ortalıkta cirit atan "rhinovirus" adlı virüsler. Elbette, vücut sıcaklığını 37 C’de sabit tutmaya çalışmak, artan burun akıntısı ile virüslerin işini kolaylaştırmak nezleye davetiye çıkartacaktır. Kalabalık ortamlar, okul, iş yeri gibi havalandırma problemi olabilen yerler bulaşma için idealdir.

Ateşi düşürmek, kırıklığı ve eklem ağrılarını gidermek için "paracetamol" içeren ilaçlar kullanılabilir. Burun akıntısından çok tıkanıklığı önemlidir ve mutlaka giderilmelidir. Deniz suyu içeren spreyler kullanılabileceği gibi, evde bir su bardağı kaynamış ve ılıtılmış suya katılacak bir silme çay kaşığı sofra tuzu ile kolay yoldan "serum fizyolojik" de hazırlanabilir. Bol sıvı tüketmek, meyve ve sebzeye öncelik vermek, uyku düzenine dikkat etmek bağışıklığı güçlendirerek iyileşmeyi hızlandırır.

Ölü doğum sebepleri

Gebelik 40 haftadır; eğer bebek 20. haftadan sonra anne karnında ölürse ölü olarak doğurtulmak zorunda kalınır. Bebek saatler, bazen de haftalarca anne karnında ölü kaldıktan sonra fark edilir. Bütün doğumların yüzde 1’i civarında görülen bu durumun büyük bir çoğunluğunda sebep bulunamaz. Böyle bir durumla karşılaşıldığında tekrar ölü doğum yapma şansı ortalama yüzde 3’e çıkmaktadır. Eğer sebep annenin kronik bir hastalığı veya genetik bir bozukluk ise, şans artmaktadır.

Sigara ve aşırı alkol ölü doğum riskini artırmakla birlikte, bulunabilen 3 ana sebep şunlardır:

- Plasenta veya kordonla ilgili sorunlar.

- Annede yüksek tansiyon, gebelik zehirlenmesi, kontrol altına alınmamış şeker hastalığı, lupus, kalp veya tiroit hastalığı, bazı viral ve bakteriyel enfeksiyonların bulunması.

- Bebeğin yapısal kusurları. Yapılan otopsilerde bebeklerin dörtte birinde bir veya birkaç yapısal anormallik bulunmuştur.

En yeni ilaç en iyi ilaç olmayabilir

Çoğu hastanın hatta hekimin- yaptığı bir hatayı siz de yapmayın! Yeni üretilen her ilacı öncekilerden daha etkili ve daha zararsız sanarak mevcut ilacınızla değiştirmeye kalkmayın. Yeni ilaç daima daha iyi ilaç anlamına gelmeyebiliyor. Hatta bazen yeteri kadar denenmemiş, yaygın olarak kullanılmamış yeni bir ilaca başlamak riskli bile olabiliyor. Eski hekimlerin şöyle bir kanaati vardı: "Bir ilacı veya tıbbi yöntemi ilk ve son kullanan hekim ve hasta olmak doğru değildir!" Bu fikir geçerliliğini bugün de koruyor. Gördüğünüz her yeni tansiyon, şeker, kolesterol ilacını daha iyisi çıkmış diye düşünerek yıllardır güvenle kullandığınız ilaçlarla değiştirmeye kalmayın. Eğer böyle bir düşünceniz varsa bunu doktorunuzla paylaşmayı unutmayın.

Mevsimsel diyetlerin yanlışı çok olur (2)

1) Yararlı olduğu düşünülerek çok fazla miktarlarda keten tohumu, üzüm çekirdeği ekstresi benzeri maddeler tüketmek.

2) Yağ yakıcı olduğunu sanarak limon suyu, kekik suyu, sirkeli su, maydanoz suyu içmek.

3) Kalorisi azaltılmış besinleri (kepekli bisküvi, kek, çikolata) sıfır kalori olarak düşünerek hedeflenenden fazla kalori almak.

4) Omega 3 kaynağı zeytinyağının sağlık yararlarından faydalanmak amacı ile aşırı miktarda tüketmek.

5) Yoğurt ve süt gurubunu bilinçsizce diyetten çıkarmak.

6) Diyet sırasında aşırı spor yapıp hedeflenen kiloya ulaşıldığında fiziksel aktiviteyi bırakmak.

7) Kolesterol üzerindeki olumlu etkilerinden faydalanmak için çok fazla miktarda kabak çekirdeği, fındık ve ceviz tüketerek kalori alımını artırmak.

8) Tatlandırıcılı gazlı içecek ve sodayı aşırı miktarda tüketmek.

9) Her gün tartılmak.

10) Tek çeşit besine dayalı diyet listeleri uygulamak.

11) Kalorisinin daha az olduğu düşünülerek meyve tüketiminde aşırıya kaçmak.

12) Kilo verme konusunda takıntılı olmak, takılma kilolarında diyeti bırakmak.

Sofranızdaki ilaçlar

Ben hipertansiyon hastasıyım. Zayıflamak için diyet yapıyorum. Tansiyonum yüksek olduğu için bu diyette ayrıca nelere dikkat etmem gerekir?

- Tuz kullanımınızı azaltın. Günde 2-3 gr’ı geçmeyecek miktarda tuz tüketmeye gayret edin. - Yemeklerinize potasyumdan zengin, maydanoz, nane, kekik, dereotu, soğan, limon suyu gibi tat vericileri kullanın.

- Kansere karşı da koruyucu potansiyel etki mekanizmasına sahip olan sarmısak sofranızda mutlaka yer alsın.

- Bitkisel sıvı yağları tercih edin.

- Yeşillikleri unutmayın! Tere, roka, yeşil soğan, maydanoz... - Peynirinizi tuzsuz alın. - Günde 3-5 porsiyon sebze, meyve tüketin. - Alkol kullanmayın, mutlaka alkol kullanılacaksa 1 kadeh içki ile sınırlandırın.- Yüksek oranda doymuş yağ içeren; tereyağı, margarin, kuyrukyağı ve içyağı kullanmayın.

Yazarın Tüm Yazıları